Günümüzde kiliseye çevrilmiş olan ve “Córdoba Katedrali” adıyla bilinen Kurtuba Ulucamii (El-Mescidü’l-Kebîr) Endülüs dinî mimarisinin en tanınmış ve en büyük binasıdır; boyutları bakımından bütün İslâm âleminde üçüncü sırada yer alır.
Mimar Zeynep Aybüke Tiryaki
Günümüzde kiliseye çevrilmiş olan ve “Córdoba Katedrali” adıyla bilinen Kurtuba Ulucamii (El-Mescidü’l-Kebîr) Endülüs dinî mimarisinin en tanınmış ve en büyük binasıdır; boyutları bakımından bütün İslâm âleminde üçüncü sırada yer alır.
Yapımını 786’da I. Abdurrahman’ın başlattığı bina, zaman içerisinde çeşitli ekler ve değişikliklerle orijinal halinden farklı bir şekil almış ve bugünkü dev boyutlarına ulaşmıştır (180 m × 150 m). Yaklaşık sekiz asır önce kiliseye çevrilmiş olmasına rağmen bölge halkı arasında hâlâ “Mezquita” (Mescid) adıyla tanınmaktadır.
Abdurrahman’ın oğlu I. Hişâm tarafından tamamlatılan ilk bina, Emeviyye Camii örnek alınarak yapılmış ve revaklı bir avlu ile 90 m uzunluğundaki kıble duvarına dikey uzanan 11 neften meydana gelmiştir. Orta nef geleneksel mimari esaslarına göre diğerlerinden daha geniş tutulmuştur ve mihrabı belirtir. Enine geniş dikdörtgen bir ana plana sahip olan bu ilk kapalı mekânın çatısı 12’şer kemer bölmesine sahip 10 sıra sütunla taşınmaktadır. Değişik renklerdeki granit ve mermer sütunlar kaidesizdir ve tabanları zemine gömülüdür; üzerlerindeki kemerler ise iki katlı olup alt katta at nalı, üst katta yarım daire şeklindedir.
833 ve 848’de II. Abdurrahman ana şemaya bağlı kalarak çeşitli eklemeler yaptırmış, özellikle ikinci düzenleme sırasında nef dizilerine sekizer kemer bölmesi daha ilâve ettirerek kıble duvarını 25 m ileriye kaydırmıştır. 951’de III. Abdurrahman, bir depremde yıkılan I. Hişâm’ın yaptırdığı 20 m yüksekliğindeki sade görünümlü minarenin yerine çok daha yüksek ve görkemli bir minare inşa ettirmiştir. 1593’te İspanyollar tarafından yıkılan minarenin, İşbîliye Ulucamii minaresinin biraz daha küçük bir benzeri olduğu bilinmektedir.
II. Hakem zamanında Kurtuba’ nın artan nüfusuna yetmeyen camii tekrar genişletilmiş ve 961 yılında yine ana plana sadık kalınarak 12 kemer bölmesinin eklenmesiyle kıble duvarı bugünkü yerine kaydırılmıştır. Bu ek kısım, bir çifte kemer sırasıyla diğer bölümlerden ayrılmıştır. Kaburgalı kemerler üzerinde yükselen kubbeler, özellikle mihrap önü kubbesiyle mihrap mekânı mozaikler ve altın yaldızlı kabartmalarla işlenerek gösterişli bir görüntüye kavuşturulmuştur. Bizans ve Abbâsî etkileri taşıyan bu süslemeler Endülüs sanatının kendine has özellikleriyle uyum sağlamış ve bütünleşmiş durumdadır.
Caminin bütün genişletmelere rağmen yine yetersiz kalması üzerine II. Hişâm’ın veziri İbn Ebû Âmir el-Mansûr tarafından doğu yanına son bir ekleme daha yaptırılmıştır. 987 tarihli bu bölüm boydan boya uzanan 8 nef halindedir. Mihrap ortaya çekilmediğinden bina bu ekleme kanat nedeniyle asimetrik bir görünüm almıştır.
Yapımında büyük ölçüde antik döneme ve Vizigotlar’ a ait devşirme malzemeye de yer verilen camide taş ve tuğla birlikte kullanılmıştır. Bütün caminin kapladığı alanın üçte birini oluşturan kuzeyindeki avlu sur gibi yükselen payandalı ve mazgallı, sade görünümlü yüksek bir duvarla çevrilidir. Bu duvarın payandaları arasında doğu cephesinde 6, batı cephesinde 7 adet mihraba benzeyen kapı bulunmaktadır.
Camii son hali ile 175x125m boyutlarında bir yapı halini almış yaklaşık 22 bin m2 büyüklüğündedir. 1543 yılında 67 metrelik minaresi yıkılarak çan kulesi inşaa edilmiştir. 1238 yılından itibaren kiliseye çevrilmiş, yapının tam ortasına 1523’te bir katedral yapılmıştır. 18. yüzyılda bazı değişiklikler yapılmışsa da bina mimari özelliklerini korumuştur. 1882’de millî eser kabul edilen yapı onarılıp koruma altına alınmıştır.
Caminin sade görünümlü dış cephesiyle tezat teşkil eden iç mekân zengin bir süslemeye sahiptir. 860 sütuna oturtulmuş iki katlı kemerlerde almaşık kullanılan kırmızı ve beyaz taşların görüntüsü bir renk cümbüşü meydana getirmekte, bu cümbüş ve yüzlerce sütunun iç mekâna kazandırdığı ihtişam, diğer süslemelerin ve kûfî yazıların da katılmasıyla daha etkili bir hal almaktadır. Bir dokuma gibi yüzeylerin işlenmesiyle elde edilen caminin genel süsleme tarzı; yazı, bitki ve geometrik motiflerden meydana gelmiştir, en fazla yoğunlaştığı yer ise mihrap önüdür. Minberin yapımında çok sayıda küçük fildişi parçadan, kıymetli taşlardan ve altın çivilerden yararlanılmıştır.