Geçen hafta, “maruf ve münker” kavramlarını işlemeye çalıştık. Yazımızı “MÜZEBZEBÎN” olmamak için elbet KUR’AN!” ibaresini kaydederek bitirdik.
Müzebzebin Kur’an’ı Kerimde yalnızca Nisa suresinde geçer. Ayet mealen şöyledir; Onlar arada müzebzeb bir haldedirler: Ne onlara, ne de onlara bağlanırlar. Her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona sen yol bulamazsın. (Nisa:4/143) Bu ayette anlatılan şaşkınlar, münafık olan kararsızlardır. İşte “müzebzebin” olan bunlardır. Bunlar ne müminlere ne de kâfirlere bağlıdırlar. Münafıklar inanmadıkları halde müminlere yanaşırlar çıkar devşirmeye çalışırlar. Kâfirlerden olduklarını iddia ederler, müslümanlara karşı onlardan destek almayı hedeflerler.
İki taraf arasında yalpalama yaparak kâfirleri de idare etmeye yeltendikleri halde onlar yine de İslam sistemine göre önemli bir hükme muhataptırlar. İslam sistemi herkesi muhatap aldığı için Peygamberler davası olarak her müslümanın görevi, düşman üretmek değil, marufu emretmektir. Ve sorumlular her halükârda marufu emretmeye mecburdurlar. Marufu emretmek ve münkerden nehyetmek, inanç ve ciddiyet açısından kendinde sorumlu olma yetenek ve direnci hisseden her müslümanın vazgeçilmez görevidir, yalpalaması yoktur.
Hatta Allah Teâlâ bununla ilgili manidar bir haber verir; Onlar Allah’a, ahiret gününe iman ederler, marufu emreder, münkerden nehyederler. Ve hayırlı işlerde koşuşurlar. İşte bunlar sâlih kimselerdendirler. ((Âli İmran:3/114) Burada Ehli kitaptan bir grubun marufu emretmeleri ve münkerden nehyetmeleri oldukça önemli bir gerçeği deklare etmektedir. Din ve dindarlık ile ilgili gayreti olan her müslümanın bu hakikat karşısında oturup kendini muhasebeye tabi tutması gerekir. Çünkü bütün peygamberleri görevlendirip gönderen Allah Teâlâ’dır. Ehli kitaptan bu hakikati bilip uygulayan her biri, son Peygamber Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in risaletini tasdik eden Müslümandır ve bu da doğal görevidir.
Hem İslam değişmez bir bütündür, buna inananlar da peygamberler davasını tümü ile kabul ettikleri için İslam çerçevesi dâhilinde olmaktadırlar. Kur’an bunları tebcil eder ve kapsam içine alır. Gelen ayet te bunu anlatır; Şirk ve nifaktan tevbe edenler, Allah’a ihlâsla ibadet edenler, Ona hamd edenler, oruç tutanlar rükû ve secde yapanlar, marufu emredip münkerden nehyedenler ve Allah’ın şeriat hükümlerini sahiplenenler, işte, Habibim! müminleri cennet ile müjdele. (Tevbe:9/112) Dikkat edilirse Kur’an’ı Kerimin manidar özelliklerinden biri ayet ayet doz artırarak nice hakikatleri müslümanın belleğine zerk eder;
Gerçekten mümin olanlar o kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman yürekleri haşyet ile ürperir ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğu zaman onların imanlarını arttırır ve onlar Rablerine tevekkül ederler. (Enfal:8/2) Bu ayete çok dikkat etmek gerekiyor. Mümin olan insanın mutlaka Allah’ı zikretmesi, zikri yüzeysel değil, kalbinin Allah’ı zikrederken haşyet ile titreyebilmesi çok önemlidir. Bununla beraber Allah’ın ayetleri okunduğunda imanı cevelan etmesi de gerekmektedir. Bu yüksek değerde gelişmelerle beraber Allah’a tevekkül etmesi de onun iman ve iddialarının dengesidir.
Şu ilâhî beyanların birbirlerini destekleyip tamamladıkça baş döndürücü hakikatlerle karşılaştığımız ortaya çıkıyor. Bu hususta Hucurat suresinde ki ayet daha çok ilgi çekmektedir; Mü’minler ancak o kimselerdir ki Allaha ve resulüne iman ederler, sonra şüpheye kapılmazlar. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte onlar sadık olanlardır. (Hucurat:49/15) Dinde şüpheye kapılanları algılamak için dışarıdan delil toplamaya gerek yoktur. Yalnızca bugün ki müslümanların hâline bakmak yeterlidir.
“Ya siz marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz, ya da Allah kötülerinizi başınıza musallat eder de iyileriniz dua eder, onların duaları kabul edilmez!” buyuran Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in verdiği mesaj bize çok hakikati anlatmaktadır.
Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin benzeridirler. Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Onlar hep bozguncudurlar. (Tevbe:9/67) maruf ve münkeri her kes kabullenmelidir!
Bu ruhla şahlanabilenlere ne mutlu!
Esselamu aleykum İlhan ORAL