Temel amacımız İslam’ı öğrenip öğretmek olduğu için önce haberleri / yazıları konu ediyor, sonra İslam açısından bakarak yorum getirmeye çalışıyoruz. Bu defa önce açıklamalarımızı yapacak, sonra da SÖZCÜ’ den nakille “Atatürk ile 13 yıldır alıp veremediğiniz nedir?” başlıklı yazıyı sunacağız.
YÜREKLİ ADAM KITLIĞI
Ülkemizde Haydar Baş, Ali Bardakoğlu, İsrafil Balcı ve Cevat Akşit gibi bilinen akademisyen ilahiyatçılar Atatürk’çüdür. Bunlar gibi kendilerini açığa vuran ve vur(a)mayan daha pek çokları da vardır. Çünkü onlar, dar çerçeveli anlayışları sebebiyle İslam’ı bir hayat düzeni olarak algıla(ya)maz ve onu çerçevesini laik Atatürkçülüğün belirlediği edilgen, kişisel bir inanç ve ritüeller dizisi olarak görürler.
Hakikati dile getirmek gerekirse, Lozan antlaşmasına kadar Mustafa Kemal ile hiç kimsenin problemi yoktur. Ülkemizdeki her Türk ve Kürt …vatandaşının yaptığı gibi Mustafa Kemal de vatanına karşı görevini yapmıştır. Eksiği olmadığı gibi -hiç kimse fazlasını yapamayacağı için- fazlası da yoktur.
OSMANLI VE BATICILIK
Osmanlı Allah’ın kendisine verdiği nimeti koruyamamıştır. İslam alimlerinin ufku daraldığından Medrese ve Tekke gerekli atılımları yapamadığı için Batıcılık çare olarak görülmüş ve bu yolda kanun tercümeleri dahil adımlar atılmıştır.
PROBLEM LOZAN SONRASINDA
Lozan’dan sonra Batıcılık Mustafa Kemal’in öncülüğünde resmiyet kazanmış, milletimize rağmen ona danışılmadan kahren devrimler yapılmıştır.
İslam’ın onayladığı Cumhuriyeti dışında tutarsak…başta laiklik ve harf inkılabı olmak üzere yapılan devrimler İslam Dini’ni, onun hukuku ve kültürünü hedef almıştır. Üstelik laiklik ve Batı’dan tercüme edilen seküler yasalar baskıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici bir uygulama ile cebren kabul ettirilmiştir.
Milletimizin bilgili ve bilinçli kesimi onarılamaz derin yaralar almıştır.
Aslında Mustafa Kemal, Osmanlının yetiştirdiği kendi çocuğudur. Allah, verdiği nimeti alırken bu çocuğu kullanmıştır. Bir diğer anlatımla o da kader çizgisinde adalet ve ceza kamçısı olarak kullanılmıştır.
Bu sebeple Milletimizin basiretli dindar kesimi, Mustafa Kemal’e değilse de Kemal Atatürk’e mesafelidir. İktidarımız eliyle İmam hatip nesli de demokratik laikliğe kaydığı için mesafeliler de da bir avuç kadar kalmıştır.
HALK SIĞINDIĞI CAMİYİ KORUMAK İSTEMİŞTİR
Osmanlının devamı olan Milletimizin İslam’a liyakatini yitirmiş olması ana sebebi bir tarafa uygulanan diktatörce uygulamalar İslam’ı örneğin eğitim, hukuk, ekonomi ve sanat alanlarında dışladığı için dindar kesim çaresiz olarak camiye sığınmıştır.
Camiye iltica eden halk, kader planını sezinlendiği için…camiye düşmanlık sokulmamış ama Kemalizme dostluk da gösterilmemiştir.
Evet, dindar halk laiklikle Mescid-i Zırar’laştırılmak istenen camilerini korumak istemiştir. Aslında camide Mustafa Kemal gibi Osmanlı hanedanının da yeri yoktur. Dört büyük halifenin, Hasan ve Hüseyin efendilerimizin isimleri ile yer alması da bidat bir uygulamadır.
Birilerinin zannettiği gibi Milletimizin Mustafa Kemal dahil hiç kimseye, Osmanlı padişahlarına bile borcu yoktur. Kendilerini borçlu görenlerin vefa göstermesine de engel yoktur. Üstelik 5816 da koruyucudur.
ANLAMAYA DEĞİL YERMEYE ÇALIŞIYORUZ
Milletimizin cami içi uygulamalarını anlamaya çalışacakları yerde onları yönetmeye çalışan ant-i demokrat kafalar Atatürk ile 13 (aslında onlarca ) yıldır alıp veremediğiniz nedir, deyu sorup duruyorlar.
Cumhuriyet döneminde ülkemiz, dindarları dahil her alanda bolca yalaka yetiştirdi ama Aziz Nesin ve Ali Rıza Demircan benzeri inandığı gibi konuşan adamları pek yetiştiremedi. Bunun için de başımızı mülga 163. maddeden ve 5816 ‘dan kurtaramadık.
Hulasa edersek Ülkemizde İslam bir hayat düzeni olarak algılanamamakta, çünkü buna engel olunmaktadır.
Laiklik egemendir. Diyanet de Ordumuz gibi laik bir kurumdur. Kendisi için belirlenen kuruluş iradesi doğrultusunda çalışan Diyanet gerçek İslam’a geçit vermemektedir. Aslında milletimize yazık etmektedir ya, bu da ayrı bir fasıl.
İlahiyatlar da Diyanet gibidir. İslam bilmez şekilci Tarikatler de laiklik yolundadır. Bu ikisinden İslam da, laiklik de bir hayır göremez.
Kemalizmin Diyanet’in tek elden hazırlayıp bütün Türkiye’de okuttuğu hutbelerini de mühürleyen muktedir iktidarını göremeyip Kemal Atatürk ismini hutbelerde aramak Muharrem İnce gibi gardırop devrimciliğinin yüzeyselliği olsa gerektir.
Kemalistler, 10 Kasımlarda bile matemi bırakıp cümbüşe kalksa yeridir
Sözcüden Alıntı
“Atatürk ile 13 yıldır alıp veremediğiniz nedir?
Ata’nın adı, vefat ettiği güne denk gelen dünkü cuma hutbesinde yer almadı. Oysa aynı Diyanet 2010’a kadar önemli günlere yakın cuma hutbelerinde Atatürk’ü daima anıyordu.
DENİZ AYHAN 11 Kasım 2023/Sözcü
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) yine şaşırtmadı. Kurucusu olan ve 10 Kasım’da ölümsüzlüğe uğurlanan Atatürk‘ü yine yok saydı. Diyanet’in dün Türkiye’deki tüm camilerde okuttuğu cuma hutbesinde Atatürk’ten hiç bahsedilmedi.
Oysa aynı Diyanet, Ali Bardakoğlu’nun başkanlığı döneminde 2003’ten 2010’a kadar önemli günlerdeki cuma hutbelerinde Mustafa Kemal Atatürk’ü her zaman anmış, rahmet dilemişti.
GÖRMEZ KALDIRDI
11 Kasım 2010’da göreve gelen Mehmet Görmez dönemindeki hutbelerde Atatürk ismi anılmamaya başlandı. Görmez 2017’de görevden ayrılana yayınladığı hutbelerde Atatürk’e hiç yer vermedi. Devlete zırhlı Mercedes aldıran ve tartışma yaratan Görmez görevden ayrılınca 2017’de Ali Erbaş Diyanet İşleri Başkanlığına atandı ve aynı tavrı sürdürdü. Bu yıl Ulu Önder Atatürk’ün vefatı olan 10 Kasım tarihi Cuma gününe denk geldi. “Azim ve gayret sahibi bir mümin olabilmek” başlıklı hutbede yine Atatürk’ten bahsedilmedi ve “İlmin, irfanın ve bilimin ışığında çalışmalarımıza hız verelim” denildi.
10 Kasım öncesi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, Diyanet’e çağrı yapmış; “Bu sefer de hutbede Atatürk’ü anmazsanız bu bardağı taşıracak son damla olacak. Milletçe istifa etmeniz için ne gerekiyorsa yapacağız” demişti. CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer ise TBMM’ye önerge vermiş ve “Mursi’ye gıyabi cenaze namazı kılanlar, Suudi Kralı için matem tutanlar, ülkemizin kurucusunun adını ağızlarına almaktan imtina ediyor. Kör inatlaşmadan vazgeçin” demişti.
Ali Erbaş
TEPKİLERE RAĞMEN
Diyanet bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesi yayınlanan hutbesinde Ramazan Bayramı‘nı konu etti. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı öncesinde yayınlanan hutbesinde ve Atatürk’ü anma gününde Atatürk’e yer vermedi. 30 Ağustos Zafer Bayramı haftası hutbesinde de Büyük Taarruz Zaferi anılmış, ancak zaferin mimarı Atatürk’ten bahsedilmedi. Bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyetin 100. Yılı coşkuyla kutlanırken, Diyanet hutbesinde yine Atatürk’ü anmadı.
İşte Diyanet’in 14 Mart 2008 tarihli hutbesi
Bardakoğlu dönemindeki hutbelerde daima anıldı
ULU Önder Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Ali Bardakoğlu’nun yaptığı yıllarda milli bayramlara yakın günlerdeki hutbelerde hep yer aldı. Örneğin, 18 Mart Çanakkale Zaferi haftasına denk gelen 14 Mart 2008 tarihli hutbede şu ifadeler yer aldı:
“Çanakkale Zaferinin yıldönümü münasebetiyle vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden şehitlerimizi, gazilerimizi, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz” denildi. Hutbede ‘Atatürk’ ifadesinin büyük harflerle anılması da ayrıca dikkat çekti. Aynı Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl Çanakkale Zaferi’nin 107. yıldönümündeki hutbesinde ise zaferin kahramanı Mustafa Kemal’e hiç değinmedi.
ALİ RIZA DEMİRCAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAMK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ