Sadece Ramazan ayında değil, ömür boyu okumamız gereken Kur’ân-ı Kerim’de, felâha/kurtuluşa ermeninşartlarının iman ve namaz öncelenerek sunulması dikkat çekicidir:
Kur’ân’ın daha başında (Bakara, 2/1-5) şu formül yer alır: “1-Elif-Lâm-Mim. 2-Bu kitap (öyle bir kitaptır ki); onda asla şüphe yoktur. O, muttakîler (sakınıp arınanlar) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.”
İbrahim Sûresinin 31. âyetinde de iman-namaz önceliği dikkat çeker: “İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.”
Hac/77-78’de ise felâhın uzun formülü sıralanır: “77-Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye varın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki felaha/kurtuluşa eresiniz. 78-Allah uğrunda hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’ân’da) size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır!”
Burada Müslüman kimliğin gerekleri; iman, rükû–secde, Rabbe ibadet/kulluk etmek, hayır işlemek; hakkıyla cihad etmek, Rasûl’ü örnek alıp insanlara şâhid/örnek olmak, namaz kılıp zekât vermek, Allah’a sımsıkı sarılmak şeklinde sıralanır ki, önünde ve sonunda iman–namaz şartı tekrarlanmıştır.
Birbirine çok benzeyen Mü’minûn, 23/1-11. âyetler ile Meâric, 70/22-35. âyetlerde de Cennet’e nail olmanın şartları olarak imandan sonra namaz ikişer kez tekrarlanır:
“Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. 1-Gerçekten iman edenler kurtuluşa ermiştir; 2-Onlar namazlarında huşû içindedirler; 3-Onlar boş/yararsız şeylerden yüz çevirirler; 4-Onlar, zekâtı verirler; 5-Onlar ki, iffetlerini korurlar; 6-Ancak eşleri ve ellerinin altındakiler hariç. (Bunlardan dolayı) kınanmazlar. 7-Kim bu (helal ola)ndan ötesini isterse, işte onlar haddi aşanlardır. 8-Onlar emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; 9-Ve onlar namazlarını muhafaza ederler. 10-İşte, asıl bunlar vârislerdir; 11-Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.”
Meâric, 70/22-35. âyetlerde de Cennet reçetesi benzer şekilde tekrarlanır: “22–Namaz kılanlar başkadır; 23-Onlar namazlarında devamlıdırlar. 24-Mallarında, belli bir hak vardır, 25-Yoksula ve yoksuna (vermek için). 26-Onlar Ceza/hesap gününü tasdik ederler; 27-Rablerinin azabından korkarlar, 28-Ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz; 29-Onlar ırzlarını korurlar, 30-Ancak eşleri ve ellerinin altındakiler hariç; çünkü (bundan dolayı) kınanmazlar; 31-Ama bundan ötesini isteyenler, işte onlar haddi aşanlardır, 32-O (namaz kıla)nlar emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler; 33-Ve şahitliklerini dosdoğru yaparlar; 34-Ve namazlarını korurlar; 35-İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.”
Bu iki benzer âyet grubunda da; iman, huşûlu ve devamlı namaz, boş işlerden yüz çevirmek, zekât/infak, iffeti korumak, emanetlerine ve ahitlerine riayet, namazlarını muhafaza etmek “Cennet varisleri” olabilmenin şartları olarak sıralanır ki, önünde ve sonunda namaz ısrarla tekrarlanmıştır.
Rasûlüllah’ın (s.a) “Mü’minûn suresinin ilk on âyetinin gereğini yapan Cennet’e girer.” (Müslim, İmân 8; Buhari, İmân 34; Ebû Dâvud, Salât 1) buyurması da bu âyetlerin kuşatıcılığı hikmetine mebni olmalıdır.
A‘lâ Suresinin 14-19. âyetleri ise, felâhın yani kurtuluşun aynı denklemini daha kısa olarak verir: “14-Doğrusu felaha/kurtuluşa ermiştir arınıp-temizlenen, 15-Rabbinin adını zikredip namaz kılan. 16-Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. 17-Oysa ahiret daha hayırlı ve kalıcıdır…”
“…Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir…” (Bakara/143) âyetindeki “iman” ile “namaz”ın kastedilmiş olması da “iman=namaz” denklemini anlamlı bir şekilde pekiştirir.
İşte Ezan-ı Muhammedî’deki “Haydi Namaza! Haydi Felâha/Kurtuluşa!” çağrısı böyle bir derinlik ve süreklilik taşır.
Şehr-i Ramazan ve Bayram günleri geride kaldı ama ezanın “kurtuluş çağrısı” günde beş vakit kulaklarımızın kapısını çalmaya devam ediyor.
Abdullah YILDIZ