islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

MAYMUNA DÖNÜŞMEK/DÖNÜŞTÜRÜLMEK

MAYMUNA DÖNÜŞMEK/DÖNÜŞTÜRÜLMEK
14 Haziran 2024 09:30
A+
A-

Kur’ân’da, İsrailoğulların’dan “Cumartesi yasağına” uymayan bir grubun “maymuna dönüştürülmesi” olayı, mesh[1] olarak ifâde edilmektedir. İlgili âyetlerden anlaşıldığı üzere, yapılan uyarıları dikkate almayan bu topluluk, maymuna dönüştürülmüştür. İslâm tefsir geleneğinin ilk döneminden son dönemlerine kadar gerek rivâyet ağırlıklı tefsirler olsun, gerekse dirâyet ağırlıklı tefsirler olsun mesh olayı, gerçek bir hadise olarak kabul edilmiştir. Şahsi kanaatime göre, müfessirleri bu doğrultuda görüş bildirmeye sevk eden sebep Hz. Peygamber’den gelen bazı rivâyetlerin yanında âyetlerin “siyakı ve sibak” kaynaklı ve yapısal özellikleridir. Literatürde söz konusu gruptan “Sebt Yahudileri” ya da “Ashabu’s-Sebt” olarak bahsedilmektedir. Bu topluluğun hak ettiği ceza, o dönemde yaşayanlar için olduğu kadar, sonraki nesiller için de bir ders ve ibret kaynağıdır.

Kur’ân’da bu dönüşümün mahiyeti hususunda açıklama yoktur. Müfessirler ise burada Allah’ın bu buyruğunun, söz konusu isyâncı Yahudi topluluğunu hem bedenen hem de rûhen gerçek maymun yapan “hakîki” bir buyruk mu, yoksa sadece karakterlerini ve huylarını maymununkine benzeten “mecazî” bir buyruk mu olduğu hususunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Yaygın görüşe göre bu tam bir meshtir. Yani Allah, isyânda direnen bu Yahudi topluluğunu en sonunda tamamen maymunlar haline getirmek sûretiyle cezalandırmıştır. Olayın ayrıntılarını konu edinen rivâyetler incelendiğinde, maymuna dönüştürülen kimselerin üç günden fazla yaşamadıklarını bildiren rivâyet, hadis âlimleri tarafından güvenilir bulunmuştur. Özetle, sahih rivâyetlere göre, Cumartesi yasağını ihlâl eden grup gerçek anlamda maymuna dönüştürülmüş ve onlar üç günlük bir yaşamdan sonra nesil bırakmadan ölmüşlerdir.

Ancak bu yorumu, ilmî olmaktan ziyade eski dönemlerin sosyal psikolojisinin bir yansıması şeklinde değerlendirmek suretiyle âyeti bir “tür” değişmesi olarak değil, bir ahlâk ve karakter dejenerasyonu olarak anlayan müfessirler de vardır. Tâbiîn âlimlerinden Mücâhid’e kadar götürülen bir yorumda da “Onların kalpleri değişti; yoksa bedenî olarak maymunlara dönüşmediler” denmiş ve “maymuna dönüştürülmek” ifâdesinin “temsilî” bir ifâde olduğu belirtilmiştir. Şüphesiz bu konuda en sağlıklı yaklaşım, hangi yoruma eğilim göstersek de “doğrusunu Allah bilir” gerçeğini vurgulamamızdır. Bütün bunlardan yâni Kur’ân ve hadisten bizim çıkaracağımız sonuç; Allah’ın adalet ve ceza sisteminde lânet ve gazabı haketmiş hâle gelen bazı insânların hayvana dönüştürülmesi ve bu hayvanların daha çok maymun, domuz, yılan, kertenkele cinsinden olmaları gerçeğidir. Hadislerde bu dönüştürmenin “ilâ” edatıyla anlatımı bazı düşünürleri bu sürecin kıyâmet gününe kadar da devâm edeceği görüşüne getirmiştir.

Kur’ân’da bu konuya değinen âyetler “Araf/163-166, Bakara/65-66, Mâide/60 ve Nisâ/47” âyetlerdir. Bu âyetlerden Bakara/65-66. âyette şöyle denilmektedir: “Nitekim içinizde Sebt Günü’nün kutsallığını ihlâl edenleri biliyorsunuz; bu davranışlarından ötürü onlara: ‘Aşağılık maymunlar gibi olun!’dedik ve onları hem kendi zamanları, hem de bütün gelecek zamanlar için uyarıcı bir örnek kıldık, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara da ibret alınacak bir ders.[2] Yine Araf/163-166. âyetler de ise şu ifâdeler yer almaktadır:

(Sözgelimi,) onlara denizin kıyısındaki o kasaba hakkında sor; ahalisi, (av için gözledikleri) balıkların (nedense) hep vecibelerine uymaları gereken Sebt günü suları yararak çıkageldiklerini görünce, Sebt günü dışında ortaya çıkmıyorlar bahanesiyle tutup, Sebt gününün örfünü nasıl çiğnerlerdi! Biz onları işledikleri kötülükler sebebiyle işte böyle deniyorduk. Ve ne zaman onların içinden bazıları, [Sebt günü bozguncularını durdurmaya çalışan kimselere]: ‘Allah’ın zaten ortadan kaldırmak yahut [en azından] zorlu bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?’ diye sorduklarında, bu erdemli kişiler şöyle cevap verdiler: ‘Rabbinizin katında sorumlu olmayalım diye; ve [bir de, bu bozguncular] belki böylece Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişirler diye!’ Ve böylece, o [günahkârlar] kendilerine yapılan bütün uyarıları bir kenara atınca, Biz de, kötü eylemleri önlemeye çalışan (bu) kimseleri kurtardık; kötülük yapmaya eğilimli olanları yaptıkları bütün o uygunsuz işlerden ötürü çok ağır bir azapla tepeledik; ve sonra da, kendilerine yasak edilen şeyleri yapmakta küstahça direttikleri zaman onlara: ‘Aşağılık maymunlar gibi olun!’ dedik.”[3]

Şimdi bu iki âyet üzerinden değerlendirmemizi yaptığımızda şunu söylememiz mümkün gözükmektedir. Anlaşılıyor ki; bu “maymuna dönüştürülmenin” arka plânında Yahudilerin “Sept Günü” yasağını ihlâl etmeleri vardır. Bu noktada ister istemez insânın aklına şöyle bir soru gelmektedir.“Acaba bir Sept Günü yasağının bu kadar ağır bir ceza ile karşılık görmesinin nedeni ne olabilir?” Çünkü İsrâiloğulları’nın tarihine baktığımızda onların bu “balık yasağının” çok üstünde –gönderilen peygamberleri öldürmek de dâhil– birçok isyânlarının ve inkârlarının olduğunu görmekteyiz. Öyleyse ilk plânda suça denk bir cezâ gibi gözükmeyen bu “maymuna dönüştürmenin” bir başka gerekçesi ne olabilir?

Kur’ân’dasebt” diye geçen bu kelime, Yahudi kültüründe “şabbat” olarak geçmektedir. Onlar bu günü, tatil günü yâni işi bırakıp ibâdet yapma ve istirahat etme günü olarak kabul etmektedirler. Yahudiler, Allah’ın kâinatı altı günde yarattığını ve yedinci gün olan Cumartesi gününde de dinlendiğini kabul etmektedirler. Dolayısıyla onlar da, bu günde işi bırakıp dinlenmekte ve bu günü ibâdetle geçirmektedirler. Ama içlerinden bazıları geçmişte bir zamanlar Cumartesi gününde işi bırakma konusunda Allah’ın emrini dinlememiş; çeşitli hilelerle balıkları kontrolleri altına alarak ertesi gün onları toplamışlardır. Onlar, bu tür hareketlerle Allah’ın emir ve yasaklarına muhalefet ederken, Yahudilerin diğer bir kısmı onları uyarmış ve onları Allah’ın yoluna çevirmeye çalışmışlardır. Bazıları da uyarmanın fayda vermeyeceğini düşünmüşler, hatta uyarıda bulunanlara, boşuna yorulmamalarını söylemişlerdir. Sonunda Allah, emir ve yasaklarına uymayanları cezalandırmış ve hakka uyanları da mükâfatlandırmıştır.

Kur’ân bu kasabanın isminden bahsetmediğine ve bu tecavüzkâr eylemlerin geçtiği tarihsel dönem hakkında da herhangi bir işâret vermediğine göre; Kur’ân’da muhtelif yerlerde temas edilen bu Sebt günü ihlalcilerinin kıssası, İsrailoğulları’nın tarihinde ya tamah ve hırslarının peşine düşmeleri ya da dünyevî çıkarlara düşkünlükleri yüzünden kendi şeriatlerinin ilkelerine karşı sık sık baş gösteren tecavüzkâr eğilimlerin genel bir tasviri, bir betimlemesi olarak görülebilir. Kısaca Yahudilerin Mûsâ Şeriatı’nı sık sık ve bilerek çiğnemeleri; Kur’ân’da bu disipline ve dolayısıyla genel olarak Allah’ın buyruklarına karşı gösterdikleri isyâncı tutumlarının bir belirtisi, bir göstergesi olarak sergilenmektedir.

Ama Kur’ân, bu “balık yasağını” ihlâl eden Yahudilerin bu davranışı karşılığında Allah’ın onlara verdiği “maymuna dönüşme” cezasını tarihin geçmiş coğrafyasında/sayfalarında bırakmamış, Bakara/66. âyetin sonunda da ifâde ettiği gibi bu olayı “hem o zamanlar, hem de bütün gelecek zamanlar için bir uyarıcı örnek kıldığını” ve “takva sahipleri için bundan çıkarılacak dersler/ibretler olduğunu” bize haber vermiştir. Öyleyse bu yaklaşımdan da bize başka bir pay/sorumluluk çıkmakta ve Müslümanlar olarak İsrâiloğulları’nın Yahudileşenlerinin başına gelen bu “maymuna dönüşmenin” bize olan yansımasının ne olabileceğini sorusuna cevap bulmak zorundayız. Eğer bu “mesh” olayından ders çıkarılacaksa, bunun sadece peygamberleri katletmek ve alay eder gibi Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek sûretiyle lânet ve gazaba uğrayan Yahudiler için uygulandığını düşünmek tarihselcilik olur. Tefsir ilminin ana prensiplerinden biri de “sebebin özel olmasının, nassın/açık hükmün geneline engel olmadığı” gerçeğidir. Yani Yahudiler ile ilgili bu özel sebep, âyetin evrenselliğine engel değildir.

Aslında maymuna dönüşmeyi mecazî anlamda ele aldığımızda maymun özellikleri yönüyle “taklidi, ikiyüzlülüğü, samimiyetsizliği, iştah ve arzularına gem vuramayanları” remzeden bir sıfattır. Buradan hareket ederek maymunlaşma; aklını kullanamayan, tefekkür yapamayan, ilâhî vahyi idrâksizce taklit ile yaşayan ve bir türlü tahkike geçemeyen kibirli, kıskanç insânların hâlini yâni ahlâkî dejenerasyonu/yozlaşmayı göstermektedir. Bu anlamıyla mesh, “insânı/evreni/kitabı” okuyamayanların, ağzından çıkan kelimelerin anlamından yoksun, hakîkatten perdeli, ilim, idrâk, mârifet ve iz’andan yoksun, basiretleri/firasetleri körelmiş, hür ve bağımsız bir şekilde hareket edemeyen, maymunlaşan yâni araştırmayan/sorgulamayan insânların bir yaşam tarzıdır. İnsanlar nefislerinin kölesi oldukları zaman şeklen/sûreten değil; fakat sîreten yâni huy ve karakter itibariyle herhangi bir hayvanın karakterine girmiş olurlar. Bunlar şeklen insân görünseler de mânâda hayvan mertebesindedirler.

Bütün bunlar bize gösteriyor ki; Cumartesi yasağını ihlâl eden Yahudilerin böyle bir ağır cezaya uğratılmaları, onların sadece Allah’ın bir emrini/yasağını çiğnemeleri yüzünden değildir. Çünkü tarih içerisinde geçmişte de bugün de Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen birçok insân vardır ve hiçbirine –günahkâr olsalar da– bu anlamda bir ceza verilmemektedir. Bu nedenle bu konudaki âyetleri dikkatlice incelediğimizde Yahudilere böyle bir ceza verilmesinin temel iki nedeni olduğunu görmekteyiz. Bunlardan ilki; onların, Allah’ı kandırmak istercesine ilâhî vahyi/emri/yasağı “hîle-i şer’iyye” yâni “şekil ve dış görünüş bakımından kitabına uydurmak” ile delme kurnazlığı/becerisi ile delmeleridir. Bunun için de “Cumartesi yasak olduğundan” ağlarını Cuma akşamından denize gererek özel havuzlara topluyorlar ve sonra Pazar günü de onları havuzdan yakalıyorlardı. Böylece insânlara yaptıkları hileyi Allah’a da yapmaya kalkıyorlardu. Bu bir anlamda dini kendi dünyevî çıkarlarına uygun olarak kullanmaları anlamına geliyordu.

İkinci neden ise Yahudilerin tıpkı bir maymun gibi etraflarındaki putperest kavimleri körü körüne taklit etmeleri, peygamberleri tarafından uyarılmalarına karşın her seferinde düşmanlarının inancını ve kültürünü taklit pahasına öz kimlik ve kişiliklerini terk etmeleriydi. İşte onlar, bir şey anlamayan, doğruyu bulamayan atalarına uydukları[4] ve bâtıl yol mensuplarının ya da zâlim tâğutların izini körü körüne tâkip ve taklit ettikleri için maymunlaşmışlardır. Böylece cezaları de işledikleri suç cinsinden olmuştur. Yâni bâtıl zihniyetlere uyarak itaat edip onların izlerini takip edenler ve onları taklit etmekte aşırı gidenler de bu suçlarının cezasını bizzat maymunlaşarak çekerler veya maymun gibi her gördüğünü bilinçsizce taklit eden ve başkalarına benzeyen kişiliksiz karakterle cezalandırılırlar.

Şimdi İslâm dünyasına baktığımızda Müslümanların da sözünü ettiğimiz bu iki temel yanlışlığa düştüklerini görmekteyiz. Yani bir anlamda “maymuna dönüşme” yalnızca Yahudilerin değil Müslümanların da bozulan ahlâkında kendini açığa çıkarmaktadır. İman, insânın ilâhî emir ve yasakları yüzeysel bir şekilcilikle değil; fikrî, rûhî ve amelî boyutlarıyla derin bir teslimiyet ve itaat bilinci içinde karşılamasını gerektirir. Düşünceyi şekilcilikle perdelemeye çalışmak, Allah’ın emirlerini tevillerle aşmaya çalışmak, zâhiren uyuyor görüntüsü verip ilâhî emirlere hileyle yaklaşmak; aslında itaatin içeriğini tersyüz edip isyân etmek olduğu gibi bir bakıma alay etmek anlamı da taşır. Böyle bir davranış, ilâhî emir ve yasakla ve hattâ o hükmü koyan ile dalga geçmek ve O’nu hafife almak demektir. Sanki Allah, kalplerden geçeni, niyetleri, emredilen hükümdeki hedeflerin saptırıldığını bilmiyormuş gibi O’nu kandırabileceğini vehmetmektir.

İşte günümüz Müslümanlarında da dini kuralları aşmak ve onları kılıfına uydurmak noktasında “hile-i şer’iyye” yani –nasıl oluyorsa– “şeriate uygun hile” diye isimlendirilen bir şeytânî eğilim sürekli devrededir. Özellikle yemin, boşanma, faiz gibi alanlarda yoğunlaşan bu tehlikeli davranış yâni “haram olan bir şeyi hileli yollarla şeklen ve zahiren helâl görüntüsü vermek” yapanları zelil/maskara maymunlar seviyesine indirmiştir. Dünyevîleşen, sırf dünya malını elde etmek için Allah’ın emrini oyuncak edenlerin cezası maymunlaşmaktır. Birtakım dünyevî menfaatler sebebiyle Allah’ın emirlerini geçersiz, gayr-ı meşrû tevillerle yerine getirmeyen, zâhiri/görüntüyü kurtarmakla yetinenlerin âkıbeti, mesholunan Yahudilerden farklı olmayacaktır.

İkinci temel eğilimse “taklit”tir ve Müslümanların ısrarla Batı’nın kötü bir taklitçisi olmalarıdır. Bir toplum, eğer taklit yolunu seçmişse, Allah o toplumun dünya toplumları arasındaki tüm saygınlığını, şerefini ve izzetini almıştır. “Müminleri bırakıp hakikati inkâr edenleri dost edinenlere gelince, onlarla şeref kazanacaklarını mı umuyorlar? Unutmayın ki asıl şeref [yalnız] Allah’a aittir[5] âyetine rağmen Müslümanlar bir gölge gibi Batı’nın peşine takılmış ve bir maymun sadakati ile Batı’nın gönüllü taklitçileri konuma düşmüşlerdir. İdrâksiz, körü körüne bir taklit, insânın boynuna geçirilmiş bir “yular” gibidir ve onu insân olmaktan çıkarıp, irâdesini/aklını/fikrini/duygularını/düşüncelerini iptal eder. Hz. Peygamber’in “Sizden öncekilerin yolunu adım adım, karış karış izleyeceksiniz. Eğer onlar bir sürüngen deliğine girse, siz de gireceksiniz” uyarısına rağmen Müslümanlar bu yanlışa düşmüş, Yahudilerin ve Hristiyanların yolunu taklit etmekten geri durmamışlardır.

Taklit konusunda Müslümanların düştüğü bir başka yanlış da tıpkı Yahudiler gibi “geçmişi ve ataları” taklit etme bataklığıdır. Geleneğin tabulaştırılması adına sürdürülen bu taklit, Kur’ân’ın “Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasib almamış iseler?[6] açıklamasına rağmen karşılık bulmamış, kör taklitçilik, geleceğin başına gelenek yularını geçirmiştir. Geleneğe yapılacak en büyük ikram, vahyin aydınlığında/kılavuzluğunda onu ayıklamak, ataların ocağındaki külü atıp varsa közü almak ve onu bir meşaleye dönüştürerek geleceğe taşımaktır. Kısaca Müslümanlar bugün, vurgulamaya çalıştığımız iki taklit arasında gidip gelmenin, bir anlamda maymunlaşmanın trajedik faturasını ödemektedirler.

Son söz: Eğer “mesh” hadisesi yâni “maymuna dönüştürme” Kur’ân’da yer almışsa ve bundan da bizim ders çıkarmamız, ibret almamız istenmişse, anlaşılıyor ki; bu tehlike kıyâmet gününe kadar ilâhi vahyin şimdiki muhatabı olan bizleri yakından ilgilendirmektedir. Allah’ın irâdesini hile yoluyla çarpıtmaya ve âyetleri bükerek dini yozlaştırmaya çalışanlar, fiziken olmasa da ahlâken maymunlaşmış ve Allah’ın onlara verdiği izzet ve şerefi hile ve taklitle hayvanlık derekesine indirmişlerdir. Saygın ve erdemli insânlık yolunu seçmek yerine, kendilerini maymunlar gibi aşağılık ve gülünç duruma düşürecek, maskara yapacak davranışları seçmiş ve bunda ısrar etmiş bulunanlara artık söylenecek tek söz “Madem böyle olmak istiyorsunuz o halde böyle olun ve böyle kalın!” olmalıdır. Ya da: “Siz ey [geçmişte] kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar! [Şimdi,] sahip olduğunuz [hakikati] tasdik edici olarak indirdiğimiz vahye inanın ki ümitlerinizi boşa çıkarmayalım ve onları sona erdirmeyelim, tıpkı Sebt’i ihlâl eden o toplumu lânetlediğimiz gibi; zira Allah’ın irâde ettiği şey mutlaka icra edilir.[7]

NECMETTİN ŞAHİNLER

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA  ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Noktalı ile biten Mesh kelimesi.

[2] Bakara/65-66  “Ve lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiîn(hasiîne).Fe cealnâhâ nekâlen li mâ beyne yedeyhâ ve mâ halfehâ ve mev’ızaten lil muttakîn(muttakîne).”

[3] Araf/163-166  “Ves’elhum anil karyetilletî kânet hâdıratel bahri iz ya’dûne fîs sebti iz te’tîhim hîtânuhum yevme sebtihim şurre’an ve yevme lâ yesbitune lâ te’tîhim, kezâlike neblûhum bi mâ kânû yefsukûn(yefsukûne).Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne kavmenillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ(şedîden), kâlû ma’zireten ilâ rabbikum ve leallehum yettekûn(yettekûne).Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî enceynellezîne yenhevne anis sûi ve ahaznellezîne zalemû bi azâbin beîsin bi mâ kânû yefsukûn(yefsukûne).Fe lemmâ atev an mâ nuhû anhu kulnâ lehum kûnû kıredeten hâsiîn(hâsiîne).”

[4] Bakara/ 170  “Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

[5] Nisâ/139 “Ellezîne yettehızûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne), e yebtegûne indehumul izzete fe innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan).

[6] Bakara/170  “Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

[7] Nisâ/47  “Yâ eyyuhellezîne ûtûl kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbes sebt(sebti) ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.