islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4852
EURO
36,4080
ALTIN
2.960,47
BIST
9.359,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Lord Byron’ın sakatlığına dair

Lord Byron’ın sakatlığına dair
Prof. Dr. Ali SEYYAR

Londra’da dünyaya gelen George Gordon Noel Byron (1788–1824), kızıl saçlı güzel bir çocuktu. Ancak yürümeye başladığı günlerde annesi, çocuğunun topallayarak yürüdüğünü görünce, bundan çok müteessir olur. Ayakları, normal bir şekilde yaratılmış ve bacakları da aynı uzunluktaydı. Ancak, çocuk ayak tabanını yere bastığında ayağı âdeta burkulurdu. Ayak parmakları üzerinde düz duramazdı. Hekimler, çocuğun kemik liflerinin doğum esnasında yanlış müdahale sonucunda zedelendiğini söylemişlerdi.

Küçük Byron, düzgün yürüyememekten ötürü müthiş rahatsızlık duyardı, ama utancından bunu hiçbir zaman konu etmezdi. Kendisi için imal edilen özel ayakkabılar da sakatlığını pek fazla gizleyemiyordu. Birisi yürüyüşü hakkında bir şey dediğinde hemen kızardı. Kendisiyle alay eden okul arkadaşları ile sık sık kavga eder ve onları döverdi. Kavgacı mizacı yüzünden “Byron”ların küçük şeytanı olarak anılırdı.

Aklına o işe yaramaz tuhaf bacakları geldiğinde kendini gülünç ve lüzumsuz hissederdi, mahcubiyetinden dolayı her zaman bir yerlere saklanmak isterdi. Zarif ve asil bir aileden gelen Byron’un sakatlığı, asaletiyle aslında hiçbir şekilde bağdaşmıyordu. Annesi onu bu şekilde bir türlü kabullenemediği için, çocuğunu işkenceyi andıran ilkel tedavi metotlarına teslim etti. Düzgün yürüyebilmesini sağlamak maksadıyla ya bacaklarına sıkı bandajlar sarılır, ya da bacakları düz tahtalarla bağlanırdı. Bütün bunlara Byron, göğüs germek mecburiyetindeydi. Sancılarını yansıtmamaya dikkat ederdi ve sancıların hayatın bir parçası olduğuna inanmaya başlamıştı.

Aristokrat ailesinin topallığı karşısındaki tuhaf tavrı, küçük Byron’un gelişimini olumsuz yönde etkilemiş ve ruhunun kırılmasına sebebiyet vermiştir. Byron, çaresizlik içinde sakatlığını gizlemeye uğraşmış ve kendine has bir yürüme biçimi geliştirmiştir. Tercih ettiği spor dalları ise bütünüyle sakatlığını örtbas etmeye yönelikti. Genç Byron, büyük ustalıkla yüzme ve at müsabakalarını katılır ve birincilik alırdı.

Sakatlığının gün ışığına çıkmasını ve insanların ona acıyarak bakmasını istemezdi. Kendisiyle yakından ilgilenen mahalle papazı, Genç Byron’a zekâsını ön plana çıkarmasını ve bedenî eksikliğini bu şekilde gidermesini öğütler. Genç Byron, bu öğüdü pek tatmin edici bulmaz ve şu şekilde karşılık verir:“Her ne kadar ‘beynim’ toplumun üzerinde ise de, sakat ayağım beni toplumun çok alt basamaklarına çekmektedir.”

Genç Byron’un meşhur olmasını sağlayan şiir ve hikâye kitaplarının yayınlamasından sonra özgüveni artmaya başladı. Genç Byron’un kendisine ve hayata karşı olan tüm tereddütleri zamanla ortadan kalkar. Kendisine gösterilen ilgi, sakatlığı ile birlikte daha da arttı. Ancak, bu ilgi, onu daha da şüpheci yaptı ve topluma pek fazla güven duymamasına sebep oldu.

Evliliği, Melankolik Yapısı ve Çapkınlıkları

Genç Byron, Anabella Milbanke isimli bir kadınla evlendi. Bu evlilik sadece bir yıl sürdü. Bu zaman zarfında Genç Byron’un sapkın halet-i ruhiyeti ortaya çıktı. Istırap dolu hassasiyetinin yanında, egoizmi de evliliği sırasında gün ışığına çıktı. Bitmez tükenmez bir enerji ile sürekli ruh sağlığını gündeme getirir, dökülen saçlarını, sancıyan dişini her zaman konu yapar. Bedenî engelliği söz konusu olduğunda kendini hemen beğendirmek için çabalara girerdi. Genç Byron’un vefasızlığı yüzünden yuva kısa zamanda dağılır.

Auguste isimli kızları dünyaya geldiğinde annesi, Byron’u terk eder. 1816 yılında boşanma gerçekleşir. Boşanmanın perde arkasında Byron’un yarı kız kardeşine duyduğu ilginin olduğu söylenir. Diğer taraftan Byron’un tutarsız davranışları da evliliğin bitmesine sebep olur. Byron, bunun dışında birçok kadına âşık olur. Aşk maceraları ile vaktini geçiren Genç Byron’un yalnızlığı daha derin izler bırakır. Sevgilisi olan Caroline Lamb, hatıralarında, ilişkisini şöyle anlatır: “Çılgın, fena bir durum onunla tanışmak tehlikeli bir şeydir. O güzel solgun yüz, benim kaderim oldu. Kendini ne kadar seviyorsa, kadınlardan da aslında o kadar nefret eder.”

Yurt Dışına Kaçması ve Türklere Karşı Savaşması

Asil bir aileden gelen Byron’un çılgınlık derecesine varacak ahlâk dışı yaşama tarzı, Londra sosyetesi tarafından kabul görmez. Ona karşı sosyal tepkiler o kadar büyür ki, nihayetinde İngiltere’yi 1816 yılında bir daha dönmemek üzere terk etmek mecburiyetinde kalır. Bir süre Cenevre’de şair dostunun evinde kalır. Orada yeni eserler meydana getirir. Sonra Venedig’e gider, İtalya’nın değişik kentlerine iki yıl boyunca seyahat eder, Pisa’ya yerleşir ve 1822’de şair dostlarıyla birlikte The Liberal dergisini çıkarır. Üçüncü sayıdan sonra çalışmalar durur.

Sağlık durumu iyice bozulan Byron, buna rağmen Temmuz 1823’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmış olan Yunanlılara destek vermek üzere hem bir alay oluşturur, hem de Yunan çetelerine maddî destek sağlar. Ocak 1824’de Yunan orduların başkomutanı olur, ancak bu görevi daha fazla sürdüremez ve üç ay sonra 36 yaşındayken ateşli romatizmanın sonucunda ölür.

Kişiliği

Bohem hayatı yaşayan Genç Byron, hem kendisini, hem de başkalarına eziyet vermekten çekinmezdi. Şiirlerinde dile getirilenlerden farklı bir portre çizerdi. Üzüntü ve kederine karşı çareyi çok çalışmada gören Byron, İtalya’da bir drama olan ‘The Deformed Transformed’ (Deforme Uğramış Sakatlık: 1822) isimli eserini yazar, birçok eleştirmene göre berbat bir çalışma olan bu eserin enteresan yönü, bizzat yazarı ile yakından ilişkili olmasıdır. Eserde, adı geçen Asnold, dünyaya kambur olarak gelir. Fakat Asnold, diğer insanlarla eşit olabilmek ve onlar tarafından sevilebilmek uğruna ruhunu şeytana satar. Birinci bölümde Asnold ile annesi arasında ilginç bir diyalog geçer. “Annesi: Kaybol kambur!”Asnold: Ne yapayım anne! Dünyaya böyle geldim.”

Byron’un biyografisini inceleyen araştırmacılara göre bu sözler sakat Byron ve annesi arasındaki gerçek durumu yansıtmaktadır. Ailesi tarafından gerçek anlamda sevgi ve şefkatten mahrum bırakılan ve belki de bu sebepten dolayı sakatlığını bir türlü kabullenemeyen Byron, kadere isyan eder, sürekli içki içer, acı yaşar, depresyonlara girer, kimseyi mutlu edemez, kendisi de hiçbir zaman mutlu olamaz, psikolojik sancılarını da gayri meşru ilişkilerde gidermeye uğraşır, Türklere karşı Yunanlı isyancıların yanında yer alarak kahramanlık gösterme sevdasına kapılır. Bütün bu sapkın kişilik özellikleri, bir insanın akıl dengesinin bozulmasına sebep teşkil etmez mi? (1)

Prof. Dr. Ali Seyyar

  • Kullanılan Kaynaklar:
  • Seyyar, Ali; Meşhur Ruhsal Özürlüler; Hayat Yayınları; İstanbul; Mayıs 2006.
  • Andre Maurois, Lord Byron-Don Juan oder Das leben Byrons; Nymphenburger Verlagshandlung; München; 1979.
  • Christian Mürner; Verborgene Behinderungen; Luchterhand; Berlin; 2000.
ETİKETLER: Londra
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.