İstanbul sözleşmesi Cumhurbaşkanımız tarafından yürürlükten kaldırılmasına rağmen, konu hakkında ki tartışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Aslında Hakkı savunma açısından bu tartışmalara taraf olmak, bâtılı savunanların karşısında Hakkı söyleyebilmek, benim açımdan çok büyük anlam ifade ediyor. Zira sözleşme yürürlükte iken de bu konuda âcizane yazılar yazmaya gayret ettim.
Aile yapımızı temelden sarsan bu sözleşmeye karşı çıkmak ve durmak, emin olun imani bir vazifeydi. Hala da öyle… Aklı başında olan hiçkimsenin rıza gösteremiyeceği bu sözleşmeyi hala savunanların olması, “Zararın neresinden dönersek kardır” anlayışıyla hareket edilmemesi bizleri, bunu savunaların derdinin “Kadınlara şiddeti önlemek” olmadığını ve farklı amaçlar için savunulduğu gerçeğini önümüze koyuyor. Pekiyi sorduk mu acaba kendimize, bu sözleşmeyi savunanların amacı ne?
İstanbul sözleşmesi sebebiyle Türkiye’de bulunan LGBT ve kadın derneklerine 150 Milyon dolar kaynak aktarılmış. Sözleşme fesh edilince Youtube kanallarının birinde, bir kadın derneğinin de yöneticisi olan bir avukat hanım, kendi derneklerinin de fonlandığını söyleyince benim aklıma da şu sorular geliverdi:
“LGBT ve kadın dernekleri İstanbul sözleşmesi vesilesiyle fonladırıldıysa, bu paralar nerelere harcandı? Bu kadın denekleri kaç tane kadına yardımcı oldu? Yaşı küçük evlendiği için eşi cezaevine atılan kadınların kaç tanesinin kapısı çalındı? Genelevlere düşen ve insan olma onuruyla bağdaşmayan bir işi icra eden ve orada zorla çalışmak zorunda olan kaç kadına ziyarete gidilerek seni buradan kurtaralım mesajı verildi?”
Bu konuda göstermelik rakamlar verilmesinden ziyade, İstanbul sözleşmesi imzalandıktan sonra günümüze kadar geçen süre içinde yaptığınız faaliyet raporlarını kamuoyu ile paylaşmanız, sizin kadınlar hakkında ki söylemlerinizin samimi olup olmadığını ortaya koyacaktır.
Hodri meydan…
Aslında bu konuda sorulacak çok soru var… Ancak bendenizin kanaati ve isteği, para gelen kadın derneklerinin mercek altına alınması ve harcamalarının kadına şiddeti önlemek için mi yoksa LGBT denen sapık akımın reklamı için mi harcandığının araştırılmasıdır.
İstanbul sözleşmesi konusunda “Bahçelerde maydanoz, gel bize bazı bazı” türünden öyle saçma tartışmalara tanık oluyoruz ki, insanın “Yeter be” diye haykırmak geliyor içinden… Güya, İstanbul sözleşmesinin fesh edilmesi “Atatürk’e ve Laiklik ilkesine meydan okumakmış.”
“Yeter be…”
“Gerçekten yeter…”
Sizler bizi salak mı zannettiniz yoksa aptal yerine mi koyuyor sunuz? Ailenin temeline dinamit koyan ve LGBT’lileri savunan, toplumu cinsiyetsizleştirme projesi olan bir sözleşmeyle Laiklik ilkesinin ne alakası var?
Yeter, gerçekten yeter…
Ayasofya camii baş imamı Prof. Dr Mehmet Boynukalın hocanın sosyal medya paylaşımları gündem olmaya devam ediyor. Hocamızın faiz hakkında atmış olduğu Twit, hocaların siyaset yapmaması gerektiği yönünde eleştirilere neden oldu. Yahu Allah aşkına… Hoca Kur’an ve sünnette kesin bir ifade ile haram kılınmış faiz belasına dikkat çekmiş. Olay bu kadar basitken, İslam’a ve değerlerine saldıracağız diye sosylal medya mecralarında çoşmanın, hocaya hakaret etmenin mantığı nedir acaba?
Yok, bunu yapanlar gerçekten dinimize ve dinimizin evrensel değerlerine karşılar ve bunun da ötesinde düşmanlık yapmaktan geri durmuyorlar. Biz yine de şu ayeti kerimeleri hatırlatalım ki, tebliğ görevimizi yapmış olalım.
“Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiğikimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, ‘alım satım da ancak faiz gibidir’ demeleridir. Hâlbuki Allah alım satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişteki kendisinindir, durumun takdiri Allah’a aittir. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir” (Bakara 275)
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…