Suç örgütü üyesi veya başka bir ifadeyle mafya lideri Sedat Peker’in videolarının ilgi görmesi ve izleme rekoru kırması, sosyolojik bir olay olması hasebiyle incelemeye hak eden bir konudur. Neden Türk toplumu bu şahsa karşı sempati beslemektedir? Bu soruya birçok boyutuyla cevap vermek mümkün. Ama biz bu yazımızda Türk sinemasının mafya konulu filmlerinden yola çıkarak, açıklık kazandırmaya çaba göstereceğiz.
Şu bir gerçek ki toplumun içinden doğan bazı tipler, ait oldukları kurumun ve toplumun kültürel kodlarıyla varlık kazanmaktadır. Mafya lideri, ağır ağabey, kabadayı, delikanlı gibi tiplerin hepsi aslında hegemonik erkeklik çerçevesinde oluşturulan değerlerdir. “Kırmızı Oda” dizisinde de görüldüğü üzere “Kahraman Sadi” veya “Delikanlı Sadi” rolündeki mafya başı, korumalarıyla ve silahıyla birlikte dolaştığı halde bize ne kadar sempatik bir insan olarak yansıtıldığını bir düşünün. Öyle ise onları sempatik yapan nedir? Ortak özellikleri, eylemleri, statüleri ve statülerini var eden sosyal şartlar nedir? Şöyle bir Yeşilçam dünyasına seyahat etmeye ne dersiniz?
Toplum meselelerini yeniden üretmede bir rol üstlenen sinemada hegemonik erkekliği temsil ettiği düşünülen aktörlerden Kadir İnanır’ın (Deli Kadir) 1977 yapımlı “Kan” filmini bir ele alalım. Çarpık da olsa sosyal gerçekliğin senaristler tarafından sahnelenen bu gibi filmlerde şahsî değerlerin başında erkekliğe atfedilen yiğitlik, sert mizaçlılık, mertlik, dürüstlük gibi karakteristik özellikleri görmek mümkündür. Tıpkı gerçek dünyada olduğu gibi. Türk toplumunun inşa ettiği ideal erkek profili, atına (arabasına), avratına (ve özellikle kıza çocuklarına) ve silahına düşkün, maço, namusuna söz söyletmeyen, şahsî münasebetlerinde belirli bir sertlik ve katılık taşımak zorunda kalan delikanlıdır. Bu vasıflara sahip olmayan erkeklerin erkekliğinden şüphe edilir. Erkeğe ait bu değerler, mafyayla ilişkili olan birinde de olsa, toplumsal olarak yine makbuldür.
Giyim tarzın gelince. Cumhuriyet rejiminin ürettiği “Kahramanlarımız”, genellikle siyah takım elbise giyer. Takım elbise resmiyeti, ciddiyeti ve saygınlığı ifade etmektedir. Takım elbisesinin içindeki beyaz gömleğin birkaç düğmesi, asi tavrı belirtmek üzere bilinçli olarak açık bırakılır. Tak tak sesleriyle ayak seslerini duyurmaya yarayan iskarpin ayakkabı ise takım elbise uyumunu tamamlar. Ayakkabı, ağır ağabeyin ciddiyet eşliğinde kurulan giyim tarzını tamamlayan ikinci unsurdur. “Reisimizin” giyim tarzına ek olarak “The Godfather” filmindeki mafya imajının bir getirisi olan siyah diz boyu pardösü ve beyaz uzun atkı da eklenebilir.
Sedat Peker de görüldüğü üzere tespih, zikir çekmek için kullanılan bir materyal olmaktan ziyade sert erkek kimliğini belirten simgesel bir aksesuardır. Tespih, saygınlık belirtisi olarak kullanıldığı gibi hayata karşı sergilenen vakur ve sabırlı duruşu da yansıtmaktadır. Nitekim “Kan” filminde “Deli Kadir”in hapishane sahnesi, tespih çekmesiyle başlar.
Ağır ağabeylerimiz, az ve öz kelimelerle konuşur, net ifadelerle meramını dile getirir. Tane tane konuşur, öfkelense bile bunu öğüt vermek için yapar. Garibanlara karşı son derece saygılı bir dil kullanır. “Kan” filminde “Deli Kadir”, elini öpmek isteyen misafirine karşı eline göğsüne koyarak, “eyvallah” diyerek, mütevazı bir tavır sergilemesini bilir.
Kabadayılarımız, görüntü itibariyle çoğu zaman duygusuzluk derecesine varan bir soğukkanlılığa sahiptir. Telaşa ve heyecana kapılmayan, kolayca öfkelenmeyen, duygularını kontrol altında tutabilen ölçülü bir kişilik özelliğine sahiptir. “Deli Kadir”, “bizim sevgimizde tezahürat yoktur” diyerek, gösterişe ve şımarıklığa yer vermeyerek, duygusal dinginliğini korur. Ancak ailevî meselelerde ve bilhassa çocuklarına yapılan kötü muameleler karşısında “reislerimiz”, dışarıya karşı son derece şedit olabilirken, kimselerin göremeyeceği bir ortamda da gözyaşlarının hükmü altına girebilir. “Deli Kadir”, ağabeyini kaybettiğinde gayri ihtiyari olarak gözyaşı dökmektedir.
Özellikle ölüm karşısında dik durmak ve cesur bir karakter sergilemek, “reislerimizin” kişilik karakteridir. Acı ve sıkıntılar içinde yaşamış olan bu “kahramanlarımızın” ölüme karşı da direnç gösterebilmeleri, “sabrın kınından çekilen öfkeye” bağlanabilir. Enteresandır, ölümden korkmadıkları halde yine de kendilerini silahla koruma ihtiyacı duyarlar. Bu da yetmez, etraflarında bir sürü korumanın bulunması, aslında ölüm korkusunun bastırılmış olduğunun bir örneğidir. Silah, hem koruyuculuk/savunma, hem de mafyatik işlerde karşı tarafı korkutma veya öldürme maksatlı hesaplaşma görevini ifa etmektedir.
Delikanlılığın kitabı olarak ifade edilen racon ise, gayri resmi de olsa bir kural, yol ve yöntem olarak mutlaka uyulması gereken bir davranış kalıbıdır. Bu bağlamda racon kesmek, kabadayılığın yazılı olmayan kurallarının, kabadayılar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda bir heyet tarafından devreye sokulmasını ifade etmektedir. “Reislerimizin” raconunda silahsız olana el uzatmamak, kadınlara ve çocuklara zarar vermemek, düşkünlere yardım etmek, adaletsizliklere karşı çıkmak, zenginlerin yolsuzluklarına dur demek gibi sosyal ve ahlâkî değerler vardır. İlginçtir, ağır ağabeyler, kendi gayri meşru eylemlerinin meşruiyetini de bu racona bağlar.
Buna göre doğrudan bakıldığında hırsızlık olarak gözüken zenginin malını alma, ağır ağabeylikte fakirlere yardım amacıyla yapılmakta ve racona ters düşmemektedir. Ha keza “kutsal” devlet adına bir “vatan hainini” öldürmek ise bütünüyle racona uygundur. “Kan” filminde bir kiralık katil olan “Deli Kadir”, infazlarını gerçekleştirirken, meşruiyet zemini sağlamak için racon gereği kendine göre bazı savunucu sözler bulur.
İstem dışı olarak bozuk sistem onları suça sürüklemiştir. Ama örgütlü suç işlerine bulaşmalarına ve özellikle derin devlet adına kirli işler yapmalarına bağlı olarak maddî güç sahibi de olabilmektedirler. Geçmişlerini hatırlayarak, haram da olsa elde ettikleri maddî gücü mağdurların lehine kullanırlar. Mafyatik yönlerini unuttururcasına hayırsever iş insanı vasfı ile mazlum toplumlara kamyon kamyon yardım yaparak, ünlerine ün katarlar. “Kan” filminde ağabeyini kaybeden “Deli Kadir”, ağabeyinin ailesini geçindirmek için, suça yönelir, hapse girer ve hapisten çıktıktan sonra kendi adaletini sağlamak, bir seri katil olarak da olsa, yalnızca kötü bildiklerini ve adaletten saptıklarını düşündüklerini öldürür.
Öldürmek, geri dönüşümü ve telafisi olmayan bir eylemdir. Ya öldürülen kişi, gerçekte masum ise? Kaldı ki, herkes, kendi raconuna göre kendi hukukunu bu şekilde aramaya kalkması halinde toplumsal fitne öyle bir hâl alır ki, orada kimse güven içinde yaşayamaz. (Derin) Devlet, mafya liderlerinin hukukun dışına çıkmasına göz yumduğu veya müsaade ettiği müddetçe, sadece adaletin sarsılmasına ve toplumsal bozulmalara değil aynı zamanda toplumun “reislere” sempati ile bakmalarına sebep olacaktır. Velhâsıl, mafya liderlerinin sempatik görünümünde Türk sinemasından ziyade devletin rolü daha büyük olduğu bir gerçektir. Çünkü sinema, sadece içtimaî ve siyasî gerçekleri yansıtmaktadır.
Not: Bu yazıyı kaleme alırken, ilham aldığım kaynak: Tuğba Batmaz, “Türk Sinemasında Hegemonik Erkek Tipi: Ağır Ağabey”, IX. Ulusal Sosyoloji Kongresi: Toplum 4.0 Bildiriler Kitabı, Ankara, 2019.
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…