Dicle: Medeniyetleri Doğuran Nehir – 3
Musul’da, devrilen 12. yüzyıldan kalma Büyük el-Nuri Camisi, Unesco ve BAE’nin büyük bağışlarıyla yeniden inşa ediliyor. Topluluğun öncülük ettiği kültürel canlanma da bir o kadar çarpıcı. El-Nuri’nin karşısında ise “evimiz” anlamına gelen Beytuna yer alıyor. Burada genç Musullu sanatçılar, eski bir Osmanlı evini yenileyerek çok amaçlı bir müze, kafe ve mekan oluşturdular. Alanın kurucularından Sara Selim el-Debbağ bana “İnsanların burada olanları unutmasını istemiyoruz.” dedi. “Fakat biz istihdam fırsatları oluşturmak ve yetenekleri olan insanları destekleyecek bir yer inşa etmek istiyoruz.”
Dicle, bizi Asur imparatorluğunun ilk başkenti olan ve nehrin üzerinde 4 bin yıllık bir zigguratın göründüğü Asur’a taşıdı. İlerideki çölde, daha sonraki Asur başkenti Nimrud ve 2 bin yıllık kervan şehri Hatra vardı. Üçüne de IŞİD tarafından zarar verildi ancak yerel arkeologlardan oluşan güçlü ekipler, mevcut kaynaklar kısıtlı olmasına rağmen bu yerleri korumak için ellerinden geleni yapıyor.
Savaşları ve düşmanlıkları sıklıkla uluslararası haberlere konu olan bir bölgede, yolculuğumun en kalıcı izlenimlerinden biri saf misafirperverlikti. Ramazan ayında bile çay, kendileri oruç tutan ev sahipleri tarafından hazırlanırdı. Pek çok zavallı keçi, gösterişli ziyafetlerde bizim için pirinç tabağının üstüne çıktı. Kifri köyünün belediye başkanı bize, iki genç çobanın geceleri sadece bir traktör iç lastiği kullanarak, sivilleri Dicle üzerinden IŞİD kontrolündeki bölgeden güvenli bir yere nasıl kaçırdıklarını anlattı. Yakın zamanda yaşanan hiçbir şiddetin bölge sakinlerinin yabancılara yardım etme isteklerini ve cömertlik duygularını paramparça edemeyeceğini keşfettim. Örgülü nehrin şeritleri gibi Dicle de yaşam ve ölüm arasında bir sınır olarak, ama aynı zamanda büyük iyiliklerin de aracı olarak tüm bu hikayelerin içine dokunmuştur.
Irak’taki en küçük ve belki de en eski etnik-dinsel grup olan Sabiiler ile bir Pazar günü geçirdik. Sabiiler, düzenli vaftizlerin manevi beslenmenin kaynağı ve günahları temizlemenin bir yolu olduğuna inanırlar. Vaftizlerin akan suda yapılması gerekiyor ve inancın yayılmasına ilk olanak sağlayan iki nehirden biri olan Dicle, hâlâ toplumun birçok üyesine ev sahipliği yapıyor.
Bir rahibin sekiz kadını teker teker Dicle’ye götürüp yavaşça suya daldırmasını, bunu yaparken tek koruyucusu oldukları eski bir Aramice lehçesi olan Mande dilinde dualar fısıldamasını izledim. Rahibin yardımcısı bana, “Buradaki su, bir sonraki evrendekiyle aynı.” dedi.
Sabiilerin ve pek çok topluluğun bel bağladığı nehir tehlikede. Fakat Hayrulla gibi aktivistlerden Asur’daki arkeologlara ve kültürlerine sahip çıkan Musullu sanatçılara kadar Dicle’nin koruyucularının vazgeçmeye istekli olmadığını ve yeniden inşa etmeye kararlı olduklarını gördüm.
Hayrulla’ya nehrin geleceğini sorduğumda basitçe şunu söyledi: “Iraklıların her zaman umudu olmalı. Bizden önceki kuşaklar ne yaparsa yapsın, biz değiştirebiliriz.”
Yazan: Leon McCarron, Irak merkezli bir yayıncı ve kaşif olup, Kuzey Amerika ve Birleşik Krallık’ta mevcut olan Wounded Tigris (Yaralı Dicle) adlı yeni kitabın yazarıdır.
Çeviren: Zehra Kaya
Kaynak: https://www.bbc.com/travel/article/20230731-the-tigris-the-river-that-birthed-civilisation