Mubârek Kurban Bayramı yaklaşıyor…
Bilvesîle mubârek Kurban Bayramı’nın anlamı üzerinde tefekkür edelim, yâni sebeplerinden yola çıkarak bir düşünce inşa edelim, etmeye çalışalım…
Önce “kurban” kavramına bir bakalım:
Türkçemize yerleşmiş, artık iyice kök salıp Türkçeleşmiş olan olan Arabca asıllı “kurban” kelimesinin/kavramının kökü ق ر ب…
Öncelikle yakınlık anlamını taşıyor. Buradan hareketle de yakınlaşma/yakın olma gayreti anlamını kazanıyor. Yine Türkçemizde misafir ettiğimiz akraba kelimesi bu kökten geliyor: yakın olanlar. Öncelikle kan/aile bağı – ama şart değil! Yakın olma hâli yeterli.
Mubârek Kur’ân’da, Türkçemizde kullandığımız anlamda “kurban kesmek” için “boğazını yararak kesmek” anlamını taşıyan ذ ب ح kökünden gelen kelimeler kullanılır ki, genellikle “boğazlamak” diye meallendirilir.
Bir de mubârek Kur’ân’da yalnızca bir defa yer alan kelimelerden/kavramlardan olan ve yalnızca mubârek el-Kevser sûresinin 2. âyet-i kerîmesinde fiil olarak geçen en-nahru kavramı var. O da “göğsün üst kısmında nefes borusunun çıkış yeri” anlamını taşır. Bir hayvan kesilirken bıçak genellikle ve doğru olarak buraya vurulur. Gerdanlık da oraya takılır!
Bu mubârek âyet-i kerîmedeki venhar [وَانْحَرْ] emrinin genellikle bir hayvanın kesilmesi şeklinde anlaşılması bundandır (Bu konuda farklı bir yaklaşım denememi daha sonra ayrıntılı bir şekilde paylaşacağım İNŞAALLAH!).
Mubârek el-Hacc sûresinin bâzı âyet-i kerîmelerde de, “boğazını yararak kesmek” fiili geçmediği halde, 36. âyet-i kerîmesinde geçen “Artık ondan yiyin ve andolsun, kanaatkârları, yâni hayatın imkânlarından kendi nasiplerine düşenle yetinenleri, dolayısıyla da hiçbir talepde bulunmayanları ve andolsun ki, ihtiyâçlarını kendilerini göstererek belli eden, ama yine de dile getiremeyenleri yedirin” anlam bağlamından hareketle, bir hayvanın kesilmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır.
Burada mutlaka dikkatimizi çeken husus, ALLAH’ımızın, celle şânuhu, bu kesim eylemini dillendirirken kullandığı, baştan aşağı bir İlâhî Nezâketin ifâdesi olan o hassas üsluptur! Şöyle ki:
ALLAH’ımız, celle şânuhu, mubârek el-Hacc sûresinin 28. âyet-i kerîmesinde “Ve andolsun, iyi bilinen hacc günleri içinde ALLAH’ın sürekliliği olan bir geçim kaynağı olarak bahşettiği nîmetlerden sığır, koyun ve deve türünden evcil hayvanları keserken, O’nun ismini zikretsinler” buyurmaktadır. ALLAH’ımızın, celle şânuhu, ismini zikretmek ise, yalnızca gelenekte yapıldığı üzere “Bismillah” demek değil, ALLAH’ımızın, celle şânuhu, “Zâtını ve bize bildirdiği yüce sıfatlarını zihnimizde her an diri tutup hatırlayarak, bizi mânen ve zihnen bulunduğumuz yerden alıp, daha ileri bir konuma ulaştıran dersler çıkartabilmek üzere düşünmek ve dillendirmek” demektir!
Yine mubârek el-Hacc sûresinin 34. ve 36. âyet-i kerîmelerinde bu kesim eyleminde bulunurken ALLAH’ımızın, celle şânuhu, ismini zikretmek emri tekrarlanır. Bu mubârek âyet-i kerîmelerde “boğazını yararak kesmek” fiili geçmez. ALLAH’ımızın, celle şânuhu, ismini zikretmek emri bu kesim eyleminin somut, bir başka deyişle, can alıcı ve kanlı bir uygulama olmasına rağmen, özünün doğrudan doğruya mâneviyâtımızla ilgili olduğunu açıkça ortaya koymaktadır!
Şimdi gelelim asıl mes’elemize…
Bilindiği üzere, “Kurban Bayramı”nın temelinde Mekke Döneminin 3. yılında gelen mubârek es-Saffât sûresinin 102. âyet-i kerîmesinde büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) bir rüyâsı yatar. Bu mubârek âyet-i kerîmede büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) rüyâsında tam olarak ne gördüğü ya da kendisine ne emredildiği açık bir şekilde bildirilmez. Yâni, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS) “Rüyamda ALLAH’ın bana seni kendisi için bir kurban olarak kesmemi emrettiğini gördüm” demiyor. Oğluna rüyasında ne gördüğünü anlatıyor yalnızca: “Ey oğulcuğum! Şu kesin bir gerçek ki ben, seni uykumda/rüyâmda boğazını yararak keserken gördüm! [فِى الْمَنَامِ اَنّٖى اَذْبَحُكَ]” diyor ve sonra “Artık bir nazar et, yâni bu rüyâm hakkındaki düşünceni, iyice idrâk etmek üzere araştırarak dikkatle yoğunlaştır ve bana bu konu hakkındaki düşünceni, yorumunu söyle!” diye ekliyor.
Anlaşılan o ki, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS) kendi oğlunu boğazını yarıp keserek öldürdüğünü gördüğü o dehşet verici rüyanın ne anlama geldiğine bir türlü karar verememiştir. Daha doğru bir deyişle, gördüğü rüyanın ALLAH’ın, celle şânuhu, oğlunu boğazını yararak kesip öldürmesi istemesi şeklinde anlayıp yorumlamaktan çekinmiştir.
Hem mubârek Kur’ân’ın ilk muhatablarının yaşadığı dönemde, hem de onlardan önceki zamanlarda, öncelikle sütünden, derisinden, yününden sonra da etinden ve ticârî meta olarak da yararlanılabilen, üstelik de doğru bakımı yapıldığında her yıl bir ya da birkaç yavru vererek, deyim yerindeyse, artı değer üretebilen evcil hayvanlar zaruret olmadıkça (açlık, önemli bir misafirin ağırlanması vb) öyle kolay kolay kesilmezdi. Onların öncelikle önem verilen bir misafiri ağırlamak için kesilmesi, verimliliği sürekli olan bir geçim kaynağını gözden çıkartmak olduğu için, ciddî ve büyük bir fedakârlıktı. İnsanlar et ihtiyaçlarını genellikle, balık dahil çeşitli av hayvanlarıyla karşılıyorlardı. Önemli bir misafirin ağırlanmasında evcil hayvanların kesilip pişirilerek ona sunulması ev sahibinin “Bak, sen benim için o kadar önemli ve değerlisin ki, senin için ne kadar büyük bir fedâkârlıkta bulunuyorum!” demesi ve bunu fiilen de delillendirmesidir!
Misafir de, elbette ki, eğer doğru-düzgün bir insansa, ev sahibini, kendisi için bulunduğu fedâkârlık doğrultusunda değerlendirecekir.
Bir başka deyişle, biri için kesilerek büyük ve önemli bir fedâkârlıkta bulunulmuş olan her hayvan, o kişiyle bir yakınlık kurma vâsıtasıdır – yâni, “kurban”dır. Burada aslî olan bir hayvanın kesilmesi değil – çünki, bu beslenme/açlık gibi başka sebeblerden dolayı da yapılmaktadır – o hayvanın kesilmesiyle gerçekleştirilen fedâkârlık eylemidir. Genellikle avlanmış bir hayvanın o kişiyle bir yakınlık kurma vâsıtası, yâni, “kurban” olarak sunulmaması, bunun gerçek anlamda bir fedâkârlık olmamasından kaynaklanmaktadır. Evcil hayvanın beslenme, barınma, bakım gibi, fedâkârlık değerlerini arttıran “ek masrafları” vardır.
Dînî hayat bağlamında her türlü fedâkârlıkta bulunmak, dîne/ilâha gösterilen büyük saygının ve teslimiyetin bir ifâdesi/göstergesidir. Bulunulan fedâkârlığın türü ve oranı kişinin şartlarına göre farklı olabilir – biri için önemsiz ya da küçük olan bir fedâkârlık bir başkası için zirvedir!
Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’ın, celle şânuhu, kullarının Kendisiyle yakınlık kurmalarına, Kendisi için fedâkârlıklarda bulunulmasına, bunun en azından sembolik bir göstergesi olarak da birtakım hayvanların kesilmesine elbette ki ihtiyâcı yoktur.
ALLAH’ımızla, celle şânuhu, “yakınlık kurabilmek” Mü’min/Mü’mine Muslimanın en büyük hedeflerinden biridir. Mü’min/Mü’mine Musliman için ALLAH’ımızla, celle şânuhu, “yakınlık kurabilme”nin aslî anlamı ve özü, O’nun rızâsını kazanabilmektir; bunu asla bir “prestij kazanma” olarak görmez ve bu doğrultuda kullanmaz.
(Bu çok hassas ve bir o kadar da önemli olduğunu düşündüğüm konuya bir sonraki yazımda devam edeceğim İNŞAALLAH!)
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…