Bugün, LGBT adıyla örgütlenen cinsel sapma türleri, Avrupa ülkelerinde gerekli rağbeti görüyor. İstanbul sözleşmesi sayesinde bu ahlaksızlık, Türkiye’de de kendine alan açarak çekirge sürüsü gibi yayılıyor. Eğer halkının ezici çoğunluğu Müslüman bir ülkede bu cesareti buluyorsa, 17 yıldır “Dindar gençlik” yetiştirme söylemiyle yönetimde bulunan iktidar partimizin yöneticileri ve başta, İslamî hassasiyetinden ve samimiyetinden asla şüphe etmediğimiz Sayın Cumhurbaşkanımız bunun üzerinde çok düşünmeli, “Nerede yanlış yaptık?” diye öz eleştiri yapmalıdır. Her şeyden önce yanlışların başında gelen ve toplumsal cinsiyet eşitliğini öngören “İstanbul sözleşmesi”ni acilen iptal etmelidir.
Bugün Avrupa’daki Müslüman gurbetçimiz, olaylara sadece maddi dünya refahı açısından baktığından, değerlerinden habersiz -farkında olarak veya olmayarak- Avrupa’daki hayatı göklere çıkarmaktadır. Sosyal güvenceye, hastanelerdeki hizmetlere, resmi makamlarda adam kayırmamaya, asgari ücretle geçinme zorluğu çekenlere sağlık ve kira yardımları yapılmasına odaklanıp, ahlakî birçok değerin yerle bir edildiğini görmezden gelmektedirler. Sosyal bir devlet yapısında bütün bunların olması İslam’ın da “Sosyal adalet” olarak istediği uygulamalardandır.
Fakat insan sadece karından ibaret değildir. Batı medeniyeti, karınları doyurmayı, yani maddi refahı hedeflediği için kafa ve kalbin inşasındaki manevi değerleri yok saymıştır. Onların özgürlük anlayışı “İnsanı, dinin boyunduruğundan kurtararak her şeyi, arzu ettiği şekilde tercih etmek ve yapmaktır.” Yani Batı medeniyeti, insanın nefsanî arzularının boyunduruğuna girmeyi, hevâ ve hevesine köle olmayı özgürlük olarak kabul ediyor.
Hâlbuki insan, ya Allah’ı ilah edinerek O’nun emir ve yasaklarına uyar, ya da hevâ ve hevesini yani nefsanî arzularını ilah edinerek onun güdümüne girer. Batının seçtiğinin adı özgürlük değil, Yüce Varlığın emrinden çıkıp nefse köle olmaktır. Bu durumu Yüce Allah şöyle dile getirir: “Kendi istek ve tutkularını/hevâsını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkan:25/43)
İşte hevâ ve hevesini ilah edinmiş Avrupa medeniyetinde ahlakî değerler yerlerde sürünmektedir. Cinsiyet eşitliğini kanunlaştırıp hayat edinen Hollanda’da, kadın ve erkeğin bulunduğu bir salonda hitap etmek durumunda olanlar, kürsüye çıktıklarında “Hanımefendiler, beyefendiler veya baylar ve bayanlar” diye söze başlaması, cinsel ayrımcılık olarak kabul edilmekte ve kınanmaktadır. Her türlü cinsel özgürlük teşvik görmekte ve arkasına devlet desteği alarak daha da kök salmaktadır. Erkeğin erkekle, kadının kadınla evliliği resmen onandığı bir medeniyette, yapılan bu işin, Lût kavminin yaptığından ne farkı var? Aslında fazlası var, eksiği yok. Ama Yüce Allah, homo bir toplum olan Lût kavmini helak ettiğini hayat kitabımızda beyan ediyor. Peki, lokal/yerel olmaktan çıkıp bütün medeni (!) Avrupa devletlerinde tanınarak haklar verilen, insan fıtratına aykırı bu çirkin işe Yüce Allah neden seyirci kalıyor?
Biz biliyoruz ki Allah, ihmal etmez, mühlet verir. Bu sorunun cevabını bir hadisten öğreniyoruz. Bu hadiste beyan edildiği üzere, Peygamberimizin kabul olunmuş duası sayesinde bu sapıklar, dünyada toplu helake uğramıyorlar. Yoksa bugün Avrupa’da yaşanan ve Lût kavmine taş çıkartan bu ahlaksızlığı yapanları Allah (c.c), helak ederek yere gömerdi.
Hadisimizde Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor:
Rasûlüllah’ın (sav), bütünüyle namaz kıldığı bir gecede, fecirle birlikte selam verdiğinde ona; “Ya Rasûlallah! Bu gece o kadar namaz kıldınız ki, daha önce böyle namaz kıldığınız görülmedi” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Evet, o ümit ve korku namazı idi. Rabbimden üç şey istedim, bana ikisini verdi birini vermedi. Rabbimden bizi, bizden önceki ümmetleri helak ettiği şey ile helak etmemesini istedim, bunu bana verdi. Rabbimden, dışımızdan bir düşmanı bize galip getirmemesini istedim, bunu da bana verdi. Bizi fırka fırka ayırmamasını (ümmetimin bir birine düşürülmemesini) istedim, bu isteğimi kabul etmedi.” (Müslim, Fiten 5, Hadis no:2890; Tirmizi, Fiten 14, Hadis no:2175)
İşte bugün Lût kavminin işlediği cinsel sapıklık, birçok batı ülkesinde baş tacı edilmesine rağmen, Rasûlüllah’ın (sav) bu kabul olunmuş duası sayesinde, ister dâvet, isterse icabet ümmeti olsun, Muhammed Ümmeti, diğer ümmetler gibi toplu helak cezasına çarptırılmamaktadır. Aids gibi küçük çaplı dikkat çekici belalar verse de, bu dua gereği Allahu Teâlâ onları, toplu olarak yerle yeksan etmemektedir.
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi