islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,7367
EURO
36,5541
ALTIN
2.951,51
BIST
9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
11°C
İstanbul
11°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
12°C
Perşembe Çok Bulutlu
14°C
Cuma Az Bulutlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C

Maruzat ve Nasihau’l-Mülûk Kabilinden Beklenti, Tavsiye ve Temennilerimiz

Maruzat ve Nasihau’l-Mülûk Kabilinden Beklenti, Tavsiye ve Temennilerimiz
14 Ocak 2024 09:00
A+
A-

İşin içinde bir ideoloji varsa, bir dava söz konusu ise, bir hedef ve gaye düşüncesi hâkimse, o zaman bütün şartlar değişiklik gösterir. Hayata bakış açısı farklı olur demektir. Biz müminler olarak, insanlığa hizmet etmek üzere bir misyon yüklendiğimizin farkındayız. İyilik ve güzelliğin yollarını, kötülük ve yanlışlığı insanlara öğretmek ve göstermek üzere yaratıldığımızı kabul ediyoruz. Biz müminler birbirine kenetlenmiş bir yapının temel taşları gibi birbirimize yapışık olduğumuzu her zaman hissederiz. Biz her türlü saldırıya karşı direniş gösteren, bu direnişi sürdürürken sabretmesini bilen kimseler olduğumuzun farkındayız. Bu direniş sırasında birbirimize dayanıp yardımlaşırsak her zaman ayakta durmayı becerebiliriz. Ve böyle davrandığımız zamanlarda da bunu becermişizdir. Ama birbirimizin kıymetini bilmeyip basit olayları gözümüzde büyütüp çözüm için sabretmeden acele edip kulislerle birbirimizin gıyabında kararlar verip birbirimizin ayağına bastığımızda da başarısızlığa düşmüş ve parçalanmalara yol verdiğimiz zamanlar da olmuştur.

Biz salaha kavuşmuş bir toplum, mutlu kitlelerin yaşadığı bir sosyal yapı oluşturma hedefini kendisi için bir ideal kabul eden ve okyanusların dibinden kopup gelen bir dalgayız.

Biz elbette ıslahtan yanayız. Bunun yanı sıra toplumları değişimlerle ıslah etmeye çalışan değişim rüzgârlarıyız. Bizim oluşturmayı hayal ettiğimiz sosyal ve idari yapıda tarihimizin ilk dönemlerinde olduğu gibi kötülük yoktur. İnsan hayatına kıyma yoktur, ayrıca zina ve fuhuş yoktur. Kumar ve faiz kesinlikle bizim kültürümüz değildir. Hayatımızda rüşvet ve hırsızlık yoktur, dahası iftira asla söz konusu olamaz. Söz taşıma, kıskançlık olmamalıdır ve özellikle de yolsuzluk ve haram lokma asla söz konusu değildir.

Biz namaz oruç ve diğer ibadetlerimizde son derece titiziz. Her ibadeti zamanında ve gerektiği gibi yapan bir ümmetiz. Aynı zamanda Namaz bizim gözümüzün nuru ve gözbebeğimizdir. Ne olursa olsun ne kadar meşgul olursak olalım, işlerimiz ne kadar yoğun olursa olsun onu asla ve kat’a ihmal edemeyiz. Hayat namazla vardır ve dolayısıyla namaz vakti geldiğinde hayat durur. Allah ile irtibat anlamını taşıyan namaz aynı zamanda Allah’a hesap verme anı kabul edilmelidir. Hatta hangi makam ve mevkide olursak olalım namazı asla ihmal edemeyiz.

Biz toplumu, bütün halkları ve insanlığın tümünü barış içinde yaşatmayı asıl görev kabul ederken haksızlık ve zulme karşı direniş göstererek mazlumun yanında da yer almak zorundayız. Allah top yekûn olarak barış içinde yaşamamızı isterken yeryüzünde fitne ve fesadın yayılmasını, haksızlık ve zulmün sona ermesini, barış şartları içinde bir toplumsal hayatı gerçekleştirmemizi ister. İslam’ın bütün emir ve yasakları bir bütündür parçalanıp ayrıştırılamaz.

Müminler dünya makam ve mevkileri için birbirleriyle çekişemezler. Çekişmeleri halinde gevşer, pörsüme noktasına gelir gücünü tamamen kaybederler. Aslında Müslümanlar top yekûn olarak Allah’ın ipine, Kitabına ve Rasûlünün bıraktığı bilgi ve ilmi mirası olan hadislerine ve sünnetine sımsıkı bağlanmak zorundadırlar.

Makam ve mevkiler ne kadar uzun süreli olsa da gelip geçicidir. Bu makamlara kimler oturmadı ki ama esas olan bu makamları işgal ettiğimiz süre içinde bunun hakkını vermektir. Özellikle aynı kaderi paylaşıp aynı yapı içinde yer alan kimseler olarak kulislerle birbirimizi yıpratmamalıyız. Ben-sen davası bu davayı zayıflatır. “Neden ben değil de o” söylem ve düşüncesi herkese zarar verir. Herkes bulunduğu konumda hizmetine devam etmelidir. Ama yanlışlık yapanları da o makamlarda tutmanın bir vebal olduğunu bilmeniz gerekir. Her zaman daha dürüst idareci arayıp görevlendirmek en üst yönetim makamında bulunan kişinin sorumluluğundadır.

Yönetime talip olmak herkesin hakkı olabilir. Bir makam doldurulduktan sonra o makama gelen kişiye görevini tam anlamıyla yürüttüğü müddetçe destek vermek gerekir. Ama “yanlışlıklar yapanı kılıçla düzeltme” kültürüne sahip bir ümmet olduğumuzu da unutmamalıyız. Yöneticilere destek olma geleneği ve kültürünü korumak, birlik ve dirliğin sürmesini sağlar. Ama köstek olmak isteyip de ayrı baş çekenler her zaman kurtlara yem olmuştur. Medine’nin her türlü cürufu dışına attığı gibi doğruluk körüğü de yanlışlık yapanları dışarı üfler. Halkanın dışına çıkanlar hırs kurbanı olanlardır. Bunlara da her zaman dikkat etmek gerekir.

Müminler olarak bizler hep beraber iyi ve güzel yolu izleyip, yanlışlıklardan, cahillerden ve cehaletten uzak durarak, intikam duygularını kalbimizden silerek, kin ve nefreti hayatımızdan çıkararak yaşamayı ilke edinen bir ümmetin fertleriyiz. Makam ve mevki hesabı yapmaksızın kardeşçe fedakârlıklar sergileyerek birbirimize olan sevgi ve bağlılığımızı inandığımız dava uğruna ortaya koymak mecburiyetindeyiz.  Bu konularda önümüze çıkacak en büyük engelin nefis ve şeytan olduğunu bilerek kendimizi sürekli kontrolden geçirmemiz gerektiğini teorik olarak bildiğimiz gibi pratikte de bunu kontrol etmek asli görevimiz ve ilkemiz olmalıdır.

Biz bütün işlerimizde helal ve haramı gözeterek hak ve hukuku kollayarak başkasının, mazlumun ve hak sahibi herkesin hakkını korumayı bir ibadet telakki etmek zorunda olduğumuzu bir iman gereği kabul etmişizdir. Hakkımız olmayan haramlardan uzak durarak helal lokma anlayışımızdan asla taviz vermeden, kazandıklarımızı değerlendirmemiz gerektiğinin farkında olmak ve her an helal ve haram sınırlarını, nereden kazandığımızı ve nereye sarf ettiğimizi bir nefis muhasebesi çerçevesinde inceden inceye kontrolden geçirmemiz gerektiğini biliyoruz. Zira helal lokma ile salih amel birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Haramdan elde edilen bir giysi ile kılınan namaz arasındaki ilişkiyi düzenleyen hadisin farkında olmamız gerektiğini de biliyoruz.

Bir ideal, bir hedef, bir dava uğruna, doğruluğu, hakkı, güzeli ve İslam’ın tüm ilkelerini topluma yansıtmak için hayatı feda etmek, ancak büyük değişimleri hayal edenlerin yapacağı bir davranıştır. Nasihatu’l-mülûk İslam’ın alimlerimize yüklediği bir geleneğimizdir. Biz sadece diler ve temennide bulunup hakkı ve doğruları göstermekle yükümlüyüz. Bunun uygulama şartları ve sorumluluğu bizim yetki alanımızın dışındadır. Bize düşen hatırlatma ve anlatmadır.

İslam’ın ilk döneminden günümüze kadar ilim ve fikir adamlarının devlet yöneticilerine kim olursa olsun zaman zaman bazı layiha ve maruzatlarını arz ettikleri görülmüş ve bu bir gelenek haline getirilmiştir. Onun için bizim geleneğimizde “sende bir eğrilik görürsek kılıçlarımızla düzeltiriz”. Anlayışı var olduğu gibi yine geleneğimizde “nasihatu’l-muluk” adıyla işleyen bir müessese vardır. Yöneticileri Allah rızası için uyarmak ve bazı isteklerde bulunmak genel olarak halkın ve özellikle de ilim ve fikir adamlarının hakkıdır.

Bu kabilden de bizim sayın Cumhurbaşkanı ve diğer bakan ve yöneticilerden isteklerimiz vardır arz ediyoruz:

  • Milli Eğitim Bakanlığında köklü bir müfredat değişiminin yapılması. Ve Talim Terbiye kurulunda tamamen net İslamî anlayışa sahip olan yetenekli elemanların görevlendirilmesi.
  • 2016-2021 yılları arasında hazırlanan ders müfredatlarının daha da geliştirilmesi. Bununla beraber İslam Kültür ve Medeniyetini öğrencilerimize benimsetecek programların ilgili ders kitaplarına yerleştirilmesi. Ve konular arasında serpiştirilmesi.
  • Din Kültürü ve Ahlak bilgisi derslerinin ayrıştırılıp iki ayrı ders haline getirilerek İslamî birikim ve bilgi sahibi insanlarımızın yetişmesine zemin hazırlamak. Ahlak bilgisi derslerinin Kur’ân ayetlerine ve Hadislerdeki edep ve âdab hadislerinin ilk okul birinci sınıftan Lise son sınıfa kadar okutulması. Bu kitapların teorik ahlak bilgisi anlatımından uzak tutulup tamamen günlük hayatta ahlaklı ferdlerin yetişmesini sağlayacak usullerle hazırlanması. Din bilgisi dersleri ile Ahlak bilgisi derslerinin “değerler eğitimi adı altında verilmesi de mümkün ayrı ayrı dersleri olarak okutulması da mümkündür.
  • Yine ilkokul 1. Sınıftan başlayarak Lise son sınıfa kadar Kur’an derslerinin mecburi ders haline getirilerek lisede ise kısmen de olsa açıklamalı ve meal ve kısa tefsirlerle okutulması.
  • İlkokul 1. Sınıftan itibaren Osmanlıca derslerinin okutularak bu kültürün yeniden ihya edilmesi. Ve neredeyse 1100 yıldan beri kullandığımız bu alfabenin yeni nesiller tarafından tanınıp yaşatılmasının sağlanması.
  • Liselerin 9-10-11. sınıflarında İslam Kültür ve Medeniyet derslerinin zorunlu ders haline getirilmesi.

  • Sosyal bilimler Liselerinin artırılması. Ve proje okulu haline getirilerek Hazırlık sınıflarında Osmanlıca derslerin köklü bir şekilde öğretilmesi.
  • Öğretmen akademisinin kurulması. Burada öğretmen eğitimi ve öğretmenlik sanat ve yöntemlerinin öğretilmesi başarılı öğretmenlerin yetiştirilmesi.
  • Yatılı okullarımızdaki psikolog ve belletmenlerin mümin kişiler olmalarına dikkat edilmesi.
  • İmam-Hatip liseleriyle İslami ilimler ve İlahiyat Fakültelerimizdeki din eğitimi ve öğretimi ile ilgili olarak Prof. Dr. Bekir Karlığa, Ahmet Ağırakça, Suat Cebeci ve Nazif Yılmaz’ın hazırlayıp Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyib Erdoğan’a arz edilen raporunu uygulanmaya konması.
  • İmam-Hatip Liselerinde iki ayrı öğretimin gerçekleştirilmesi. İlahiyata gidecek öğrencilerle diğer fakültelere gidecek öğrencilerin ayrı ayrı müfredatlarla yetiştirilmeleri. Üç ayrı ve farklı müfredatlarla İlahiyatların Kurulması. Konu ile ilgili önerilerimizin uygulanması, (istenmesi halinde başka rapor ve program önerilerimizle birlikte arz edilecek).
  • Kültür Bakanlığının Turizm bakanlığından ayrılarak ayrı bir bakanlık olmasının sağlanması.
  • Kültür bakanlığı bünyesinde çalışmaları devam eden yazma eserler ile ilgili çalışmaların çok daha kapsamlı bir şekilde devam ettirilmesi. Bu birim için de Edition Kritik (Tenkidli metin neşri) yapacak elemanların yetiştirilmesi ve heyetlerin oluşturulması. Medeniyetimizin yeni nesillere tanıtılması ve benimsetilmesinin önemli bir yönü yazma eserlerimizin tümünün neşredilmesiyle mümkündür. Bu da Uzun bir mesai gerektirmektedir. Ama bunu yapabiliriz.
  • Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıkları bünyesinde akademik kurulların oluşturulup ilmi araştırmaların gerçekleştirilmesi. Beytu’l-Hikme tarzında akademik bir oluşuma gidilmesi. BETA ve Tübitak’ın geliştirilerek ilmi inkişafları yapacak eleman ve heyetlerin oluşmasının sağlanması. Tekno-Fest’in birkaç adım ileri taşınıp okullarda zorunlu dersler olarak okutulması.

  • Üniversitelerin tematik üniversiteler halinde yeniden teşekkül ettirilerek gruplara ayrılması. Fen ve sosyal bilimler alanında geliştirilecek üniversitelere dönüştürülmesi. Sadece Fen bilimleri ve sosyal bilimlerle ilgilenecek ve bu alanlarda araştırmalar yapacak üniversitelerin kurulması. Ya da mevcut olanların yeniden gruplandırılarak YÖK’te köklü bir değişimin yapılması. Bu üniversitelerin bir kısmının TÜBİTAK ve BETA’ya bağlanması. Ya da bunun aksi olarak bu iki kurumun köklü üniversitelerin bünyesine alınması.
  • Avrupa ve Amerika’ya kaçırılmış yazma eserlerimizin dışişleri Bakanlığı aracılığıyla geri getirilmesi için gerekli çalışmaların yapılması. Özellikle Birinci Dünya savaşından sonra İngiliz ve Fransızların sömürdükleri bölgelerden ve bütün İslam dünyasından çalıp götürdükleri ya da gasp ettikleri yazma eserlerimizin istenmesi ve geri getirilmesi için AİHM, Lahey adalaet divanı ve Strazburg mahkemeleri nezdinde davaların açılması. Sadece Osmanlı hinterlandından değil, Hind yarım adası ile Orta-Asya Türk devletleri kütüphanelerinden alınıp götürülerek kendi kütüphanelerinde sergiledikleri eserleri İslam ümmetini payitahtı ve Hilafetin sorumluluğunu yüklenmiş Osmanlı devletinin mirasçıları olarak bu eserlerin bize ait olmasından dolayı geri alınması için her raporun hazırlanması ve kitapların getirilip Rami Kışlasında ve Süleymaniye Kütüphanesinde yazma eserler kütüphanelerinin yeniden oluşturulması.
  • Aile Bakanlığında köklü değişimlerin yapılarak çocuk eğitimleri üzerinde durulmalı. Çocuk esirgeme kurumlarıyla, yetiştirme yurtları ile benzeri kurumlarda devletin himayesinde yetişen çocuklarımızın İslami  eğitimden geçirilmesi. Ve 18 yaşından sonra da evleninceye kadar bu himayenin devam etmesi.
  • Gençlik ve Spor bakanlığının kampları yöneticilerinin mutlaka İslami hassasiyeti olanlardan seçilmesi. Kampların ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırılması. Bu eğitimcilerin ilahiyat fakülteleri mezunlarından seçilmesi ve kamplarda İslami eğitimlerin yapılması.

  • LGBT’nin mutlaka yasaklanması. Derneklerinin kapatılıp bu cürümlerin ve ahlaksızlıkların suç sayılıp ceza kanununun bu konularda yenilenmesi. Ve ağır müeyyide ve caydırıcı cezaların getirilmesi. Aksi takdirde Sodom ve Gomora şehirlerinin/Lut Kavminin başına gelen felaketin bizim de başımıza gelip çatmasından korkalım. Rusya’da bile bunun yasak olması önemli bir örnektir.
  • Zinanın her türlüsü ve zinaya giden bütün yolların yasaklanması. Resmi kurum olan Genel evlerin kapatılması. İçişleri bakanlığının ve Belediyelerin bu iğrenç suça ortak olmaktan kurtarılması. Ve ruhsatlarının bir daha verilmemek üzere iptal edilmesi. Masaj salonları adı altında işletilen zina yuvaları ile randevu evlerinin takip edilmesi ve kapatılıp yasaklanması. Bunların yerlerine ikame edilecek başka yollarla gizli fuhuş yuvalarını açan ve işletenlerin caydırıcı cezalara çarptırılması. Bu gibi suçların daimi olarak af kanunları kapsamının dışında tutulması.
  • Ailenin korunması çerçevesinde çıkarılacak kanunlar içinde Trans ameliyatlarının yasaklanması hükmünün getirilmesi. Erkek kadın olmak ve Kadın da erkek olmak için ameliyat yaptıramayacakları şekilde yasama düzenlemelerinin yapılması.
  • Kumarın her türlüsünün ülkede yasaklanması. Kumarhanelere göz açtırılmaması, hangi isim altında olursa olsun bunların toplumdan yok edilmesi. Kumarın suç sayılması için gerekli yasamaların düzenlenmesi. Milli Piyangonun haram bir işlem olduğunu bile bile devam ettirilmesi bir vebaldir. Buradan gelecek geliri Allah başka yerden helal rızık olarak verir inancımızı korumamız gerekir.
  • Ticaret Bakanlığının bütün satış yerlerini çok sıkı bir şekilde denetlemesi. Fahiş fiyat ve kârların takip edilerek sadece para cezası verilerek bırakılmayıp ağır suç kapsamında cezalandırılması. Serbest piyasa ekonomisi adı altında halkı ezen bu fırsatçıların kesinlikle engellenmesi. Ve yaptıklarından caydırılması için gerekli yeni hükümlerin konulması.
  • Bu taleplerimizi Sırf Allah Rızası için yaptığımızı ifade ederken üzerimiz terettüp edecek her türlü görevi meccanen hiçbir beklenti içinde olmadan yapabileceğimizi zat- devletlerine saygıyla arz ederiz.

Ahmet AĞIRAKÇA

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.