Sadık USLU
“Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. “Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. (Bakara Suresi; 31-32.ayetler)
Varlığın anlamını içeren ve birbirleriyle iletişimlerini sağlayan ifadeler, ayeti kerimede belirtildiği üzere, en saf haliyle insanlığa lütfedildi. İnsanların, birbirleriyle iletişim ve etkileşimini sağlayan bu ortak farkındalık bütününe “insanın dünya gündemi” diyoruz. Buna bir diğer ifadeyle “medya”da denilebilir.
Günümüze gelinceye değin anlamın nakledildiği öz ifadeler, türlü değişimlere uğramış ve zamansal/mekansal kavrayıcılığı azalmıştır. Değişim kültürü silsilesiyle türeyen yeni anlamlar, ortak farkındalık bütünü olan medyanın, ilk bağlamından kopmasına sebebiyet vermiştir. Her değişim sonrası tüketilen bir önceki anlam, medya çatısı altında yeni anlamları varlığa yükleme cüretine girmiş ve Allah’ın rızasına muhalif role bürünmüştür. Benzer nedenlerle; yeme, içme, giyinme, barınma gibi medya da tüketilir hale gelmiştir.
Medya; tarihin, kırk gün kırk gece düğünlerinden, yakın geçmişin hatıra defterlerine, bugünün ise tivitır, feysbuk ve instagram düzlemine kadar enleri hedeflemiştir. Pek tabi, başta televizyonlar ve gazeteler olmak üzere; en iyi, en kuvvetli, en farklı, en özel olanı yücelterek varlığını güçlendirmiş, sürekliliğini ise; eski anlamını unutturarak, yeni anlamlarla var olmaya bağlamıştır.
Varlıkları ve olayları anlamlandırmada, insanlığın ilk yılları ile günümüz arasındaki farklılık, ihtiyaçların karşılanma biçimi dikkate alındığında; bariz bir şekilde göze çarpıyor. İnsanın yemek (beslenme, gıda) ihtiyacını karşılayabilmesi; tarlanın ekilip biçilmesi, mahsulün değirmende öğütülmesi, suyun taşınması, odunun kesilmesi, ateşin yakılması gibi daha bir çok faktörün varlığı, o günün, “aş” kavramını ve kavramın anlamsal kapsayıcılığını özetlemektedir. Aş kelimesinin gerek zaman gerekse mekansal kavrayıcılığı, onlarca hektar alan ve bu alan üzerindeki tasarrufu teşkil etmektedir. Bununla beraber insan kaynağı ve enerji mukayesesi de hatırı sayılır ölçüdedir. Bugünün değer ölçülerinde ise örneğimize konu olan “aş” kavramının karşılığını en fazla 200 metrekare bir süpermarkette paketlenmiş ürünler olarak hayal edebiliyoruz. Tahayyüldeki bu anlam daralması, mekânda bir telefon ekranı boyutuna kadar düşmüştür. Kutsiyetiyle birlikte insana özel kılınan mana, zaman içerisinde erezyona uğruyor. Herhangi bir hak ediş şartı olmaksızın da servis ediliyor. Hak ediş şartı sadece o ürünün fiyat etiketinin karşılığının, alıcısında olup olmamasına bağlanmıştır. Bu da; “hak ediş”in bugünkü kavramsal sınırı olarak belleğimize yerleşmiştir.
Bu örneğin toplumsal hayata projeksiyonu, bir çok sorunu da yanında getirmiştir. Kavramların kapsayıcı sınırlarının daralması, toplumlara, aynı yönde bir ekoloji sunmaktadır. İnsanlık, verimli arazileri terk ederek; verimsiz beton yığınları içerisinde herhangi bir üretim faaliyetinde bulunmadan, çalışıp bir şeyler ürettiğine inanmış/inandırılmıştır.
Kavramları, zaman ve mekan etkileşimine bağımlı şekilde, eski anlamlarının unutulması ve yeni anlamların yüklenmesi şeklinde dönüştürüyoruz. Eski anlamı tüketme ve yeni daraltılmış ya da bozulmuş anlamı yükleme döngüsü, medya faaliyetlerimiz üzerinden gerçekleşmektedir. İlk insandan bu güne; mesaj, mesajın mecrası ve medya üzerinden gerçekleşen bu faaliyetlere, “dönüşüm” diyoruz.