Değerli okuyucularım;
Araf sûresine okurken, peygamberlerin ihtarlarına rağmen bildikleri gibi sapıklıklarına devam eden değişik kavimlerin başlarına gelen felaketler, beni düşündürdü. Bu örnekler, sadece tarihî hikâyelerden ibaret olmadığı çok açık. Aynı ilahî uyarılar ve bunlara uyulmadığında aynı benzer korkunç sonuçlar bizim için de geçerlidir. O halde Kur’ân’da toplumlara yönelik verilmiş olan ikazlara bizler de kulak vermeliyiz. Bu yazımda kısa da olsa sadece Hz. Musa’nın kavminden yola çıkarak, kendi devlet ve milletimize bir çıkarım yapmak istiyorum.
Aman Dikkat!
Kur’ân, muhataplarına yeryüzünde yersiz ve haksız yere büyüklenmeyiniz diyor. Muhataplar, genelde görkemli siyasî/idarî makam ve yüksek sosyal statüleri olan yöneticiler olmalı. Resmi makam sahibi ve arabası olanlar, aman dikkat. Sakın ola ki, bunlardan dolayı gururlanmayınız! Yoksa halka hizmet Hakka hizmet bilincini yitirir ve Allah’ın emirlerinden uzaklaşırsanız, şeytanın kuklası olursunuz. (Araf: 146). Aman dikkat! Başta adalet olmak üzere Allah’ın emirlerini kulak asmamaklık yapmayınız. Allah’ın âyetlerinden gâfil olmayınız. Yoksa doğru yoldan uzaklaşmış ve Allah’ın gazabını hak etmiş olursunuz. Hiç kimse ahiretin varlığını unutmamalıdır. Hesap gününü hatırlayınız. Haksızlık yapanların, idare ettikleri halkına zulüm edenlerin ve yalan söyleyenlerin gösteriş için yaptıkları hiçbir amel ve hizmet, Allah katında kabul görmeyecektir. Ancak kendi yaptıklarının cezasını çekeceklerdir (Araf: 147).
Aman Dikkat!
Modern dünyanın Müslümanları bir tuhaf oldu. Hem Allah’a inanıyor, hem de O’na inandığı kadar çoğu zaman ideolojisi “izm” ile biten insan ürünü birçok sapkın fikirlere de bel bağlıyor. Peygamberimizin (sav) bıraktığı tevhit inancı yeterli değilmiş gibi bir de kendine nefsine hoş gelen yeni ilahlar ediniyor. Böylece farkına varmadan şirkin tuzağına düşüyor. Hiçbir materyalist düşünce sistemi, bize hakikî yolu gösteremez. Halbuki bizler ısrarla bu bâtıl düşünceleri anayasamıza varıncaya kadar yerleştirmek suretiyle bunları baş tacı ediniyoruz. Üretim alanında alkollü içkiler gibi her türlü haram ürünü ve finans sektöründe faizli işlemleri helal kılan serbest piyasa ekonomisi modelini uygulamak suretiyle, kendimize zulmettik ve sanki alternatifleri yokmuşçasına zulmetmeye devam ediyoruz (Araf: 148). Bu model, ne ekonomimizi şahlandırdı, ne de bizi zenginleştirdi. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumun geniş kitlelerini sefalete sürüklemektedir. Bu zulüm değil de nedir? O halde Allah’ın azabından korkunuz ve bütün bu sapkın modellerden vazgeçiniz ve ilahî emirleri uyarak, Allah’a sığınınız (Araf: 154).
Aman Dikkat!
Bazı “karizmatik” despotlar ve demagoglar (profesyonel yalancılar), bizi süslü laflarla âdeta büyülemiş. Ferasetimiz kaybolduğu için, karayı ak, akı kara gösterdiklerinin bilincinde bile değilmişiz. İçimizdeki bazı beyinsiz liderlerin yaptıkları kötülükler yüzünden Allah’ın ille de bizleri helâk etmesini mi istiyoruz? O halde vakit geçmeden, milletçe daha da zelil durumlara düşmeden sahte kahramanların izinden gitmekten vazgeçelim ve sadece Allah’ı veli olarak benimseyelim. Dönüş, hemen âlemlerin Rabbine olmalıdır (Araf: 155). Eğer bâtıl inançları temsil eden bütün “izm”leri terk edersek, Allah’ın rahmetine nail oluruz, güçlü bir ülkenin müreffeh ve mutlu vatandaşları olmanın ötesinde ahirette de iyilik görenlerden oluruz. O halde İslâmî nizamın sosyal, siyasî, iktisadî unsurlarını hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline getirelim ki bu ilahî rahmeti hak edenlerden olalım. Allah’ın azabından kendimizi korumak istiyorsak Kur’ân’a uygun zekât merkezli bir sosyal güvenlik sistemi oluşturalım, faizsiz ekonomi modelini geliştirelim ve bereketin gelmesini sağlayalım (Araf: 156).
Velhâsıl
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş en son Peygambere (sav) iman etmiş Müslümanlar olarak, küllenmiş olan imanımızı ve dünya görüşümüzü tövbe istiğfarlarla yeniden tazeleyelim, daha şuurlu bir inançla Allah ve Resulüne olan bağlığımızı pekiştirelim. Kur’ân ve Sünnete tâbi olmanın bir gereği olarak, Allah’ın ve Peygamberimizin (sav) bize helal kıldığı bütün tavsiyelerini sosyal sistemimize ve hayatımıza yansıtalım, haram kıldıklarını da devlet idaresinden ve hayatımızdan uzaklaştıralım.
İşte o zaman Allah’ın inayeti ile üzerimizdeki borç ve enflasyon yükü gibi bütün ekonomik sıkıntılar ortadan kalkar ve dünya milletleri içinde Allah’ın muradına eren en bahtiyar bir ümmet oluruz. Unutmayalım! Gerçek hidayet, kurtuluş, dünyevî ve uhrevî saadet, Allah’a ve Resulüne tâbi olmakla mümkündür (Araf: 157, 158). Akli selim yolunu tercih edelim, nefsanî zincirlerimizi kıralım, içimizdeki ihtilaflara son verelim ve manevî gücümüzle ümmet bilincini oluşturarak, küresel çapta İslâm’ın yüceliğini bayraklaştıralım.
Prof. Dr. Ali SEYYAR