Başlık olarak kullandığımız “Maarifin Seyir Günlüğü”, günümüz insanına, özellikle gençliğe yabancı gelen ve lugata bakmadan anlamını bilemeyeceği ve çözemeyeceği üç kelimeden oluşan bir layiha (rapor) ve bir kitap ismi…
Günümüzde mana ve misyonu olabildiğince değişen eğitim sistemine neşter vuran, donanım ve deneyimleriyle uzun yıllar bu sistem üzerinde kafa yoran Memiş Okuyucu, toplum ve eğitim ilişkisinin, idare edenlerin temel meselesi olmasına ve çok fazla müfredat değişiklikleri yapılmasına rağmen, yapısının karmaşık bir hale bürünmesi üzerine, maarifin (eğitim düzeninin) olumlu bir sonuç alınmadığından dert yanmaktadır.
Memiş Okuyucu, sistemi masaya yatırıyor ve Sezai Karakoç’un yöntemini benimseyerek sadece şikâyet etmekle kalmıyor, çözüm önerilerinde de bulunuyor.
Şu andaki 20 yıllık iktidarında hükümetin, her iki yılda bir Eğitim Bakanını değiştirmesine ve bütün gelişme ve değerlendirmelere karşın, eğitim sisteminin temel karakter ve yapısının değişmediğini görmek, toplum bireylerini üzdüğü gibi Memiş Beyi de derin derin düşündürmüştür…
Nasıl değişsin ki, öğretmen yetiştirme sistemi, 1848 tarihindeki ilk kuruluşundan bu güne dek pek çok evrelerden geçmesine ve şu anda tümü fakülteler düzeyine yükseltilmiş olmasına rağmen bu işi yürütmekle görevli bakanlık, 1857’deki ilk kuruluşundan günümüze gelinceye kadar altı defa isim değişikliğine gitmiş, ancak “Ha Ali Hoca, Ha Hoca Ali misali aynı tas ve aynı hamam sürmüş, temel karakteri ve özü değişmediğinden günlük hayatta dilde sığlaşan, test sistemi nedeniyle Fransızların “Kaporal kültür” (Onbaşı kültür) dediği düzeyi aşamayan, düşüncede çölleşen ve kurak hale gele yapısıyla her kesin şikâyet ettiği ve kimsenin radikal bir şekilde değişmesinden yana olmadığı bir sistem…
Bu sistemin değişmesi için, günlük hayatı anlamlandıran ve mite çeviren, metafiziğin masalsılığını realite haline getiren cesur bir dirilişçiye ihtiyaç vardır… Ruhun lirizmini, şiirin ruhunu, meleklerin ellerine bırakan ve onların yoğurduğu bu balçığı, maneviyat ve sürekli ruh yaratıcılığında kullanabileceği bir malzeme olarak ortaya çıkaran birine, uygarlığın gelip saplandığı ölü noktaya İskender kılıcını indiren bir mimara ihtiyaç vardır…
Eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak Üniversitelere kadar toptan değişmesi gerekir. Bu da cesur ve günlük politik çıkarları düşünmeyen vatanperver idare ve idarecilerin işidir. İlk etapta ve öncelikle idealist ve inançlı bir gençliğin yetiştirilmesi, hedef olarak ortaya konmalıdır.
Bugün ülkenin varlığına değer katan birey olmak yerine refah ve devlet kapısında göreve talip, küresel tüketim düzenini izlemeye ve bu sistemin nimet ve rahatlığı peşinde koşan, kelime hazinesi oldukça zayıf ve düşünce dünyasına uzak, ancak kendi dünyasında yaşayan bir nesil yetişmiştir ülkemizde…
Bir toplumun, insan yetiştirme modeli olarak kabul edilen eğitim sistemi, ilkokuldan üniversiteye kadar teste ve kendisine metin olarak verilen beş şıktan birini seçmeye mecbur bırakılmıştır ne yazık ki… Deyim yerinde ise, “Test ve tostla büyüyen bir gençlik var karşımızda artık… Geçmişini okuyamayan ya da anlamayan ve maziden uzak bir kuşak yetiştirilmiştir ne yazık ki… Sistemin A’dan Z’ye ele alınması ve değiştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Artırılan okul türlerine ve kapasitelerine karşılık bir ilerleme kayıt edilmemiş ve dünya ölçeğinde insan yetiştirme düzeyine ulaşılamamış ve nitelikli, kültürlü, dünyadaki gelişmeleri okuyan bir kitle yetişmemiştir bugüne kadar…
Memiş Okuyucu, kendi penceresinden eğitim sistemine bakarken ki, bu bakış açısı, sağlıklı ve mantıklı olup çağı doğru anlayıp ülkenin aydınlık günlerine bir projektör tutacak niteliktedir aslında… Bir eğitim reformuyla temelden sistemin ele alınıp hayata geçirilmesine işaret etmektedir. Bunun için de 3 temel şart ileri sürmektedir bu deneyimli eğitimci…
Birincisi: Dilini iyi öğrenmiş, kendi değer, uygarlık ve kültürünü özümsemiş, çağa hükmedecek bir model uygulanmasına ihtiyaç vardır.
İkincisi: Kendi medeniyetimizi temelinden yükseltecek bir eğitime ve bunu omuzlayacak idealist bir neslin yetişmesine imkân sağlayacak, ezbere dayanmayan bir programa öncelik ve ivedilikle geçilmesi gerekmektedir.
Üçüncüsü: Merkezinde insan olan, tarih bilincine sahip bir görüş ve kanaat açıklayabilecek, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek, bilgi, kavram ve değer üretecek idealist bir gençlik yetiştiren sistemi geliştirmek zorundayız.
Sistemin ilk, orta ve liseden sonra en önemli ayağı üniversitedir kuşkusuz… 1860’lı yıllarından başlayarak ve isim değiştirerek devam eden “Darü’l-Fünun”, 1933 yılında “Üniversite” adını alırken bir gecede 1000 akademisyen kendisini kapının önünde ve sokakta bulmuştur. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir kıyımdır bu…
Tek Parti döneminin bu reformu, ideolojik temele dayalı olarak Batılı akademisyenlere emir verilerek hazırlatılmıştır. O dönemde üniversitenin kuruluş felsefesi, ideolojik temellere dayandırılmış ve politik bir argüman olarak Kemalizm adeta dersler arasına serpiştirilerek okutulmaya başlanmış ve hala da devam etmektedir.
Eğitim alanında deyim yerindeyse “dili olan konuşuyor”, uzman olsun olmasın herkes fikir beyan ediyor. Deli Birader Gazali’nin de dediği gibi:
“Ne mahkûm orada belli ne hâkim
Düğündür kim çalan kim oynayan kim”
Osmanlılar döneminde kurumların ve devlet düzeninin daha iyi bir noktaya gelmesi ve olması için bazı bilginler ve sosyal alanda at koşturanlar, düşüncelerini açıklamış ve bir takım önerilerde bulunmuşlardır. Kâtip Çelebi, Koçi Bey ve 28 Çelebi Mehmet Efendi ve benzeri zatlar gibi.
Adeta kitabın ortasından konuşarak kalem oynatan Memiş Bey’in bu eseri, fazla yoruma gerek olmaksızın, “Maarif” (Eğitim) alanında reform yapmak ve cesur adımlar atarak düzenlemeler yapmak isteyenlere kanımca, ışık tutucu nitelikte ve temel bir el kitabıdır.
Yıkıcılar, günübirlikçilerdir. Kurucular ise, kalıcı olanın peşinde olanlardır. Her alandaki yapıcılar, geri kalmış bir milletin ayağa kalkışını sağlayan öncülerdir.
Memiş Bey, kitabın kapağında içinde yaşattığı duygularını dile getirirken: “Kritik edebilen, bilgisini kullanabilen ve akıl eden bir gençlik hayalimiz var” diyerek son noktayı koyuyor eserine… “Çünkü böyle bir gençlikle gönül medeniyetimizi kurmak azim ve irademiz var… Her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası…”