Yaklaşık 25 sene kadar önce, özel televizyonların yayına başladığı yıllardı. Katıldığım bir televizyon programında daha evvel bakanlık yapmış ünvanlı bir kadın akademisyenimiz işlediğimiz konu çevresinde “akıl, akıl, akıl” deyip durdu.
Söz aldım ve akıllılığın ergenlik gibi yükümlü olmanın gereği ve ilmin kaynağı olduğunu ve de olmazsa olmazlığını vurguladıktan sonra sordum:
Tamam, akıl da hangi akıl ? İlim adamı aklı mı, sanatçı aklı mı? Hukukçu aklı mı, ekonomist aklı mı ? Kapitalist aklı mı, sosyalist aklı mı? Siyasetçi aklı mı, tüketici aklı mı? Mümin aklı mı, kâfir aklı mı?
Sordum da cevap alamadım. Rabbimizin Kur’ânî bildirileriyle ayarlanmamış akılla gerçek doğrulara erilebilir, dünya ve âhiret mutluluğu sağlanabilir mi?
Tarihcelcilik körlüğü içindeki profesör ünvanlı ilahiyatçımız, telif ettiği eserini imzalayıp lütfetmişti. 300 sayfalık kitabında İslâm’ın bir hayat düzeni olmadığını, yalnızca adaleti temel aldığını kanıtlamak için çabalayıp durmuştu.
Kitabı okuduktan sonra yaptığımız telefon görüşmesinde kendisine sordum:
Tamam “adalet adalet “de mesela sosyal ve hukuki adaleti hangi ilkelerle ve nasıl sağlayacağız? İktisadi hayatımızda adaleti hangi kurallarla gerçekleştireceğiz? Ve daha nicelerini sordum.
Sordum da aldığım cevap, “ mesajınız alınmıştır “ şeklinde acziyet itirafı oldu?
“Kökü mazide ati/gelecek” olamadıkları için ilahiyatçılarımız dahil sosyal bilimcilerimizin kahir çoğunluğunun topluma ışık tutup yönlendirecek eserler üretemediklerini bilirdim de tıpçılardan ümitli idim. Çok az olan istisnaları bir tarafa, onlar da bizim sosyal bilimcilerimize benziyor.
Tıpçılarımız, konuları, yöntemleri ve kurallarını emperyalizmin oluşturduğu modern tıp bilimi içinde bocalayıp duruyorlar. Gözleri ve kulakları Amerika’ya ve Batı’ya ayarlı. Tam bir ezbercilik ve taklitçilik içindeler. Tespit edebildikleri aykırı fakat hakikat olan gerçekleri dile getirme yüreğinden de yoksunlar. İstisnaları elbette vardır.
Onların niçin ve nedenleri üzerinde hiç mi hiç düşünmedikleri Corona virüs salgını sebebiyle yaptıkları, birbirinin aynı nitelikli konuşmalarını dinlemekten gına geldi.
Sormaya ve sorgulamaya alıştığımız için onlara da sormadan edemiyorum.
Tamam “maske, mesafe ve temizlik” anladık. Peki dünyayı kuşatan ve benzerleri gelebilecek olan şu salgın sebebiyle alınabilecek kişisel ve toplumsal ve de maddî ve manevî önlemler bunlardan ibaret midir?
İlgili makalelerimizde açıkladığımız koruyucu İslâmi önlemlerin cahili olduğumuz için o kadar ileri gitmeyelim de hadi daha bir basitleştirip somutlaştırarak soralım:
Temizlik deyip duruyorsunuz, peki deyip durduğunuz temizlik ne ola ki? Kesemedikleri tırnakları uzun ve kirli, su ile yıkamasını bilemedikleri için popoları da pisli olanları geçtik de diğerlerinin verebilecekleri cevabı, gerçekten ciddi ciddi merak ediyorum.
Bir yığın laf ettik. Sözü Peygamberimizin Kıyamet Gününe kadar tıp dünyasına ufuk açacak sözleri ile bitirelim:
“Ey insanlar tedavi olunuz. Allah ölüm ve ihtiyarlık dışında her hastalığın bir şifasını yaratmıştır.” (Buhari Tıp 1)