Her düşüncenin, hayat tasavvurunun, dünya görüşünün kendi geleneği içerisinde kurucu metinleri vardır.
Bu kurucu metinler, Allah’a, insana, doğaya, bilgiye, evrene, insan eylemlerine, topluma, devlete, ekonomiye dair yaşanabilir dünyanın teorik teşekkülünü ortaya çıkarır. Gelecek nesillerdeki okuryazar, düşünürler, bu metinler üzerine bir şeyler koyarak günün şartlarına göre yeni içtihatlar belirler. Yani ilk kurucu metinler, gerek bilgi gerekse eylem hususunda temel işlevi görürler.
Hepimizin bildiği gibi Batı Dünyasına yön veren metinler, Rönesans, Reform, Aydınlanma döneminde Batılı felsefeciler tarafından kaleme alınmış, Kutsaldan arındırılmış laik seküler bir dünya kurmak için ilk basamak olarak temeli teşkil etmiştir. Hemen hemen her konuyu düşünüp ele alan bu metinlerin müellifleri, modern dünyanın oluşmasında, kiliseden ve tanrıdan uzak yenidünya düzeninin kurulmasında akıl hocalığı yapmıştır. Şimdi zaman itibariyle yaşadığımız fesad ve zulmün kaynağı da bu metinlerde yer almaktadır.
Batı Medeniyetinin dayandığı bu metinlerde, devlet, iktidar, egemenlik, toplum yapısı, bireyin teşekkülü, anayasal düzenler, ekonomi, makbul vatandaş, modern ulus devlet, kavmiyetçilik asabiyesi gibi birçok konu yeniden tanımlanarak, geleneksel formun dışında inşa edilmiştir. Modern Ulus devletin işleyiş formunu ortaya koyan Niccolò Machiavelli, Thomas Hobbes, egemenliğin yeniden tanımını yaparak ölümlü ilahlara veren Jean Bodin, aklı kutsallaştıran Kant, Batı’nın merhametsiz medeniyetini kurgulayan kurucu metinlerin sahiplerinden sadece birkaçıdır. Adı sayılamayacak kadar çok olan bu filozof ve metinlerdeki ortak önerme, “İnsan insanın kurdudur”, “Herkes herkesle savaşır”, “akıl tek mürşittir”, “kuzuları avlamak için kurt olmak” tır. Batı, kendisine ait bu kurucu metinleri alabildiğine dikkatlice analiz etmiş, bu akıl hocalarının işaret ettiği ilkelere katkılar sağlayarak, mekanik zulüm düzenlerini kurmuş ve halende bu düzenlerini sürdürmektedir.
Aynı şekilde İslam Düşüncesinin oluşum tarihinin de kurucu metinleri vardır. Bu metinlerde kendi zamanında ortaya çıkan birçok sorunu çözmek için Ulema tarafından kaleme alınmış, ilkeleri belirlenmiş, bir usul ortaya konarak yol haritası çizilmiştir. İslam erken dönem tarihinde ortaya çıkan bu metinler yüzyıllar boyu kurucu metinler olarak etkisini sürdürmüş, bu metinler üzerine birçok bilgi eklenmiş, şerhleri yapılmış, yaşanılabilir bir dünyanın inşası için çaba harcanmıştır. Bugün İslam Düşüncesi üzerine ne konuşuluyorsa, erken dönem İslam Düşünce Tarihindeki metinler üzerine konuşulmaktadır.
İslam Düşüncesinin bu kurucu metinleri, Miladi 800 yıl ile Miladi 1800 yılları arasında yaklaşık bin yıl, sadece İslam Dünyasında değil, Asya, Avrupa, Afrika başta olmak üzere dünyanın hemen hemen her yerinde tartışılmış, konuşulmuş, kritiği yapılmış, başka dünya dillerine tercümeleri yapılmış ve dünya genelinde istifade edilmiş metinlerdir. Özellikle Haçlı Seferlerinin akabinde başlayan oryantalist çalışmalarla birlikte 13. yüzyıldan itibaren mevcut olanların tamamına yakını Batı dillerine tercüme edilmiştir. Öyle ki, Batı’dan İslam Dünyasına seyahate çıkan oryantalistler, bulabildikleri ilk dönem metinlerin orijinlerini kendi ülkelerine kaçırmış, Müslümanları bu kurucu metinlerin ışığında çözebilmek için büyük çaba harcamıştır.
İslam Düşüncesinin kurucu metinlerinden yüzlercesinin orijinali Batılı seyyahlar tarafından ya çalınarak ya satın alınarak ya da kıymet bilmezlerin elinden kapılarak Batıya götürülmüştür. Batılı felsefecilerin ve Batılı aydınlardan birçoğunun kendi ifadesiyle, Batıdaki uyanma ve bilinçlenmede bu metinlerin büyük katkısı olmuş, yeni felsefi düşüncenin, bilimsel çalışmaların, iktidarların tanımlanmasında, kilisenin zulümlerine itiraz edilmesinde büyük katkı sağlamıştır. Lakin Batıya büyük katkı sağlayan bu kurucu metinler ne yazık ki Müslümanlar arasında özellikle Osmanlı modernleşmesinin başladığı 18. yüzyıldan sonra itibarını yitirmiş, dikkate alınmamıştır. Artık bu dönemden sonra Batılılaşma fikrini benimseyen Batı hayranı Osmanlı aydını siyasi, içtimai, askeri, fikri, felsefi olarak bütün dikkatini Batıya vermiş, kendine ait olanla hiçbir zaman ilgilenmemiştir. Oysa Batı’nın kendini yeniden kurduğu dünyaya, Müslümanlara ait kurucu metinler önemli ölçüde yön vermiştir.
Modern cahiliyenin bunalttığı Müslümanlar açısından en çok iç yakan yan ise, bu kurucu metinlerin kimse tarafından ele alınmaması, ele alanların ise amaçlarının geçmişe ait birer belge olarak değerlendirip, itibarsızlaştırmaya çalışmasıdır. Özellikle sosyal medya müçtehitlerinin, modern bir söylem olan “Kur’an bize yeter” iddiası, mezheplerinin tamamını, bütün hadis külliyatını, itikada dair eserleri, şerhlere dayanan birikimleri, tarihi vesikaları, ilmi felsefi kelami eserleri bir çırpıda yok saymaları çok acı bir gerçektir. Bütün birikimini bir çırpıda yok sayan bu şahıslardan birçoğu, İmam Maturidi’nin Kitabu-t Tevhid’ini, İmam Ebu Hanifenin Beş Eseri’ni, İmam Şafi’nin Risale’sini, İmam Yusuf’un Kitabü-l Harac’ını, Belazuri’nin Fütühul Buldan’ını, Muhammed Vakıdi’nin Megazi’sini, Farabi’nin Medinetül Fazıla’sını, İmam Gazali’nin İhyasını, İmam Serahsi’nin Mebsud’unu ve daha sayamayacağımız kadar çok olan kurucu metinleri bir kez olsun, görmemiş, içeriğine de bakmamıştır.
Bizim burada kurucu metinlere dikkat çekmemiz, bunların eleştirilemez, kritiği yapılamaz, yanlışına hatasına bakılamaz anlamı taşımamaktadır. Burada söylenmek istenen başka bir şeydir. Bu paha biçilemez eserleri bütünüyle yok saymak, görmezden gelmek ise, Müslümanca terakkiye mani olmaktadır. Bu metinler erken dönem İslam Düşüncesinde belli bir usulü ortaya koymuş, bir sistematik oluşturmuş, yeni düşünce ve fikirlerin esasa bağlı olarak üretilmesine vesile olmuştur.
Eğer bu eserler meraklıları tarafından dikkatlice incelenirse, bugün modern dönemde konuşulan bütün meseleler o günlerde konuşulmuş, bu metin sahipleri tarafından iman merkezli doyurucu cevaplar verilmiştir. Özellikle modern dönemde rasyonel temelli olarak ele alınan yorum merkezli akıl-vahiy ilişkisi, aklı vahiyle denkleme çabalarına, akılcılığa, materyalistlere, natüralistlere, düalist düşünceye ve birçok sapkın akıma bin yıl önce itirazlarda bulunulmuş, gerekli mevziler tahkim edilmiştir.
Müslümanlara ait kurucu metinler, ciddi manada iman merkezli bir çabanın birikimidir. Felsefecilerin salt aklı merkeze alarak ileri sürdüğü kitaba muhalif düşüncelere ve metinlere, ulema kitap ve imanı merkeze alarak eleştiri getirerek itiraz etmiş, ileri sürülen ve bugünde tartışılan birçok konuyu açıklığa kavuşturmuştur. Bize ait geçmiş birikimimizi safsatadan ibaret olarak lanse eden Batı düşüncesi ve onun yerli mümessilleri, Müslümanları çözmek için bu kurucu metinlerden yola çıkarak zaaflarımızı ve hassasiyetlerimizi çok iyi tahlil etmiştir.
Geleneksellikle suçlanarak görmezden gelinen muhteşem külliyatımız, doğrusuyla yanlışıyla bize aittir. Yazılan her eser ve eseri yazan her müellif, gününün şartlarına cevap vermek için çaba göstermiştir. Bu sebepten ret ve kabulde bu husus göz önünde bulundurulmalı, olduğu gibi bugüne taşınamayacağı bilinmelidir. Süreç içerisinde ortaya çıkan hatalar ehillerince ele alınmalı, yanlış yorumlar yeniden gözden geçirilmelidir. Kör bir gelenek taklidine karşı olmamız gerektiği gibi, kör bir modernist/seküler/laik/pozitivist/pragmatist yaklaşıma da karşı olmalıyız.
İlerleyen tarihi süreç içerisinde İslam Düşünce Tarihinin kurucu metinlerinden uzaklaşan Müslümanlar, bu süreç içerisinde kendileri bir şey üretemedikleri gibi, kendilerine ait bütün tartışılmaz kutsallarında tartışıldığı bir döneme şahitlik etmektedir. Usulün kalktığı akla dayalı yorumun revaçta olduğu, bütün külliyatın, hatta Kur’an’ın bile tarihi birer vesika olarak değerlendirilmeye başlandığı dönemde savunmasız kalan Müslüman düşünce, kendine olan özgüvenini yitirdiği gibi, hakikati savunabilecek donanımı da edinemedi. İslam Düşüncesine ait bütün metinlerin Batılı oryantalistlerce ele alınıp incelenmesi, bu metinlerin savunma yöntemlerinin, tahkim ettiği mevzilerin, Müslümanların hassas olduğu konuların, ilim, kelam, tefsir, hadis, fıkıh gibi Müslümanca bir hayatı yaşamayı öne çıkaran kuralların çözülmesine neden olmuştur.
Yaşadığımız çağda, Müslümanların yeryüzü insanlığına söyleyecek sözü olmadığını ve bunun sebebinin de geleneksel eserlerden ve ulemadan kaynaklandığını ileri sürenler, büyük bir yanılgı içindedir. Süreç içerisinde elbette İslam’ın asla onaylamadığı, Kitaba ve Nebiye rağmen İslam’danmış gibi dine mal edilen birçok yorum, şerh, fetva, kaidenin ortaya çıktığı gerçektir. Müslümanlar kendilerine ait olan kurucu metinlerden, dinin kabul etmediği, Kitaba, peygambere muhalif olan bilgileri ayıklayabilir. Bu çabalara, çalışmalara Müslümanların acilen ihtiyacı var. Çok uzun soluklu ve emek isteyen bir çaba, lakin öyle görünüyor ki, ehillerince ele alınıp çözüm üretilirse olağanüstü faydasını göreceğiz.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi