Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’in ilçelerinden Edremit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 99’uncu yılı kutlandı. Kutlayan kurum da CHP’li Edremit Belediyesi idi. Meydanda efeler gösteri yapıyor, ortalarında da zincire vurulmuş çarşaflı bir kadın dizüstü oturuyordu. Sonunda efelerden biri kadının zincirini çözdü ve çarşafın içinden dekolte kılıklı bir cumhuriyet kadın fırladı.
Evet, basına yansıyan bu görüntüye, Türk’ün tarihini 1923’le başlatan ve “Zulüm 1453’te başladı” diyen Gezici satılmışlarla kolkola olan CHP kokanalarının zihniyeti damgasını vurmuştu. Bu kutlama törenini seyreden ve “Namussuzlar kadar namuslular da cesur olmalı” anlayışıyla itirazını kalabalığa haykıran bir cesur yürek vatandaş da şöyle diyordu: “Türk kadınını kim zincire vurdu? Türk kadınını zincire vuracak adam anasının karnından doğmadı daha. Neyin hesabını yapıyorsunuz? Bunu düzenleyenler kimse, hesabını verecek!”
Hesabını sorarlar mı sormazlar mı? bilmiyorum ama yirmi yıldır kendi değerlerine dönme mücadelesi veren bir iktidar döneminde “namussuzlar bu kadar cesurca”, simgeler vasıtasıyla değerlerimize saldırıyorsa, “namuslular da aynı cesaretle” onlara dur demelidir. Ben öyle zannediyorum ki töreni seyreden halkın çoğu, Müslümanın örtüsünü aşağılama olduğunu anlayarak incinmiştir. Ama koyun gibi seyretmekten de kendini alamamıştır. Sadece bir cesur yürek çıkarak itirazını yüksek sesle dile getirmiştir. Hiç kimse de o vatandaşın ağzını kapayarak palas pandıras oradan uzaklaştıramamıştır. Sukût ederek destek vermişlerdir. Sadece sükût ederek doğru sözü ikrar etmek yetmez. Aslında CHP’nin bu tür bütün kutlamalarına Müslümanlar topluca katılmalı ve değerlerimizi aşağılayan böyle sahneler icra edilirken topluca müdahale edilmelidir. İşte o zaman köpeksiz köyde değneksiz dolaştığını zanneden CHP zihniyeti, bir daha bu tür alçaklıklara cesaret edemeyecek, Müslüman mahallesinde salyangoz pazarlayamayacaktır.
Kendi değerlerine düşman, Batı’dan ithal ettiği düşmanın değerlerine hayran olan bu zavallıları anlatan en güzel sözleri merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu yaptığı bir televizyon programında şöyle dile getiriyor: “Batıdan medet uman ya satılmıştır, vatansızdır, vatan hainidir veya süper ahmaktır. Türkiye 1945’de vahşi Amerika tarafından sömürgeleştirildiğinde o günün sözüm ona profesörleri, akademisyenleri hiç ses çıkarmadı. Çıkaranlar da temizlendi. Dikkat edin! Bir millet, her nesilde yeniden doğar. Bir milleti yaşatan, kendi gelenekleri ve süzülerek gelen kültürüdür. Kültür, Hakkâri’de bale gösterisi yapmak değildir. Kültür, arada bir konsere gidip hava atmak değildir. Çağdaşlık, Moda’nın ara sokaklarında köpek gezdirmek değildir. Bizde böyle sahta çağdaş ve sahte aydın sınıfı yetiştirilmiştir. Sadece bizde demeyelim de her sömürgede kendi milletinden, halkından, kendi değerlerinden, inançlarından aslında tiksinen, kendi kültürüne yabancı ama arada halkçılık edebiyatı yapan tipler yetişmiştir. Türkiye’nin başına da bunlar bela edilmiştir. Şimdi en korkunç sömürgeleşme, zihinlerin ve gönüllerin köleleşmesidir. Emperyalistler bu milletin ürünlerini, madenlerini alıp götürebilir, fabrikalarını söküp alabilir ama senin ruhun, gönlün, vatan sevgin, tarih bilincin, dinin, kökün, kimliğin ayakta kalırsa bunları yerine koyarsın. Onun için diyorum ki en korkunç sömürgeleşme, zihinlerin ve gönüllerin köleleştirilmesidir. ‘Yumuşak güç’ adını taktığım, eğitime el atmak, her devlet dairesine danışmanlar kakışlamak, kanunlarını -çaktırmadan- dışarıdan gelen kanunlarla değiştirme yöntemleri uygulamak… İşte bunların dünyada düşman açısından en başarılı uygulandığı yer Türkiye’dir.”
Bugün Türkiye’de CHP’nin uyguladığı, dış düşmanları ve iç hainleri memnun eden zihniyet, bundan daha güzel anlatılamaz. Bizim sorunumuz, yirmi yıldır iktidar erkini elimizde bulundursak da devletin kılcallarına kadar sızmış olan bu zihniyeti besleyen kemalist eğitim sistemini sürdürmemizdir. Böylece kemalist sistem kendi neslini devam ettirmektedir ve bizim değerlerimize, gözümüzün içine baka baka hakaretler yağdırmaktadır. Maalesef eğitim konusunda iktidar, muktedir olamamıştır.
İşte “Bir millet, her nesilde yeniden doğduğuna göre” yirmi yılda kendi inanç değerlerine sahip çıkan bir nesli yetiştirememiş olmamız, eğitim sistemini kemalizmin sultasından kurtaramayışımız, bu sömürge zihniyetinin sesinin hâlâ yüksek çıkmasını sağlamaktadır.
İnanç değerlerine sahip çıkan halk olarak bizler de her şeyi iktidardan beklemeyelim. Bin yıl Anadolu topraklarında yaşamış olan inanç değerlerimizi aşağılayan bu üç buçuk azınlığın meydanlarda bu denli kutlamalarına fırsat vermemek için tören meydanlarını onlara terk etmeyelim. Ya adam gibi kutlama yaparlar ya da değerlerine karşı duyarlı olan halktan hak ettikleri karşılığı görürler. İnançlı halk, “nemelazımcılık” hastalığından kurtulup sosyal farzları yerine getirmek için, gördüğü kötülüğü “diliyle ve eliyle” düzeltme yoluna gitmelidir. Yani karşı tarafa anladığı dilden konuşmalıdır. Rasûlullah’ın, canını ortaya koyduğu bir davanın, göz göre göre üç buçuk azınlıkça alaya alınmasını görmezden gelerek üç maymunları oynayıp sorumluluktan kurtulacağımızı sanmayalım, risk alalım. Şunu unutmayalım ki:
“İnsanlar, sadece ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (29Ankebut:2).
“Yoksa siz, sizden önce geçenlerin başlarına gelenin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (2Bakara:214)
“Kişi, hakkı söylemesi gereken yerde mutlaka hakkı söylemelidir. Bu onun ne ecelini öne alır, ne de kendisine ait rızıktan mahrum eder.” (Beyhaki, Şu’abu’l İman, 7172).
Şunu da unutmayalım ki yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuz gibi, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.