Hz. İsmâil (AS), ALLAH’ımızın, celle şânuhu, halîli, yâni “kalbin olanca derinliğiyle bağlanılmış bir dostu” ve munîb, yâni “her zaman ve her durumda, her konuda bilerek-isteyerek hep ALLAH’a yönelen kişi” olma sıfatlarıyla şereflenmiş olan büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’e (AS), duâsının karşılığı olarak bahşettiği oğludur.
Büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) beşerî, yâni hepimizle, bütün insanlarla ortak olan bir yönü vardır: baba olma keyfiyeti.
Halîlullah ve munîb olan büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS), ALLAH için, celle şânuhu, sevgili oğlundan kolaylıkla ve hiç tereddütsüz vazgeçer elbette! Ama “baba” İbrâhîm için bu çok ama çok zordur!
Nitekim, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) rüyâsının anlamını oğluna danışması, yalnızca mubârek eş-Şûrâ sûresinin 38. âyet-i kerîmesinde bildirilmiş olan “emruhum şûrâ beynehum”, yâni “Mü’min/Mü’mine Muslimanlar her türlü iş-uğraşlarını, sözlü ve fiili uygulamalarında Hakk ve Hakîkat doğrultusunda olanı ortaya çıkartmak için aralarında istişâre ederek, yâni birbirlerine danışarak gerçekleştirirler” emrini yerine getirmesi değil, bir “baba duygusallığı” içinde rüyâsını anlamlandırmakta yanılmış olabileceğini işitme umudunu taşıması olarak da anlaşılabilir.
Ama burada en önemli olan husus büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) oğlundan bu rüyasını te’vîl etmesini, yâni aslî anlam ve amacının ne olduğunu ortaya çıkartmak amacıyla yorumlamasını değil, ona bu rüyaya nazar etmesini, yâni bu bağlamda ona iyice idrâk etmek üzere odaklanmasını istemesidir. Büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) oğluna güveni tamdır zira onu, mubârek es-Saffât sûresinin 102. âyet-i kerîmesinin ilk cümlesinden anladığımız üzere, birlikte “Hakk ve Hakîkat yolunda yoğun emek verilmiş bir çabayla kararlı, gayretli yürüyüşe çıkmak üzere yetiştirmiştir ve artık o yolda ulaşılması gereken son nokta”ya ulaşmışlardır. Bir başka deyişle, Hz. İsmail (AS) zihnen ve bedenen, deyim yerindeyse “peygamberî bir olgunluğa” ermiştir. Nitekim babasına verdiği cevabın açıklığı ve kesinliği bunun en somut göstergesidir: “Ey babacığım! Sana rüyânda ne emredildiyse onu yap! Ve eğer isterse ALLAH, benim sabredenlerden, yâni şartlar ne olursa olsun Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşlarını bozmayanlardan biri olarak davranacağımı göreceksin!”
Hz. İsmail’in (AS) babasının rüyasını – üstelik de kendisinin öldürülmesi söz konusu olduğunu bildiği halde! – bu doğrultuda yorumlayıp onaylaması üzerine, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS) harekete geçer.
Bismillahirrahmânirrahîm… Artık zamanı gelince ikisi de ALLAH’a tam teslimiyetin gereğini yerine getirdi ve büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS) oğlunu alnı üzerine yüzükoyun yatırdı. 37 es-Saffât 103
Ama…
Mubârek es-Saffât sûresinin 106. âyet-i kerîmesinden öğreniriz ki, büyük İslâm Peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) gördüğü rüyâ ve oğlu Hz. İsmâil (AS) ile yaptığı istişâre sonucunda verdiği karar doğrultusunda o rüyâdan anladığına gösterdiği sadâkat, her ikisinin de ALLAH’a, celle şânuhu, olan teslimiyetlerindeki sadakat boyutunu kendilerinden sonra gelecek olan tüm nesiller için apaçık ve kesin bir şekilde ortaya koymalarını sağlayan apaçık ve yıpratıcı olan bir İlâhî Sınamadır [الْبَلٰٶُا الْمُبٖينُ]!
Mubârek es-Saffât sûresinin 107. âyet-i kerîmesinden de öğrendiğimize göre, Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ımız, celle şânuhu, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) ve oğlu Hz. İsmail’in (AS) kendilerince gereğini yerine getirememiş oldukları bu “kulluk eylemi”nden dolayı derin bir iç sıkıntısı yaşamamaları için onlara fidye, yâni “kişinin gereği yerine getiremediği bir kulluk eylemi yüzünden başına gelecek olan büyük sıkıntılardan kendisini koruyabilmesi için sunuduğu bir bedel” olsun diye “mânevî-sembolik değeri çok büyük olan boğazlanacak bir kurbanlık, yâni ALLAH’a yakınlaşma vâsıtası” vermiştir.
Bir başka deyişle, Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ımız, celle şânuhu, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) ve oğlu Hz. İsmail’in (AS) kesin sadakat göstergesi olan bu eylemlerini ve tavırlarını, yâni kayıtsız-şartsız, şekksiz-şüphesiz teslimiyetlerinin delili olarak, hiç tereddütsüz, akıllara durgunluk verecek büyüklükte bir fedâkârlıkta bulunmaya hazır oluşlarını, gelecek nesiller için, deyim yerindeyse “sembolik bir eyleme” taşımıştır.
“Ve andolsun, böylece ona o sonrakiler içinde örnek olacak bir nâm bıraktık! Büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm (AS) bütün varlık kategorileri içinde her türlü maddî-mânevî sıkıntılardan-dertlerden uzaktadır artık! Selâm olsun onun üzerine!”
Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ımız, celle şânuhu, halîl, yâni “kalbin olanca derinliğiyle bağlanılmış bir dost” sıfâtıyla şereflendirmiş olduğu ve munîb olan, yâni “her zaman ve her durumda, her konuda bilerek-isteyerek hep ALLAH’a yönelen” büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’e (AS) şöyle seslenir:
“Ey İbrâhîm! Sen gerçekten de gördüğün rüyâya sadâkat gösterdin! Şu kesin bir gerçek ki, Biz, muhsînlere, yâni Hakk Dîn’in koyduğu ölçüler ve bildirdiği emirler doğrultusunda yapılması gereken bütün işleri en güzel şekilde yaparak ALLAH’a, O’nu her ân ve her yerde görüyormuşçasına kulluk edenlere, bu tavır ve tutumlarının değer bakımından yeterli karşılığını işte tıpkı böyle veririz!”.
* * *
Büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’den (AS) sonra gelen bütün Mü’min/Mü’mine Musliman nesillerin, İslâm peygamberleri dahil, hepsi de öncelikle “Millet-i İbrâhîm”, yâni, onun rûhunun ve bilincinin, hayat tarzının ve bütün davranışlarının-eylemlerinin merkezine alıp kendini onlara kesinlikle tâbî kıldığı Hakk ve Hakîkat kaynaklı güçlü, sağlam, sarsılmaz ve tutarlı ilkeleri, dolayısıyla da İslâm’ı hayata geçiriş yolunda yürüyüp ilerleyenler olmakla şereflenmişlerdir. Dolayısıyla Mü’min/Mü’mine Muslimanlar olarak, hepimiz “ALLAH’ımıza, celle şânuhu, yakınlaşma”yı, bu “sembolik eylem” ile gerçekleştirebilme imkânına sahibiz, ELHAMDULİLLAH! Yeter ki, neyi, neden ve de nasıl yaptığımızın tam bilincinde olalım!
* * *
“Kurban Bayramı” ALLAH, celle şânuhu, için hayvan kesme bayramı değil, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) ve oğlu Hz. İsmail’in (AS) yaşadıklarını bizim de ruhumuzun ve bilincimizin derinliklerinde hissedip yaşayarak, onların ALLAH’ımıza, celle şânuhu, olan büyük teslîmiyetleri ve tam sadakatlerinin en somut göstergesi olarak gerçekleştirmeye hazır oldukları o akıllara durgunluk verecek büyüklükteki fedâkarlığın “sembolik eylemi” olan kurban kesimini bu bilinç ve kararlılık içinde gerçekleştirmektir!
* * *
Kanaatim odur ki, yalnızca cebimizdeki parayla fedâkârlık ederek “kurbanlık hayvan” satın almakla bu anlamda bir “fedârkârlık”ta bulunmuş olmayız!
O “kurbanlık hayvan”la duygusal bir bağ geliştirebilmiş olmalıyız!
Nitekim geleneğimizde “Kurban Bayramı” için kurbanlık neredeyse bir yıl öncesinden alınır, evin bahçesinde en güzel şekilde beslenir-bakılır, böylece onunla duygusal bir bağ kurulur, sonra günü geldiğinde süslenerek ve gözyaşları içinde, bütün aile fertlerinin, özellikle de çocukların katılımında ve şâhitliğinde kesilirdi.
İşte bu gerçek anlamda bir fedâkârlık göstergesidir!
Birtakım psikolog ve pedagogların iddia edip ortaya savurdukları gibi, çocukların sevdikleri, bağ kurdukları bir hayvanın kesilmesine şahit olmaları, onlarda – biiznillah! – “travma” falan yaratmaz! Yeter ki biz, yetişkinler olarak onları, daha ilk günden itibaren bu büyük fedâkârlığı gerçekleştirmeye hazırlayalım, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) ve oğlu Hz. İsmail’in (AS) yaşadıklarını en güzel ve de doğru şekilde muntazaman anlatalım!
Ayrıca, kanaatımca çok önemli olan bir husus da, kurban kesmeye niyetlenmiş ve bunun için gerekli olan her türlü ön hazırlığı yapmış olan Mü’min/Mü’mine Muslimanın, bu kesim işlemini kendi elleriyle gerçekleştirmesidir! Bu, kurban kesmenin özünde ve rûhunda yatan, büyük İslâm peygamberi Hz. İbrâhîm’in (AS) ve oğlu Hz. İsmail’in (AS) yaşadıklarını ve onların ALLAH’ımıza, celle şânuhu, olan büyük teslîmiyetlerini ve tam sadakatlerini derinlemesine hissederek içselleştirebilmenin en has yoludur.
Ancak kişi bu kesim eylemini en doğru şekilde gerçekleştirebilmek için gereken bilgi ve tecrübeye sahip olmayabilir…
Bu durumda yapılabilecek en güzel ve doğru şey, kesimin bir profesyonel tarafından yapılmasını sağlamak ama kesim sırasında elini, kesimi gerçekleştirenin elinin üzerine koyarak o ânı mümkün olan en somut şekilde hissetmeye çalışmaktır.
* * *
“Günümüz şartlarında nasıl önceden alıp besleyeceğiz kurbanlık hayvanı? Şehir/apartman hayatı buna hiçbir şekilde uygun değil!”.
Doğrudur.
O halde soralım, neden hâli-vakti yerinde olan bir Mü’min/Mü’mine Musliman büyükçe bir bahçe tutup bunu kurbanlık hayvanlarını önceden alıp, besleyip-bakmak isteyenlere tahsis etmez?
Çok mu zor?
Her fırsatta, özellikle hafta sonlarında kendi kurbanlığıyla ailece birkaç saat geçirmeye zaman ayıramıyorsa Mü’min/Mü’mine Musliman, vah ki eyvah, yazıklar olsun ona!
Bunun teknik uygulaması çocuk oyuncağı! Yeter ki, hâlis niyet ve sağlam bilinç olsun!
* * *
Üzerinde tefekkür edebilmeniz için bir küçücük not daha:
Mubârek Kur’ân’da, günümüz Türkçesinde “kurbanlık hayvan” için geçen kelime/kavram hedydir ki, hidâyet ve yine Türkçemizde “armağan” için kullanılmaya devam eden “hediye” kelimesi/kavramıyla aynı kökü paylaşır!
Ne dersiniz?
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…