Bismillah…
Bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Allah, her bir insanı diğerlerinden farklı olarak kendine özgü özelliklerle halk etmiştir. Bir diğer anlatımla her birimiz Allah’ın güzel isim ve sıfatlarının yani Esma-i Hüsna’nın bir açılımı olarak yaratılmışız.
Yüreğim yumuşak olmakla birlikte heyecan yüklü bir fıtratım var. Rabbimin lütfettiği bu özelliğim kalemime de yansımış olacak ki değer verdiğim bir ilim adam kardeşim, laik olup laikliği de savunan kişilere gereğinden fazlaca yüklendiğimi ifade buyurdular.
Dile getirildiği gibi ise hatalıyım. Gerçek mümin ise bilerek hatasında ısrar etmez. (Al-i İmran 135)
Bilmemiz Gereken Temel Hakikat
Öne şu gerçeği bilmeli ve doğruluğuna inanmalıyız.
Allah bütün insanlara özgür irade vermiştir. Hak ile Batıllar arasında yapacağı seçim ve tercih edeceği yaşam şekline göre de onu yargılayacak, mükâfatlandıracak veya cezalandıracaktır. Sorgulama hakkı yalnızca Allah’ındır.
Yeryüzünde Allah’a ve Âhiret hayatına inanmayan ve hayatını Yaratıcısının buyruklarına göre düzenleme ihtiyacını duymayan insandan daha açınacak bir beşer düşünülemez. Her an gelebilecek ölümle kapanacak ve ebedi hayata ve sonsuz mutluluğa açılmayacak bir hayatın yaşanmaya ve mücadele edilmeye değer nesi olabilir? Bu ne azim gaflettir.
-Kur’ân ifadesiyle kendileri için gökler ve yer ağlasa yeridir- bu insanlara karşı baskıcı ve yerici olmak şöyle dursun bağışlayıcı olmakla yükümlü kılındık. Rabbimiz Casiye sûresinde şöyle buyurur:
“ İman edenlere söyle: Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.” (Casiye 45/14)
Bağışlayıcı ve kucaklayıcı olmak da yetmez. Maddî ve manevî iyiliklerde bulunmak ve hak ölçülerine göre sosyal ve hukuki adalet uygulamak da gereklidir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“ Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.” (Mümtahine 60/8)
Bizim Kavgamız Zalimlerledir
Biz inancımız gereği İslam’ı bir iman ve yaşam düzeni edinmekle yükümlüyüz.
Bu sebeple fıtrat kardeşlerimiz olup bizim inançlarımız ve değerlerimize saygılı olan demokratik laiklere karşı -değinildiği üzere- ancak hayırlı düşünceler ve atılımlar içinde olabiliriz. Batıl olarak görsek bile, bu insanların inançlarını yermeyiz. Bunu da Rabbimizin buyruğu olduğu için yaparız. Enam sûresinin 108. âyetinde söyle buyrulur:
“ Allah’ın yanı sıra başka başka güç kaynaklarına ve sistemlere taparlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a (ve Onun düzeni olan İslam’a) söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.”
Bizim kavgamız ve şiddetimiz yalnızca zalimlere karşıdır. Oluşturdukları ve oluşturacakları yasal ve fiili baskılarla haklarımız ve hürriyetlerimizi baskılayacak ve İslam’a yönelişimizi engelleyecek zalimlerle kavgamız sürecektir. Çünkü “Düşmanlık yalnızca zalimlere yapılabilir.” ve “Allahın laneti de sadece onlaradır,” ve onlar “ Allah’ın yolu olan İslam’dan sapan ve ilkellikle niteleyerek ondan saptıranlardır. Âhiret hayatını inkâr edenler de onlardır.” (Bakara 2/193;Araf 7/44-5)
Evet biz inançlarımızı yaşar, ilmi yöntemlerle ve güzel öğütlerle çağrıda bulunur, bağışlar iyilik eder ve adalet uygularız ama tecavüzlere de karşılık veririz. Ama toplumsal istikrarı güveni ve huzuru korumak için sabırlı olmayı da görev biliriz . Çünkü rızasını ve cennetlerini kazanmak istediğiniz Rabbimiz bize böyle yapmamızı emir buyurmaktadır. Nahl sûresinde şöyle buyrulur:
“Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.
Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın benzeri ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. “ (Nahl 16/125-6)
Bizim yolumuz ve yöntemimiz bellidir. Bu çizgiden saparsak bizi bilge dostlarımız gibi saygılı laikler de uyarabilir.
Ali Rıza Demircan