Analiz

“LA İLAHE İLLALLAH” ASLINDA NE DEMEK?

Resulullah (sav) Efendimi Risaletle görevlendirildiğinde, vazifesini hakkıyla yerine getirebilmek için, büründüğü örtüsünden kalkar gece gündüz çabalar, çadır çadır dolaşır. Özelde bütün Mekke ahalisini, genelde bütün insanlığı tek bir kelimede buluşmaya çağırır. Bu çağrı Kelime-i Tevhid’dir. İlah ve Rab olarak sadece Allah’ı kabul edip, O’nun vahyinde bir araya gelmektir.

Modern çağın Müslüman havsalasında Kelime-i Tevhid’in ne demek olduğunun pratik karşılığı net değildir, hatta yoktur. Kendisine Müslümanım diyen ve ardından şehadet getiren her fert kendi zaviyesinden Müslümanlık dairesine girmiştir. Lakin işin aslı öyle değildir. Zira “La ilahe İllallah” zamanın tasavvurunun ve yaşam tarzının kalıplarına girmeyecek mahiyetler içerir. “La İlahe İllallah” demek, “ben gavurlar gibi düşünmem, gavurlar gibi davranmam, gavurlar gibi siyaset gütmem, gavurlar gibi giyinmem, gavurlar gibi iktisadi, siyasi, hukuki, içtimai eylemlerde bulunmam” demektir.

Mekke çöllerinde çobanlık yapan bir bedevi, Hz. Muhammed’in (sav) bütün insanlığı “La ilahe İllallah” kelimesine çağırdığını duyunca, “anlaşılan Muhammed bütün krallarla, kabile reisleriyle savaşacak” demiştir. Bir bedevinin zihninde canlanan Kelime-i Tevhid’in mahiyetinin, bugün Müslüman zihinlerde izlerine bile rastlamak neredeyse mümkün değildir.

Modern çağın Müslümanları, hem “La ilahe illallah” diyor, hem de Allah’ın ahkâmının dışında beşeri ideolojilerin heva ve hevesine dayalı çözüm arayışlarına gidebiliyor. Okumuş yazmış, tahsil etmiş, bilgisiyle belli makamlara gelmiş, dini ilmi, felsefi, içtimai malumat sahibi olmuş fakat Kelime-i Tevhid’in aslında ne demek olduğu bir bedevinin anladığı mahiyette zihninde şekillenememiş.  Hem Allah’ın varlığına iman etmiş, bunun yanında Allah’a eş ve ortaklar koşmadan iman etmeyi becerememiş.

Ben bu duruma becerememek demeyeceğim. Aslında bu ruh halinde olanlar ne yaptıklarının farkındalar. Fakat dünyevi menfaatler, makam mevkii ikbali, dünyevi iktidar sevdası… Bu tipler kalpleriyle dine bağlanırken, mideleriyle ve nefisleriyle dünyadan vaz geçememiş insanlardır.

Bir gün Allah Resulü (sav) azatlı köle Bilal Habeşi ile muhabbet ederken yanlarına Ebu Süfyan gelir. “Ey Muhammed, iman edersem bana ne var?” diye sorar. Allah Resulü (sav), “Bilal’e ne varsa sana da o var” diye cevap verir. Bunun üzerine Ebu Süfyan, “Beni bir köle ile bir tutan dine iman etmem” der. Ebu Süfyan “La İlahe İllallah”’ın ne demek olduğunu çok iyi bilen birisidir. Fakat acaba bir ayrıcalık bulabilir miyim diyerek böyle bir teklifte bulunur. Fakat bu yöndeki kapılar kapalıdır.

Mekke’nin ileri gelen ekabir takımı Resulullah (sav) ile anlaşmaya hazırdır. Sadece bir tek şartları vardır. “Kurulu düzene çomak sokmayın, siyasi, hukuki, iktisadi, içtimai işleyişe müdahil olmayın” demektedirler. Oysa “La İlahe İllallah”ın ne demek olduğunu onlarda çok iyi bilmektedir. Bildikleri için ileriye dönük başlarına iş açacak olan bu çağrıyı büyümeden asimile etmek ya da müdahene yoluyla yumuşatarak mevcut işleyişe entegre etmektir.

Bunun dışında, Müslümanlığın ameli gerekliliklerinden olan her türlü ibadete kısıtlama yoktur. Namazınızı kılın, zekâtınızı verin, hatimler edin, hacca gidin, kurban kesin, cemaat – STK oluşturun, ne isterseniz yapın. Fakat Resulullah (sav) bu müsaadelere rağmen, mevcut düzeni olması gereken düzen gibi görmedi. Ve Mekke aristokrasisinin insan nefsi ayartacak bütün tekliflerini geri çevirdi. Hedefi Allah’ın rızasına uygun bir cemaat teşekkülünü sağlamak ve yine Allah’ın belirttiği hukuka uygun bir iktidar kurmaktı.

Günümüz Müslümanlık zihninde Kelime-i Tevhidin ne demek olduğu mahiyet itibarıyla belirsizdir. Beşeri ideolojilere ve iktidara yönelik eleştiriler mesnetsiz itirazlarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Mekke aristokrasisinin Müslümanlığın yaşam alanı olarak çizdiği sınırlar, bugün kendisine Müslümanım diyenler tarafından, kendi Müslüman kardeşlerine çizilmektedir. “Sana namazını kılma diyen mi var? Camiiler açık değil mi? İbadetlerini engelleyen mi var? …” gibi çok sığ ve köksüz savunularla Müslümanlık yaşam tarzı sınırlandırılmaktadır.

Oysa Kelime-i Tevhid, var olan düzenin Allah’ın rızasına ve hukukuna göre değişmesini dönüşmesini birinci madde olarak ele alır. Müslümanın hedefi, fitne tamamen ortadan kalkıncaya ve yaşam tarzı her yönüyle Allah’ın rızasına uygun oluncaya kadar mücadele etmektir.

“Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.” (Fetih Suresi 28. Ayet)

YAKUP DÖĞER 

View Comments

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

1 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

2 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

6 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

6 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

8 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

8 saat ago