GÜNADIN GAZETESİ İLE İLGİLİ İSTİŞAREM
1985 yılında İslam’a Göre Cinsel Hayat isimli kitabım yayınladıktan sonra büyük bir ilgi gördü. Simavi’lerin çıkardığı Günaydın gazetesi, kitabın benim belirleyeceğim küçük bir bölümünü yayınlamak istedi. Amaçları çıkarılacağı duyurulan Sabah gazetesine okuyucu kaptırmamaktı.
Kitap aleyhine İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açılınca istedikleri reklamı yapamadılarsa da yayından vaz geçmediler.
Kitabım yayınlanması, bazı cahil ve hased ehli kesimin aleyhime hücumlarına sebep olduğu için Günaydın gazetesine olumlu cevap vermeden bazı istişareler yapma gereğini duydum.
Bu amaçla Emin Saraç merhumdan sonra İsmailağa’nın yolunu tuttum. Mahmut efendi hocamızla uzunca bir görüşme yaptım.
Kendisine Günaydın Gazetesi’nin küfre ve nifaka yakın olduğunu ve de yarı uryan resimler bastığını anlattım. Bölesi bir gazetede kitabımdan benim seçeceğim bazı bölümlerin yayınlamasının sağlayabileceği faydaları da dile getirdim. Görüşünü sordum.
“Bir düşünelim hele” dedi. Hocam benden cevap bekleniyor, kararımı etkileyeceği için görüşünüzü şimdi istirham edeceğim, dedim. Bekledim ama olumlu veya olumsuz bir cevap alamadım.
Ayrılıp dışarıya çıktığımda, sorumluluk gerektirir durumlarda öyle kolay karar alınamadığını bir daha anladım.
SAVCININ MAHMUT EFENDİ ALEYHİNE KONUŞMASI
“1985 yılı sonunda İslâm’a Göre Cinsel Hayat davasından beraat edince, bazı evrakı alabilmek için bir iki kez daha İstanbul DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ’ne girip çıktım.
İlk gidişim, İsmailağa Camii İmam Hatibi, Nakşi Şeyhi Mahmut Efendi ile ilgili bir haberin, büyükçe bir resmi ile birlikte Hürriyet Gazetesi’nde yayınlandığı güne rastlamıştı.
Askeri Savcı, resmini göstererek Mahmut Efendi aleyhine aşağılık laflar etti. Sonra da, bana, başta Süleymancılar olmak üzere bazı cemaatler ve tarikatlarla ilgili sorular sordu. Niçin Ordumuz ile ilişkileri olan Işıkçılarla alakalı soru yöneltmediğini sorduğumda ise geçiştirdi ve konuyu kapattı. Tam çıkıyordum ki bu defa Savcı Yardımcısı Bülban Akbaş oturmamı rica ederek bana Hasan el-Benna’nın Risaleleri’nin Türkçe tercümeleri için dâva açacağını beyanla görüşümü sordu. Şöyle dedim:
– Neden Seyyid Kutub merhumun Fi Zilâli’l – Kur’ân’ının tercümesine değil de Risaleler’e dâva açıyorsunuz. İkisi de temelde aynı şey değil midir?
Fi Zilâli’l – Kur’ân’a dâva açmak, Kur’ân tefsirine dâva açmak olacağı için halk nazarında sizin için de risk içeriyor, öyle değil mi? Ve sözlerime şöylece devam ettim:
– Bakınız, yarın ilahi huzurda bin pişman olacak ve “Allahım! Ali Rıza hocaya sormuştum ama beni uyarmadı” diyecek ve beni suçlayacaksın. Ama
yook. Sana aleyhime olacak bu imkânı vermem:
– Seni uyarıyorum, sakın ha bu dâvayı açma. Âhiretine kıyarsın.
İşte böyle dostlar, iradeli konuşmalarınız, özellikle yazıya dönüştüğünde sizi takip ediyor. Dünya hayatında takip ediyor da âhiret hayatında takip etmeyecek mi? Elbette edecek. Rabbimiz en küçücük hayırlarımızın da şerlerimizin de karşılığını göreceğimizi bildirmiyor mu?
Rabbimizin va’di Hak’tır.
Ali Rıza Demircan
“Bir Kuşluk vaktinde GÜZEL KUL OLMA MÜCADELEM” / sayfa 552
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…