Bundan tam yirmi yıl önce, 03. 03. 2002 tarihinde o zamanki adıyla Vakit gazetemizde “Melek Yüreklerin ‘Satyagraha’sı Baharı Muştuluyor” başlıklı bir yazı kaleme almış ve 28 Şubatçı baskıların ve başörtüsü yasağının devam ettiği o günlerde kızlarımızın tesettür direnişlerini yürekten teşvik etmiştim:
“Siz melek yüreklerinizin sesini dinliyor ve doğru olanı yapıyorsunuz, çocuklarım. Yalnız Allah’a kul olma bilinciyle onurlu başlarınızı taçlandırdığınız ve sizi özgürlüğün zirvesine taşıyan başörtünüze sahip çıkmakta ısrar ve sebat ederek inançlı ve inatçı sabrın en güzel örneğini veriyorsunuz.
Yasakları ısıtıp ısıtıp ortamı germeyi, kendi insanıyla uğraşmayı marifet sananlar ise yanlış yapıyorlar; çözümsüzlüklerini, tıkanmışlıklarını, kirliliklerini sizin örtülerinizle kapatma kolaycılığına başvuruyorlar. Ülkeyi batma noktasına getiren mahût sürecin tam da beşinci yılında; Şubat’ın 28’inde yasakçı uygulamayı yeniden hortlatarak isbat-ı vücud etmeye çalışıyorlar.
Siz, kara kalplilerin üzerinize saldığı zavallı robotların, robokopların ürkünç manzaralarına aldırmadan “uysal güc”ünüzle dualar mırıldanıyor; mağduriyetinize seyirci kalan katı kalplilere, taş kalplilere aydınlık gönüllerinizde filizlenen güller, karanfiller sunuyorsunuz. Onlarsa sizin gözyaşlarınızdan adeta zevk alan tavırlarıyla “sert zayıflık”larını sergiliyorlar. Bildikleri tek yönteme; yasakçı zorbalığa sarılıyorlar, şuursuzca… Şiddetli kar ve kışın hemen ardından gelmekte istical eden baharla birlikte tomurcuklanan papatyaları, rengarenk çiçekleri, patlamak için sabırsızlanan yaprakları bile kıskananlar, kırıp dökmek, meyvesiz bırakmak istiyorlar cennet bahçelerimizi.
Ama beyhûde bir çaba onlarınki… Irmağı tersine akıtmaya, yağmuru göğe doğru yağdırmaya çalışmak gibi nafile bir uğraş. Oysa sünnetullah hükmünü icra edecek; hem de hiç şaşmamacasına…
Siz ise sünnetullah’a râm olan bahar çiçekleri gibi Rabbinizin emrine teslimiyette tereddüt göstermeden rengarenk örtülerinizi takınıyorsunuz; şeytana ve şeytani odaklara başkaldırarak…
“Başkaldırısız bir hayat, ilkbaharsız mevsimler gibidir.” der Halil Cibran. “Haksızlığa başkaldırı kurak ve çorak bir çöldeki bahar gibidir. Hayat, başkaldırı ve hak… ayrılık ve çarpıtma kabul etmeyen bir tek cevherin üç esasıdır.” diye de ekler.
Eğer haklı iseniz ve haklarınıza sahip çıkmak için direniyorsanız; mağdûr da edilseniz, mahkûm da edilseniz, son tahlilde kazançlı çıkan siz olursunuz. Haksız ve mantıksız bir uygulamayı akılsızca sürdürmeye çabalayanlar ise, ülkelerini kurak ve çorak bir çöle çevirirler; ne bu dünyada rahat edebilirler ne de lânetle anılmaktan kurtulabilirler.
Gandhi gibi, çileli ve sabr u sebat dolu, şiddet içermeyen, mağdûriyet ve mazlûmiyete katlanmayı göze alan uzun soluklu bir hak ve özgürlük mücadelesine; ‘satyagraha’ya talipseniz, nihai zafer sizin olacaktır. (Gandhi’nin Hindistan’da başlattığı sivil itaatsizliğe verdiği “satyagraha” ismi; Hintçe ‘hakikat’ anlamına gelen “sat” ve ‘sebat’ demek olan “agraha” kelimelerinin birleşmesinden meydana geliyor.) “Kazanmamız belki yıllar sürecek, fakat yine de yılmayacağız.” diyordu Gandhi…
Mücadeleniz uzun, çileli, yorucu ve zahmetli olacak…
Emin olunuz ki, siz halîm ve reşîd resuller gibi onurlu ve kararlı duruşunuzu sürdürdüğünüz sürece mağduriyetinizin için için kanattığı vicdanlar kıpırdayacak, taş kalpler yumuşayacaktır. Sabredin! “Allah’ın yardımı yakındır!” buyuruyor, Yüce Rabbimiz (Bakara, 2/214).
Allah’ın yardımı ise, “Rabbim Allah’tır” deyip mümince bir hayatı inşa etme çabanızdan dolayı başınıza gelenlere sabrederek kararlı bir direniş sürecine girdiğiniz ve “Allah’ın yardımı ne zaman?” (Bakara, 2/214) deme noktasına geldiğiniz zaman tecelli eder.”
Evet, bundan tam yirmi beş yıl önce 28 Şubat 1997’de “post-modern darbecilerin” başlattığı yasakları bugün tekrar hortlatarak ‘ülkelerini kurak ve çorak bir çöle çevirmek’ isteyenlerin seslerini yükselttikleri bir süreçte Gandi’nin “satyagraha” (hakikatte sebat) ismini verdiği Hak yoldaki uzun soluklu direnişimizi o yılların zulüm ve mağduriyetlerini yaşayanların öncülüğünde yeniden diriltmeli değil miyiz? Hem de Gandi’nin Hindistan’ında başörtülü olduğu için okula girmesi engellenmek istenen Bibi Muskan’ın, gözü dönmüş yasakçı kalabalığa karşı tekbir getirip tek başına meydan okuyarak bayraklaştığı bir zamanda…
ABDULLAH YILDIZ