Seçimlere aday olmak için verilen sürenin son gününe kadar, seçim savaşında önde gelen bir Sünni yüzün olup olmayacağı en önemli soru olarak kaldı. Sorun, mevcut başbakanlar Najib Mikati ve eski başkan Fuad Siniora’nın, aday olmaya isteksiz olduklarını açıklamasıyla çözüldü.
Onlardan önce de eski Başbakan Tammam Salam aynı şeyi açıkladı. Elbette bu kararlar, eski Başbakan Saad Hariri’nin bu yılın başında siyasi hayattan ayrılacağını ve buna bağlı olarak seçimlere katılmayacağını büyük açıklamasının ardından geldi. Yukarıdakilerin tümü, Sünnileri benzeri görülmemiş bir gerçekle karşı karşıya bırakıyor; Bu da büyük veya geleneksel bir liderlik olmadan seçimlere aday olmaları.
Katılım Oranı
“Kesin ve net bir parçalanma”, siyasi analist Johnny Mounir, Sünnilerin siyasi durumunu bu şekilde tanımlıyor. Onun görüşüne göre sünni kesimin siyaseti, sadece ulusal düzeyde değil, aynı zamanda bölgesel düzeyde de daha fazla zayıflığa yol açacaktır. Bu analiz, konuyla ilgili etkenlerin bir sonucu olarak mantıklı bir sonuca daha yakındır. Ancak sahnede başka gerçekler de var.
Liderlerin geri çekilmesinin ardından soru, iki temel düzeyde önemli bir gösterge olacağı için seçimlere katılım oranına çevrildi. Birincisi, Sünni arenanın Hariri’ye ne ölçüde bağlı olduğu ve onun için bir alternatif seçmeyi reddetmesiyle, ikincisi ise katılım hacminin sonuçları nasıl etkileyeceği ve dolayısıyla yaklaşan parlamentonun şekli ve buradaki güç dengesiyle ile ilgilidir.
Her partinin elde edeceği nihai sandalye sayısına baktıktan sonra, bir sonraki mecliste Hizbullah ve müttefikleri Emel Hareketi ve Özgür Yurtsever Hareket’ten oluşan güçlü bir ekibin olması bekleniyor. Ancak beklenti paralel takımın hacmi konusundadır. Bu da, bir kabulün imkanına veya önde gelen Sünni şahsiyetler tarafından yapılan belli düzenlemelere aday olmasalar bile destek vermelerinin yanında; Sünni katılım yüzdesinin ve gelecekteki bir aşamada tanık olabileceğimiz sinirleri geren çalışmaların kendisinden büyük ölçüde etkilenebileceği bir durumdur.
Müneyyer’e göre asıl soru, mecliste bulunmalarını şart koşma hususunda Hizbullah’a ve müttefiklerine karşı sağlam bir güç olmak durumundadır. Bu çerçevede Sünni seçimin kaçınması, Hizbullah’a siyasi olarak fayda sağlayabilir.
Pasif Güçlü Oyuncu
Seçmen düzeyindeki bu Sünni itiraz, gerçekleşirse, 2005 yılına kadar iç savaştan sonra Hıristiyan liderlerin durumu ile bugünkü Sünni siyasi durum arasındaki karşılaştırmayı güçlendirecektir.
İç savaşın sona ermesini takip eden seçimlerde, iki Hıristiyan lider dışlandı: eski ordu şefi General Michel Aoun Fransa’da sürgüne gönderilirken, Lübnan Kuvvetleri partisinin lideri Samir Geahea hapsedildi.
Hıristiyan seçmen sınıfları arasında, katılım hususunda büyük bir baskı içinde yapılan, seçim devreleri gerçekleştirildi. Bu durum, eski Başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesi ve Suriye güçlerinin Lübnan’dan çıkışının ardından, Aoun sürgününden dönene kadar ve Geahea hapishaneden serbest bırakılıncaya kadar devam etti.
Müneyyer, bu karşılaştırmanın bir dereceye kadar doğru olduğunu düşünüyor. “Ana kutupların olmaması, belki de seçimlere katılımın olmaması gibi karşılaştırmanın geçerli olduğu yönler var. Ancak diğer yandan, bu konuda en güçlü Sünni hareket olan Gelecek Hareketinin, liderler aday olmama kararı aldıkları halde hala dimdik yerinde olan ve buna rağmen dışlanamayan esaslı siyasi yapısıyla alakalı farklı açılar da vardır.
Bu bağlamda, Hariri’ye yardımcı bir önderlik üretememesi, Gelecek Hareketi lideri için herhangi bir şekilde büyük bir siyasi ve ahlaki zafer olabilir, öyle ki, istifa etmesine rağmen siyasi faaliyetine daha sonra dönmeye karar verirse diye, “olumsuz da olsa sahnedeki siyasi konumunu korumuş” olurdu.
Ancak yukarıdakilerin tümü, mevcut verilere göre bir analize dayanmaktadır. Seçimlerin 15 Mayıs’ta yapılması bekleniyor. Bugünden o güne kadar verileri değiştiren, seçim ve siyaset sahnelerini etkileyen pek çok şey olabilir.