Öncelikle Elazığ–Malatya depreminde vefat eden kardeşlerimize Rabbimden rahmet ve yakınlarına sabr-ı cemîl diliyorum. İnsanımıza, deprem gibi felaketler karşısında “Sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyiniz” (Bakara 2/45, 153) emrini hatırlatıyor, O’nun bizi beterinden saklamasını niyaz ediyorum.
Geçen hafta, Hac sûresinin son iki âyetinden hareketle “Müslüman kimliği ve namaz” üzerinde durmuştuk. Bugün ise Hac sûresinden hemen sonraki Mü’minûn suresinin ilk 11 âyetinin mesajını anlamaya çalışacak, her iki âyetler kümesinin “kurtuluş namazda” vurgusu üzerinde duracağız:
“Rahman Rahîm Allah’ın adıyla. 1. Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir; 2. Onlar, namazlarında huşû içinde olanlardır; 3. Anlamsız/yararsız şeylerden uzak dururlar; 4. Zekâtı verirler; 5. İffetlerini korurlar; 6. eşleri -yani (evlilik yoluyla) meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında (kimsede arzularına doyum aramazlar), çünkü onlar (eşleriyle ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar. 7. Ama her kim bunun ötesine geçmek isterse işte haddi aşanlar onlardır. 8. Yine o müminler emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler; 9. Ve onlar namazlarını da titizlikle korurlar. 10. İşte vârisler onlardır; 11. Firdevs cennetine vâris olacaklar ve orada onlar ebedî kalacaklardır.”
Hac/77.âyetteki ‘namaz kılıp ibadet ederek ve hayır işleyerek kurtuluşa etme’ ilkesi, Mü’minûn suresinin 1-2. âyetinde daha vurgulu yer aldı. (Beş vakit okunan ezan da “Haydi namaza! Haydi felâha!” çağrısını tekrarlar durur.) Felâh murada ermek, iflâh ise selâmete, huzura ermektir. ‘Kurtuluş’ anlamına da gelen “felâh”; daha çok âhiret kurtuluşunu ve esenliğini ifade etmekle beraber dünyada huzurlu olmayı da içerir. Kısaca namaz; dünya ve âhiret huzurunun kesin şartıdır.
“Kurtulan müminler” kesinlikle Allah’ın mesajına uyup Rasûlü’nün (s.a) yolundan gidenlerdir. Nitekim Peygamberimiz (s.a) “Kim şu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş ve Mü’minûn suresinin ilk on âyetini okumuştur (Tirmizi, Tefsir 23/1).
2.âyet, “namazda huşû içinde olma”yı kurtuluşun imandan sonraki ilk şartı olarak gösterdi. Dikkat edilirse, burada asıl vurgu “huşû‘” kavramınadır. Taberî huşû‘ kelimesini, ‘kulun namaz kılarak Allah’a itaatini, saygısını sergilemesi, O’nun emrini yerine getirmesi’ şeklinde açıklar. Elmalılı M.Hamdi’ye göre huşû‘; aslı kalpte, tezahürü bedende görülen bir hâldir. Kalbe ait tarafı, Rabbin azamet ve celâli karşısında kendi küçüklüğünü göstererek nefsi, Hakk’ın emrine baş eğdirip söz dinlettirecek ve edeb ve tazimden başka bir şeye yönelmeyecek şekilde kalbin son derece bir saygı hissi duymasıdır. Dış görünüşle ilgili yönü de, vücut organlarında bu duygunun belirlenmesiyle bir sakinlik/sükûnet meydana gelmesi, gözlerinin önüne, secde yerine bakıp, sağa-sola, şuna-buna iltifat etmemesidir. Bundan dolayı, “huşû”un aslı namazın şartlarından olan niyetin samimiliği ile; tezahürleri de namazın âdâb ve diğer tamamlayıcıları ile ilgilidir (Hak Dini-Kur’ân Dili). Kuşkusuz namaz İslâm’ın en temel ibadeti ve kulun Allah’a yönelişinin, O’nunla birlikteliğinin en anlamlı ifadesidir. Fakat sembolik yönü de olan namazın bu manevî derinliği kazanabilmesi için bedensel hareketler, dilin âyet ve duaların lafızlarını okuması yeterli değildir; bu şeklî kalıpların kalpteki kulluk niyeti ve bilinci ile bütünleştirilmesi, Allah’a saygı şuuruyla anlamlı hale getirilmesi gerekir. Kısaca; âyette ibadetin kurtuluşa götürebilmesi için hem şeklinin hem de içeriğinin önemine işaret edilmiştir.
3.âyet, kurtuluşa eren müminin “lağv”dan yani her türlü boş, anlamsız, yanlış ve günah söz ve davranıştan uzak durması gerektiğini belirtir ki, huşû ile kılınan namaz bunu elbette sağlayacaktır:
“Şüphesiz namaz, insanı bütün hayasızlıklardan ve kötülüklerden alıkoyar.” (Ankebût 29/45)
4.âyet namazın ikiz kardeşi zekât ibadetinin (burada sadakanın) önemini vurgularken, 5-7.âyetler kadın-erkek her mü’minin iffetini koruyup, cinsel ihtiyacını karşılamada kendi eşiyle yetinmesi ilkesini, 8.âyet de, mü’minin maddî ve manevî emanet ve ahidlere riayet etmesi ilkesini hatırlatıyor.
9.âyette yeniden namaza dönülerek, bu belirleyici ibadetin “muhafaza” edilmesi yani vaktinde ve gereği gibi kılınarak titizlikle korunması ve gözetilmesi gerektiği vurgulanıyor.
10-11.âyetler ise; bütün bu görevleri gereğince yerine getirenlerin Firdevs cennetine nail olarak orada ebedi kalacaklarını müjdeliyor.
Rabbim, cümlemizi Firdevs’e vâris eylesin. Âmin.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi