Ali Rıza Demircan
İslâm, Hz. Âdem’den Hz. İbrahim’e, Hz. Musa ve İsa’dan Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin ve kutsal kitapların ortak tebliği olan dindir. Bu din her bir peygamber döneminde insan hayatını kuşatan bir hayat düzeni olmuştur. Bu dinin Rabbimiz tarafından son ve evrensel kılınan Peygamberi Hz. Muhammed, son ilahi kitabı Kıyamet gününe kadar geçerli kılınan Kur’ân-ı Kerîm’dir.
Laiklik şirktir ve en eski kâfirlik türüdür
İslâm, inanç esasları, namaz ve oruç gibi özel ibadet görevleri yanı sıra sosyal, iktisadi ve hukuki hayatı, bütünüyle fakat ana hatlarıyla içine alır. Bir diğer anlatımla İslâm, insan hayatını yönetmesi için vaz’ edilmiş bir hayat düzenidir. İslâm’dan sapma olan örneğin Hristiyanlık hayat düzeni olma özelliğini yitirdiği için yerini kilise almıştır. Laiklik, kilise sömürü ve istibdadına karşı verilmiş haklı bir mücadelenin sonucu ortaya çıkmış kabul edilirse de insanlık tarihinin en eski ve yaygın kâfirlik türüdür.
Kur’ân’ı yüzeysel olarak inceleyen her bir kişinin bile anlayabileceği üzere Kur’ân materyalizm üzerinde hemen hemen hiç durmaz, çünkü materyalizm “ bütün varlıkların yaratıcısı olmaksızın var olduğu inancına “ dayandığı için akıl ve ilim dışıdır. İslam Şirk üzerinde yani bir tür deizm de olan laiklik üzerinde durur ve onunla mücadele eder.
Şirk düzeninde Allah inancı vardır. Allah bütün evreninin yaratıcısıdır. Ona inanılır ama peygamberlik kurumuna inanılmaz, dolayısıyla Allah’ın Peygamberleri aracılığı ile koyduğu yasalara ve bildirdiği âhiret hayatına ve sorgulamasına; Cennet’e ve Cehennem’e inanılmaz. Yani Kur’ânî bildiriler ve yasalar bütünü olan İslâm’a inanılmaz. Bu sebeple maddî, ilmî ive teknolojik güç sahipleri insanlık üzerinde egemen olmuştur. 20. Asırda insanlığın gelip vardığı nihai düzen, etkileyici ve yönlendirici paralı organize güçlerin halk aracılığıyla ama halk aleyhine oluşturduğu laik düzendir. Bu düzen, İslam söz konusu olduğunda tam bir din karşıtlığıdır. İnsanı, insan üzerinde ilahlaştırdığı ve İslam’la çelişip insan doğasıyla çatıştığı için de insanlığın felaketidir.
Özetlersek laiklik yeni bir kavram ise de ifade ettiği anlam şirktir ve ilk insan toplumu kadar eskidir.
İslâm laikliğe karşıt yapıdır
Adına ister dinsizlik, ister dinler ve felsefi sistemler arasında tarafsızlık ve ister din devlet ayrılığı deyin, İslâm’ın yönetici egemenliğine karşı çıktığı ve onu dışladığı için Laiklik bir Şirk düzenidir.
Çözüm ne olabilir?
İslâm, insanlığı yönetmesine karşı çıkan laiklikle çelişir ve çatışır. Bunun için Müslüman da laikliği benimseyemez. Ne var ki yaşadığımız toplumlarda Allah’a inanmayan veya inandığı halde onun yasalarının uygulanması gereğine inanmayan laikliği benimsemiş insanlar da vardır. İslam bilinmediği ve uzun yıllardır uygulama dışı olduğu için takdis edilen laikliğin bağlıları çoktur. Bu durumda Anayasaya İslâm’ı koymak gibi laikliği koymak da çelişme ve çatışma sebebi olacağı açıktır.
Anayasaya İslâm yazılsa ne olacak?
Kısa bir süre önce, Ayasofya baş imamımız, “Anayasa’ya Devletin Dini İslâmdır” yazılmalı demişti.
Bu vesile yazdığımız bir yazıda şöyle demiştik:
“Diyelim ki Anayasa’ya İslâm maddesini yazdık… Soralım:
Soruları çoğaltabiliriz. Ama hiç birisine müsbet cevap alamayız.
Bu sebeple biz bilgili ve bilinçli Müslümanlar laikliğe evet diyemeyiz. Laikler de Şeriat sözcüğünü kullanarak yerdikleri İslâm’a evet diyemez.
O halde bir ortak noktaya muhtacız. Bu da ancak özgürlük ortamı olabilir.
Çözüm özgürlükleri artırmaktır
Çözüm sloganlara takılıp kalmamak özgürlükleri artırmaktır. Peygamberimiz Hudeybiye’de Mekkelilerle yaptığı antlaşma sırasında anlaşma metnine Allah’ın elçisi Muhammed yazılmasına itiraz edilmesi üzerine Abdullah’ın oğlu Muhammed yazılmasını onaylamıştır. Çünkü amaç şekil değil özdü, bir diğer anlatımla insanların İslam ile buluşabileceği hürriyet ortamını oluşturmaktı.
Laikler tam anlamıyla özgür, materyalizmden kapitalizme ve faizden zina ve eşcinselliğe kadar hayatı diledikleri gibi dayatıp yönlendirdiler. Müslümanlar da inandıkları İslâm’ı Kur’ân ve Sünnet’e göre öğrenip öğretme ve gereğince yaşama özgürlüğüne sahip olmalı ve onu alternatif bir düzen olarak toplumun siyasi tercihlerine sunabilmelidir.
Materyalizme, kapitalizme, sosyalizme ve hatta komünizme açık tutulan anayasal düzen, bu gün olduğu gibi Anayasa’nın 24. maddesiyle İslâm’a kapatılırsa bu tam bir zulüm olur. Sivil itaatsizliğe kapı açar. Emperyalizmini oluşturduğu İşid gibi belaları üzerimize salmasına zemin hazırlanmış olur. Kutuplaşmayı keskinleştirir.
Ötekileştirmeye, baskıya ve şiddete hayır denilmeli ama özgürlükler yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. İslâm, kendi lehine bile inançlara baskıyı onaylamadığı için hürriyet ortamı kabulümüzdür.
23 yıllık süreçte inen Kur’ân’ın omurgasını oluşturduğu İslam bize farklı şartlarda uygulayacağımız özgürlükçü çözümler sunmaktadır. Cennet yolu gibi Cehennem yolu da açık olmalıdır ki insanlar tercihlerini özgürce yapabilsinler. Kaldı ki sonuncusu Hz. Muhammed olan peygamberler hiçbir şekilde baskı uygulamamışlar, yalnızca tebliğ etmişlerdir:
“… Peygamberlere yüklenen görev ancak tebliğ olmuştur.” (Nahl 16/35)
Üstelik Allah Peygamberimizi de şöylece uyarmıştır:
”… Allah dileseydi insanları İslami inanç ve yaşamda birleştirirdi. Sen sakın ha bu gerçeği kabullenemeyecek cahillerden olma. “ (Enam 6/35)
“Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayan bütün insanlar iman ederlerdi. Ama dilemedi, hal böyle iken sen insanları iman etmeleri için mi zorlayacaksın.” (Yunus 10/99)
Hulasa dileyen laikliği tercih edebilirken isteyen da İslâm’ı tercih edebilsin. Kendi adıma söyleyeyim, yürürlükteki gibi İslâm’a kapalı bir Anayasa’yı kabul etmem. Kabul edilmemesi için de demokratik hakkımı kullanır, kültürel cihadımı yaparım.