(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. (Maide Suresi; 27. Ayet)
Ayette; Allah (cc)’a adadığımız kurbanların, en temizinden, en iyisinden ve en güzelinden olması gerektiğinin önemine vurgu yapılıyor.
Bu ayırdın hikmetinden istifade edebilmek için azami gayret ve özen gösterilmelidir. Allah (cc), mesajının bağlayıcılığına, yarattığı varlıkların özü ve anlamının korunmasına, mesajın heba/telef edilmemesine dikkat çekmektedir. Kurban, böyle bir hassasiyet içerir. Kurban ibadeti gibi halisane yapılan diğer tüm eylemler de ayni düstur üzeredir. Anlamın özünün korunması; mesajın kusursuz algılanmasına ve aynı derecede nakledilmesine bağlıdır.
Rabbimizin, insana özel kıldığı tüm nimetler, benzer aşırılıklar nedeniyle özünden uzaklaştırılıyor. Sürekli, fahiş yönde manüpile edilen bu eğilim, varlığın “olması gerektiği gibi var olması” vasatını zorlayarak, mesajı özünden alıkoyuyor, anlamını eğip büküyor.
Yaşam tarzlarımızın oluşmasında belirleyici olan toplumsal etkileşim ve farkındalık hallerimiz, birbiriyle sürekli çatışıyor. Üretim biçimlerimizde bu karmaşaya sıkça rastlıyoruz. Bu gafleti çeşitli iktisadi ve ekonomik yaklaşımlarla açıklama, mantığa uydurma çabası beyhude ve gereksizdir. İçsel medya deklarasyonlarımız dışımıza yalancı bir eğilimi, nihaytinde yalan bir ekonomiyi yansıtıyor. Metal görünümlü yedek parçalar, plastik bitkiler, genetiğiyle oynanmış organizmalar, gıda boyaları ile renklendirilmiş yiyecek ve içecekler estetik, gayet olağan, çok hoş ve en güzel olarak kabul görüyor. Gerekliliğin, reklamasyonun bu yönde olduğunu gerçekliğiyle yaşıyoruz. Tüm “en”ler yön değiştiriyor. Dolayısıyla; yüksek değerlerimiz de aynı minvalde esniyor ve kırılıyor.
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir. (Ali İmran Suresi; 92.ayet)
İnsanlık, en iyisini vermekten ziyade, en iyisini almak üzere kurguladığı batıl anlayışı doruğa ulaştırmada canhıraş yarışıyor. Enlere sahip olma güdüsü, etkileşim hızının katlanmasına neden olurken, batılın medya anlayışını da “en” merkeze taşımıştır.
“Kurban” kavramı konunun özünü net bir şekilde ortaya koyduğundan, anlaşılmak için, bize özel bir imkan sunuyor. Gerek alış veriş, gerekse adanan ibadetin kıblesi/yönü bakımından günümüz enlerine aykırı bir duruşu abideleştiriyor, devleştiriyor. Kavramın (kurban) maddi bir varlık oluşu, onu mecralaştırdığından, hakim medium’un ana akım mecralarının hedefinde muhalif, çatışmacı bir zemin oluşturuyor.
Günümüz medyasının, diğer tüm ibadetlerden ziyade, kurban ibadetini olumsuzlamasının temelinde de bu çakışma/çatışma hali vardır. Kadim dönemlerden, dijitale yönelim sürecinin devamına doğru bu çizgi daha da keskinleşecek görünüyor.
Velhasıl; maddi manevi çoğu kazanımlarımızdan hakkaniyet ölçüsünde, yeterince infak edebildik mi; bilemiyorum. Fakat; İnsanoğlu en değerli, en güzel ve en insani olan yanlarını medyaya kurban vermeye devam ediyor.
Sadık USLU