Türkiye, değer ve kurallar bakımından bir “zıtlıklar ülkesi” olarak söylenebilecek, nadir ülkelerden biridir. Aslında, bazı geri bıraktırılmış ülkelerin yanı sıra; belki de halkı müslüman ülkelerin tamamı için böyle bir durumdan bahsedebiliriz.
Zıtlıklar, neden kaynaklanıyor:
Zıtlık, aslında tabiatta var olan ilahi ve tabii düzende bile görülebilen bir hadise değil. Çünkü, zıtlıklar içinde sürekli bir çatışma ve aykırılık vardır. Sosyal sistem ise, her şeyden fazla bütünlük ve işbirliği ihtiyacı içerisindedir. Çünkü insan ruhu, sakinlik, samimiyet ve doğruluğa müsait bir yapıdadır.
Sosyal yapıyı ayakta tutan kurallar, içten gelen ve ahlaki öze sahip davranışlar ile ayakta kalabilmektedir. Eğer; inanç ve ahlak sisteminin, toplumun siyasi, hukuki ve iktisadi sistemini belirleyici ve düzenleyici bir niteliği olmazsa, o yapıda zıtlık meydana gelir ve sistemin sağlıklı işleyişi gerçekleşmez.
Bugün; keyfilik, istismar ve suistimallerin olduğu bir sosyal yapıda, işleyen sistem ile insanları ruh ve fikir yönünün birbirini tamamlayıcı niteliğinden bahsedemeyiz.
Bu yüzden, bir toplum; inandığı ve hayatını dayandırdığı hükümler ile gerçekleştirdiği siyasi sistem yapıları ve hukuk kuralları arasındaki zıtlık çözülmesi gereken önemli bir problemdir. Çünkü, her şeyden önce sistemlerin ruhu olan kültür, kendi varlığını ortaya koyamayacak bir duruma düşmüştür.
Legal sistemden bazı anormal örnekler:
Batılılaşma ile birlikte, Türkiye’deki manevi, kültürel ve ahlak sistem ile; siyasi, iktisadi ve hukuki sistem arasında hiçbir birliktelik ve ortak değer bulunmamaktadır.
Mesela iktisadi yatırım veya bir ihtiyacınız için paraya ihtiyacınız olduğunda, banka sizden, ciddi bir faiz farkı ister. Bu fark, bazı yüksek meblağlarda ana paranın yarısına kadar çıkabilmektedir. Burada, para temin eden kurum, para üzerinden, paranın değer kaybını çok aşan haksız bir meblağ ile normal bir ticaretten elde edilen karın, çok çok üzerinde haksız bir kazanç sağlamaktadır.
İkinci bir örnek, hava ve deniz ulaşımında rastlanan aşırı ve insafsız “cezalandırıcı” bir sistemin işletilmesidir. Bilet alırken bir hata mı yaptınız veya herhangi bir hastalık veya mecburi bir sebepten biletinizi değiştirmek mi istiyorsunuz, karşınıza önemli bir “ceza meblağı” çıkarır ve bunu “işletmenin kuralları” olarak sunabilirler. Bunu da; promosyon, ekonomik, business gibi kavramların arkasına sığınarak yaparlar. Siz de, kuzu kuzu bu cezaya razı olursunuz. Çünkü sistem, bu haksızlığa müsaade etmiştir. Peki neden böyle bir sistem konulmuş diye sorma cesaretini bile kendinizde bulamazsınız.
Bir diğer konu ise, elektrik, su, doğalgaz gibi hayati ihtiyaçların faturalarında bir gecikme yaşandığında, hemen tutara “faiz” ilave edilir. Çünkü, kural böyle konulmuştur!.. Kim koymuştur bu kuralı. Yine Batı’nın faydacı Liberal sistemi. Liberal sistem neyi amaçlıyordu? Hiçbir otorite, ticari ve iktisadi düzeni kontrol etmemeli!.. Yani piyasa, birilerinin istediği gibi her türlü sömürüye açık bir halde çalışmalıydı. Halbuki, sosyal ve koruyucu sistemler; toplumdaki dar ve gelirsiz insanlara, bu hizmetleri ücretsiz vermek zorundadırlar. Ama, ahlakı kabul etmeyen bir liberal sistem ile, bu yöneliş; nasıl gerçekleşebilir?
İşte birkaç örnek ile verdiğimiz bu haksız ve hatta, insanfsız kural ve kararlar; inanç, ahlak ve kültürümüze ters sistemlerin uygulamaları olarak hayatımızı yönlendirmekte ve birçok sıkıntı, açmaz ve problemleri karşımıza getirmektedir. Problem; düşünce, ahlak ve inançlarımıza uygun olmayan sistemlerin, hayatımızı tabii akışından uzaklaştırıp, batı’nın kuralsız hayatına uygun bir hale getirmekten kaynaklanmaktadır.
Bu kuralları kim koymuş diye düşününce, Bunların, insancıl ve medeni Avrupa ülkeleri! tarafından konulduğunu görürüz.. Peki, insani kültüre sahip bizim ülkemiz, neden bu tür haksız ve acımasız kuralları aynen işletme mecburiyetini hissediyor? Bunun cevabı, kendi kültürüne göre bir sistem kuramamış olduğundan diyebiliriz. Bu konuda da, sistemi yönetme noktasında olan insanların, alternatif bir çaba ve çalışma içine girememiş olmasını söyleyebiliriz. Şimdi, herhangi siyasi görüşe pay çıkarmadan; muhafazakar ve hatta kendini dindar gösteren iktidarın; batının kuralları ile, İslami tarih ve geleneğe sahip toplumu fakir ve sahipsiz bırakan problemleri nasıl çözeceğini merakla bekliyor ve bu ruhu ve işleyişi birbirine zıt sisteme nasıl bir alternatif getireceğini bekleyip göreceğiz.
Prof. Dr. Sami Şener