Bu yıl ki Malazgirt zaferi kutlamaları Cumhurbaşkanımızın katılımları ile kutlandı. Devletimizdeki bilinçlenme son yıllarda oluşmadı.
Aşağıda okuyacağınız Cuma hutbesi 45 yıl önce tarafımızdan hazırlandı büyük bir coşkuyla Süleymaniye camiinde aynen okundu. Bu gün ülkemizi yönetenlerde görülen bilgi ve bilincin tohumları o yıllarda atılmaya başlandı. Bizimde bir payımız olduğu için Rabbime hamd ediyorum. Ali Rıza Demircan
26 Ağustos’ta Malazgirt Zaferi’ni kutladık. Bu gün de 30 Ağustos zaferini kutluyoruz.
Bu zaferler, Türk-İslâm Tarihi’nin dönüm noktalarını teşkil ederler. Bilcümle şühedamızı rahmetle yad ediyoruz. Rabbim onları Cennet’in yüksek dereceleri ile nimetlendirsin.
MALAZGİRT ZAFERİ
Malazgirt Zaferi, baştanbaşa bütün Anadolu’muzun vatanımız olmasına ve İslâmlaşmasına vasat hazırlayan zaferdir. 30 Ağustos Zaferi ise, dokuz asırlık mübarek Anadolu’muzu ve mukaddes istiklâlimizi batılı haçlı güruhuna karşı korumadaki başarıyı belgeleyen zaferdir.
Yıldönümleri bakımından tarihî yakınlıkları olan bu iki zaferin dikkat çekici müşterekliği İslâm imanından ve bu imana dayalı millî hâkimiyet ve istiklâl mefkûresinden doğmuş olmalarıdır.
Biz bu hutbemizde Malazgirt Zaferini konu edineceğiz.
Aziz Müminler!
a – Nüfûs çokluğu ve yaşamaya elverişsiz iklimi sebebiyle Orta Asya’dan akın eden ve 1040 yılında Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra yoğun bir hal alan Türkmen muhaceretinin (göçünün) baskısı ve Türkmen’lere yurt bulmak zarureti,
b – Selçuklu Devleti’ni ve diğer Müslüman halk ve ülkelerini Türkmen hicretinin zarurî neticesi olabilecek istila ve asayişsizliklerden korumak azmi,
c – İslâm’ın amansız düşmanı tehditkâr Bizanslılara karşı İslâm’ın Türklere vacip kıldığı cihâd vazifesini îfa aşkı Selçuklular için Anadolu’nun fethini kaçınılmaz kılmakta idi.
Selçuklular’ın, Anadolu’nun fethi için ilk mukaddes akınlarını yaptıkları ve ilk müsbet neticeleri devşirmeye başladıkları yıllarda, Bizans İmparatorluğu, kendileri için hâle ve geleceğe ilişkin bu büyük tehlikeyi sezmişlerdi.
1068 de imparator Romanos Diogones,
a – Anadolu’yu Türklerden kurtarmak,
b – İslâm ülkelerini istila etmek ve,
c – Selçuklu Devleti’ni tahrib etmek maksadıyla 200 bin kişilik teçhizatlı bir ordu ile 1071 Mart’ında Ayasofya’da yapılan dinî bir törenden sonra Selçuklu Türkleri üzerine yürüdü.
Bu sırada İbölücü Şiî-Fatimî Devleti’ne karşı Suriye-Mısır seferine çıkan Selçuklu hükümdarı Alp Arslan Gazi, Bizans ordusunun Erzurum’a vardığı ve şarka (doğuya)doğru ilerlediği haberini alınca, Mısır seferini bırakarak Bizanslılara karşı çıkmak üzere Bitlis ve Erzen yolu ile Ahlat’a geldi.
Malazgirt’i tahrip edip halkın bir kısmını katleden Bizans ordusu ile Selçuklu ordusu Malazgirt-Ahlat arasında Rahva Ovası’nda karşılaştılar. 200 bin kişilik teçhizatı, fakat din ve ırk bakımından ayrı ayrı unsurlardan oluşan Bizans ordusu karşısında, 50 bin kişilik Alp Arslan Gazi ordusu yerini aldı.
Bizans İmparatoru Romanos Diogones, kuvvetiyle mağrur olduğu ve zaferin muhakkak olduğuna inandığı için, Alp Arslan’ın sulh teklifini alaycı ifadelerle geri çevirdi.
24 Ağustos Çarşamba günü ret cevabını alınca, Alp Arslan Gazi, akacak masum kanlar için çok üzüldü, fakat muhtemel çarpışma için de hazırlıklarını tamamlamaya başladı.
Alp Arslan Gazi’nin imamı Buharalı Muhammed b. Abdülmelik sulh teklifinin ret edilmesinden sonra sultanı cesaretlendirmek ve maneviyatını kuvvetlendirmek için şu sözleri söyledi:
« Ey Sultan! Sen Allah’ın dini için savaşıyorsun. Ben, Allah’ın zaferi sana takdir edeceğini ümit ediyorum. Hatiplerin minberlerde mücahitlerin zaferi için kabulü şayan dualar edecekleri Cuma namazı vaktinde düşmana saldır. Sen kan dökmek istemedin, kabul olunmadı. Zafer bizimdir.»
Bizans ordusu ile İslâm’ın hizmetkârı mü’min Selçuklu ordusu arasında cereyan edecek bu harp, önceden bilindiğinden İslâm ülkeleri ve Müslümanlar için hayatî bir ehemmiyet taşıdığından İslâm dünyası sonucu heyecanla bekliyordu.
Bağdat’ta oturan dönemin halîfesi Kaim Biemrillah, bütün Müslümanlar adına Alp Arslan’ı teşci’ eden (yüreklendiren) bir mektup gönderdi. İslâm ülkeleri camilerinde hatipler tarafından okunmak üzere birde hutbe yolladı.
26 Ağustos Cuma günü, bütün hatiplerin minberlerden okuduğu bu hutbe şu duayı ihtiva ediyordu:
” Ey Allah’ım! Sen İslâm’ın sancağını yükselt ve Alp Arslan’a yardım et. Sana ortak koşucu düzenleri, boynunu, vurmak ve kökünü kazımak suretiyle yok et. Sana itaat etmek için canlarını feda edip kanlarını akıtan yolunun mücahitlerini kuvvetlendir. Yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduracak yardımlarını lütfet.
Dinini şerefli kılmak için onu lütufkâr desteğinden mahrum etme. Ordusunu meleklerinle güçlendir, niyet ve azmini başarı ile sonuçlandır. Çünkü, o, senin ulu rızan için rahatını bıraktı. Malı ve canı ile emirlerine uymak gayretine düştü.
Allah’ım! O, nasıl senin davetine uymuş, şerîatının korunması yolunda gevşeklik göstermemişse, nasıl emrine uymuş ve de düşmanlarına karşı bizzat karşı durmuşsa ve de nasıl dinine hizmet için gecesini gündüzüne katmışsa, sen de onu zafere erdir.. Arzu ve isteklerinde ona yardımcı ol. ”
Halîfe-i Müslim’inin kaleme aldırdığı adı geçen hutbenin Müslümanlara hitaben bölümünde de şöyle deniyordu:
« Ey Müslümanlar! Doğru bir niyet ve azimle, tertemiz kalplerle Allah’a yalvarınız. Eksiklerden berî olan yüce Allah şöyle buyuruyor: «- (Ey Peygamber!) De ki; dualarınız olmasa Rabbim size niçin değer versin…»
Alp Arslan’ın şereflini koruyarak düşmanlarını yok etmesi, bayrağını yükseltip büyük zaferlere ermesi için Allah’a yalvarınız.
Allahım! Onun güçlüklerini gider ve Kâfirliği önünde zelil kıl.»
26 Ağustos Cuma günü ordugâhta okunan Kur’ân âyetleri ile coşan askerleriyle Cuma namazını kılarak duâ eden Alp Arslan, yaşlı gözlerle mücâhitlerine şöyle hitap etti.
« Sayıca az olmamıza rağmen minberlerde bizim için ve de Müslümanlar için duâ edilen şu saatte ben düşmana hücum etmek istiyorum. Ya gayeme erer, ya da şehit olarak Cennet’e giderim. Sizlerden arkamdan gelmek isteyenler gelsinler istemeyenler de gidebilirler. Şimdi burada ne emreden bir sultan, ne de emredilen bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biriyim ve sizinle beraber savaşacağım. Beni takip eden ve canını Yüce Allah’a adayan kimse Cennet’e gideceği gibi kazanca da nail olacaktır. Uzaklaşıpgidenler ise ateşte yanacak ve kötülüklere uğrayacaktır.»
Bu hitabeden sonra inançlı ve yiğit askerleri, asla geri dönmeyeceklerini, savaşacaklarını bildirdiler. Gazilik ve şehitlik için helâlleştiler, gözyaşı döktüler.
Kılıcı ve topuzu ile techizatlanan Alp Arslan Gazi beyaz giysileri çinde askerlerinin önüne geçti ve şöylece hitap etti:
«Ey Askerlerim! Eğer şehit olursam, bu beyaz elbise benim kefenim olsun, o zaman ruhum göklere çıkacaktır. Zaferi kazanırsak önümüzde çok hayırlı günler olacaktır.»
Hitabesinin ardından da düşman saflarına doğru kükredi.(Ölürsem şehit, kalırsam gâzî) mefkûresile candan ve canandan geçen yiğit mücahitlerin her biride bir kahramanlık örneği kesildi.
Neticede tafsilâtını tarih kitaplarında okuduğumuz Malazgir tmuharebesi, Allah’ın yardımı ile, Alp Arslan Gâzi’nin ordusu tarafından kazanıldı. Böylece bir daha kapanmamak üzere Anadolumuzun kapıları yüce ecdadımıza açıldı.
Aziz Müminler!
«Bizler temiz Müslümanlarız, bid’at nedir bilmeyiz. Bunun için, Allah samimi Müslümanları aziz kıldı.» diyerek gücünü İslâm’dan aldığını açıklayan Alp Arslan Gazi, az zamanda çok iş görmüş, sünnî, dindar ve cihâd mefkuresine (idealine) bağlı, ihlâslı bir hükümdardı.
Malazgirt Zaferi bize tarihî muvaffakiyetlerimizin, İslâm Dini ile Cihan Hâkimiyeti idealimizin birleşmesinden vücut bulduğunu öğretmelidir.
Bu zaferin her yıldönümü bizi şuurlandırmalı, zaaflara uğramış devletimizi, İslâm’la yüceltme aşkımızı alevlendirmeli, bizi Malazgirt ruhuna sahip kılmalıdır.
Şanlı Peygamberimizin « Ölülerinizi hayırla; güzel işleri ve eserleri ile anınız.» (1) anlamındaki emirleri gereğince hazırladığımız hutbemizi âyetlerle bitiriyorum:
[«Ey İnananlar! Eğer siz (Diriltici kurallarına bağlanarak,) Allah’ın dini olan İslâm’a yardımcı olursanız Allah da size yardım eder.»
«Allah size yardım edecek olursa, sizi yenecek hiç bir güç yoktur. Ama sizi terk edecek olursa O’ndan başka size kim yardım edebilir. O halde inananlar yalnızca Allah’a güvensinler.»] (2)
1) Keşfül-Hafâ. HadisNo. 304, et -Tac 1/358.
2) Muhammed, 7, ÂI-ilmran 160.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi