Geçtiğimiz günlerde Libya Müftüsü Sadık el-Ğıryanî, hac konusunda dikkat çeken bir fetva verdi. Libyalı müftü el-Ğıryanî, bir kez hacca giden Müslüman’ın, ikinci kez hacca gidip Suudi Arabistan’a para kazandırmaması gerektiğini söyledi. Sadık el-Ğıryanî şunları ifade etti:
“Bir defa hacceden ve bir kez de umreye gidenin ikinci kez Suudi Arabistan’a giderek binlerce riyal ödemesi uygun olmaz. Suud yöneticileri Müslümanların çocuklarını katlediyor. Yemen’de Libya’da Müslümanları öldürüyorlar, yarın da Sudan, Cezayir ve Tunus’ta öldürecekler. Bu fetvanın sorumluluğunu Allah önünde taşıyorum. Bu çağrıyı hem Libyalı Müslümanlara hem de dünya genelindeki Müslümanlara yapıyorum.”
Her sene hac mevsimi geldiğinde hali vakti yerinde olan birçok Müslüman, nafile hac için koşuyor, çok kere de buna Ramazan umresini ekliyor ve bunun için bol bol harcama yapıyor. Bazen de bu insanlar Allah’ın kendilerinin hac ve umreden sorumlu tutmadığı bir takım fakirleri beraberlerinde götürerek onların masrafını da çekiyorlar.
Bu insanlardan her sene nafile hac ve umre için harcadığı meblağı, Filistin’deki Yahudilerle savaşmak için harcamak üzere yahut Endenozya’yı, Bengaldeş’i veya başka Asya ve Afrika yurtlarını Hıristiyanlaştırmak için çalışan misyoner saldırılarına karşı harcamak için istediğinizde, ya da bir davet merkezi inşa etmek veya davetçilere yardımda bulunmak üzere talep ettiğinizde bu insanlar başlarını çeviriyor, burunları havada, kendilerini beğenmiş bir eda ile bu hizmetlere destek çıkmıyorlar.
Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de açık ve net olarak sabittir ki, cihat cinsinden olan amel ve işler, hac gibi amellerden daha üstündür. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur: “Hacılara su vermeyi ve Mescidi Haram’ı onarıp gözetmeyi, Allah’a ve ahiret gününe inanıp Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren birinin üstlendiği görevlerle bir mi tutuyorsunuz? Bu görevler, Allah katında hiç de denk değildir. Ve Allah bile bile zulmeden topluluğa asla hidayet etmez. Ama inanan, zulüm ve kötülük diyarını terk eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla her türlü çabayı gösteren kimselere gelince, Allah katında en yüksek onur payesi onlarındır ve onlardır sonunda kazanacak olanlar.” (Tevbe: 19- 20)
Bu kardeşlerimizin yaptığı hac ve umre nafile, hâlbuki küfür, dinsizlik ve şirkin yirmi birinci asırda zirve noktası olan laiklik ve laikçilik ve bunları destekleyen iç ve dış güçlerle cihad, yaşadığımız asrın farzlarından ve günümüzün sorumluluklarındandır.
Birçok temiz ve iyi niyetli Müslüman, camiler ve mescitlerle dolu bir beldede mescit ve cami yapmak için teberru ve yardımda bulunuyor, bunun için milyonlarca para harcama külfetini sırtlanıyor. Ama bu harcadığı meblağ ve miktarın yarısını yahut yarısının yarısını, İslami davetin yayılması, küfrün önlenmesi ya da dini ihya etmek, şeriatı ayakta tutmak veya İslami bir işi desteklemek ya da buna benzer insanın bulunup paranın ve mali desteğin bulanamadığı büyük hedefler için istediğiniz zaman, ne yazık ki, dinleyen bir kulak ve olumlu bir cevap bulamıyorsunuz. Çünkü onlar taşlardan bina yapılacağına inanıyorlar, ama insan inşa ve binasına inanmıyorlar. (Yusuf el-Karadâvî, Öncelikler Fıkhı, s. 23-25, Çev.Abdullah Kahraman, İst. İz yayıncılık)
Bundan dolayı Libya müftüsü el-Ğıryanî’nin verdiği fetvanın altına aynen imzamı atıyorum. Çünkü Hz. Aişe’nin naklettiği bir hadiste Rasûlullah’ın (sav), iki umre yaptığı ifade edilmektedir. (Ebû Davud, Menâsik, No,1993). Enes b. Malik’in bildirdiğine göre de Rasulullah (sav), dört kez umre, bir defa da hac yapmıştır. (Buhari, Ebvabu’l Umre, No:1688; Müslim, Hac, No:3092). Rasulullah’ın iki umre yaptığını söyleyenler Hudeybiye ve Veda Haccı umrelerini saymadıkları için iki umre demişlerdir.
Farz yerine getirildikten sonra, hac ibadetinin sünnet olarak tekrarlanması, diğer farz ibadetlerimizi yerine getirebilmemiz için terkedilebilir. Hatta terkedilmelidir. Hâlbuki bizler, Allah ve Rasûlü’nün verdiği kıymete kanaat etmeyerek bazı nafilelere, farzlar ve vaciplerden daha fazla önem vermekteyiz.
Coğrafi, ekonomik, siyasi ve kültürel şartların beraberinde getirdiği öncelikler vardır. Bundan dolayı İslam dünyasının önceliklerini, içinde bulunduğu şartlar belirler. İmam Gazâlî “Hayırlar arasında önem sırasını gözetmemek, bir tür şerdir” demek suretiyle önceliklerimizin sağlıklı tespit edilmesine önemli vurgu yapmaktadır. (İhya, III/400).
Ümmet lime lime dökülürken, paraya dayalı bir takım organizelerle dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslümanların dertlerine çare aranmak varken, nafile hac ve umre gibi ibadetlerle uğraşmak; TBMM’de cumhuriyetin ilanı görüşmeleri yapılırken, bir takım Müslüman milletvekillerinin, Meclisin mescidinde nafile ibadetle meşgul olmaları gibidir. Teemmül oluna!!!
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi