Geçen haftaki “Aileyi Yaşat ki Millet Yaşasın” başlıklı yazımızda, aile ve toplum huzurunun ancak Allah’ın Vedûd ismiyle aynı kökten gelen saf bir sevgi bağı (meveddet) ve Allah’ın Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla aynı kökten gelen merhamet ile sağlanabileceğini yazmıştık. Bir süredir Erol Göka üstadın da “merhamet” üzerine çok önemli yazılarını zevkle okuyoruz. “Merhamet, anne rahminde başlıyor” vurgusu harika. Bugün, Rahmân sıfatını sadece zatına has kılıp Rahîm sıfatını ise ana-rahminden başlayarak kalp sahibi insana da lûtfeden Yüce Rabbimizin merhamet nimetini konuşacağız, inşaallah.
‘Acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek’ anlamındaki merhametin gerçek sahibi elbette mutlak anlamda Rahmân ve Rahîm yüce Rabbimizdir. O’nun “âlemlere rahmet olarak gönderdiği” (Enbiya, 21/107) Efendimiz (s.a) ise, Allah’ın, insanlar arasında Raûf ve Rahîm sıfatlarının ikisini birden kendisine lâyık gördüğü zirve şahsiyettir: “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur (raûf, rahîmdir).” (Tevbe 9/128) Kur’ân-ı Kerim, Ümmet-i Muhammed’i de, “Onlar, hakikat inkârcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, ama birbirlerine karşı merhametlidirler” (Fetih 49/29) diye tanımlamış, Beled suresinde (90/17-18) ise, merhametli olmaya ilave olarak, “sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin ebedi ahiret mutluluğuna ereceklerini” müjdelemiştir.
Merhamet örneği olan Peygamberimiz (s.a) insanlara hep merhameti öğütlemiştir: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez” (Buhari, Tevhid 2). “Allah ancak merhametli kullarına rahmet eder.” (Müslim, Cenâiz 11; Buharî, Merdâ 9).
Kutlu Peygamberimiz (s.a), varlıkların ilâhî merhametten aldıkları payı, şöyle bir temsille anlatmıştır:
“Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi katında tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at/hayvan, yavrusuna basmamak için ayağını kaldırır.” (Buhârî, Edeb 19) Bazı hadislerde ‘Allah’ın, yüz rahmetinin doksan dokuzunu kıyamet günü için ayırdığı, yeryüzüne indirdiği bir rahmetle insanlar, cinler, hayvanlar ve böceklerin birbirlerine merhamet ettiği, bu rahmetle annelerin yavrularına şefkat ettiği, vahşî hayvanların ve kuşların da birbirlerine acıdıkları’ anlatılır. (Müslim, Tevbe 19-21)
İlahî merhameti ana şefkati ile simgeleyen bu temsiller bana bir belgeseli hatırlattı. Belki sizler de görmüş olabilirsiniz: bir gölden su içmekte olan bir yavru ceylanın üzerine kalabalık bir timsah sürüsü yaklaşıyor… Durumu fark eden anne ceylan hızla suya dalıyor ve timsahlara doğru ilerliyor. Timsahlar anne ceylanı parçalayıp yemekle meşgul olurken, yavru ceylan kaçıp kurtuluyor.
Evet, tüm varlıklar âleminde anneler fıtrî bir sâikle yavrularını her türlü tehlikeye karşı cansiperane koruyorlar. İnsan türü içinde de evlatlarına şefkat ve merhamet göstermede anneler rakipsizdirler. Hatta şefkat, merhamet, özveri gibi erdemler anneler ile âdeta özdeş hale gelmişlerdir. Nice annenin ya yangına dalarak, ya kurşunlara bedenini siper ederek… evladını kurtardığına tanık olmadık mı?
İşte merhamet timsali olan annelerimiz, şimdi Türkiye’nin neredeyse kırk senedir devam eden “terör” sorununu, “ana yürekleri” ile evlatlarına sahip çıkmak suretiyle çözmeye karar vermiş bulunuyorlar. Sayıları kırka varan “Diyarbakır Anneleri”, ülkenin geleceğine damgasını basacak bir kutlu eylem için şefkat ve merhamet yüklü “yüreklerini” ortaya koydular. Her türlü siyaset hesaplarının üstünde tutulması gereken ve toplumun bütün kesimlerince sahiplenilip desteklenmesi gereken yiğit “Diyarbakır Anneleri”, bu muhteşem eylemleri ile âdeta tarih yazıyorlar.
Yaklaşık kırk yılda on binlerce insanımızın kanına giren terörün ağababaları ve onların oyuncağı olan terör örgütü, bu “cesur yürekli” annelerin “merhamet isyanı” karşısında apışıp kalmış durumdalar. “Diyarbakır Anneleri”, Hacire anneden başlayarak, çocuklarını teröre kurban etmek üzere dağa kaldıranların adresini keskin anne ferasetlerini kullanarak isabetle teşhis ve tespit edip kapılarına çöktüler. Bu hasbî eylem, sağa-sola çekilmesine ve sulandırılıp-bulandırılmasına fırsat verilmeden sonuna kadar, netice alıncaya kadar, terör bitinceye kadar desteklenmelidir.
İnancımız o ki, şefkatleri, merhametleri ve eşsiz fedakârlıkları ile aileyi yaşatan analar, evlatlarına sahip çıkarak da milleti-ülkeyi-devleti yaşatacaklardır.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi