Öncelikle Müslüman zihninde bazı genel kaideler yerli yerine oturmalıdır. Ki genel kaideler zaman ve mekân, şahıs ve iktidar varlıklarının üstündedir. Zaman ve mekân, şahıslar ve iktidarlar değişse de değişmeyecek kaidelerdir.
Yakup Döğer
Musab Seyithan’a reddiye! (Yazısına ulaşmak için tıklayınız)
Öncelikle Müslüman zihninde bazı genel kaideler yerli yerine oturmalıdır. Ki genel kaideler zaman ve mekân, şahıs ve iktidar varlıklarının üstündedir. Zaman ve mekân, şahıslar ve iktidarlar değişse de değişmeyecek kaidelerdir.
Bugün ne yazık ki Müslüman zihinlerde şahıs ve devlet kutsayıcılığı, ‘bizden’ gördüklerinin yaptıklarına verdikleri tepki ile ‘bizden’ görmediklerinin yaptıklarına karşı verdikleri tepkiler yerli yerine oturmuş değildir. Musab Seyyithan makalesinde, bir camide itikafa giren Müslümanları provokatör olarak değerlendirmekte, yapmak istedikleri ibadeti ise bu eylemin bahanesi olarak görmektedir. Bu bakış açısı ne yazık ki çok büyük sıkıntılar ve problemler taşımaktadır.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim. Benim provokatör olmakla suçlanan cemaatle uzaktan yakından bir ilgim ve alakam yoktur. Birçok meselede kendilerini tasvip etmediğim gibi, yadırgadığım, eleştirdiğim, asla onaylamadığım düşünceleri vardır.
Musab kardeşimiz İslami değerlerin amaç olmaktan çıkıp, araca dönüşmesinin, istismar edilmesinin çok çirkin bir iş olduğunu ifade ediyor. Kendi ihtirasları için çirkinlikten öte iğrenç olduğunu söylüyor. El Hak doğrudur. Lakin dini öncelikle ve en çok ve dahi en etkili şekilde kendi siyasi emellerine alet eden, istismar eden iktidarda olan siyasiler değil midir? Camiler, mescidler Allah’ın evleri olduğu halde, her birini devlet dairesine çevirerek kamusal alan, resmi kurum haline getiren siyasi iktidar değil midir? Dini kendi bekası için kontrol altına alan, Yüce İslam Dininin bütün kurallarını çiğneyen, lakin halende Müslümanım demekten çekinmeyen kimlerdir?
Bir kişiye olan düşmanlığınız sizi adaletli olmaktan alıkoymasın. Daha da kötüsü ve endişe verici olan yanı, Müslümanlara olan muhalefetiniz, kininiz, sizi demokratik – laik – Kemalist- seküler bir iktidarı savunmaya götürmesin. Unutmayın ki bu memleketi idare edenler kendilerine Müslümanım dese de, memleketi Allah’ın kanunlarını değil, gavurların kanunlarıyla idare ediyorlar. Şimdi siyasi iktidarın başına kendini Müslümanım diye vasıflandıran muhafazakârlar geçtiyse, memlekete İslam egemen olmadı. Bilakis İslam’ın muhafazakâr iktidarlar eliyle daha da itibarını kaybettiğini hepimiz görmekteyiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya’da polis tarafından camiye yapılan baskını İslam düşmanlığı olarak ifade etmiş ve şiddetle kınamıştı hatırlarsanız. Almanya’da camiye yapılan baskın ibadet özgürlüğüne müdahale oluyor da, bizim memlekette, hem da mescitler Allah’ın evi olduğu halde neden ibadet özgürlüğüne engel olarak görülmüyor? Almanya devletinin siyasi, hukuki, iktisadi, içtimai yapısı ile bu memleketin siyasi, hukuki, iktisadi, içtimai yapısı arasında ne fark var? İki devletin de siyasi organizasyonu demokratik laik seküler değil midir? Müslümanları bu devlet kutsayıcılığına götüren sebep nedir?
Müslüman zihninde her şey yerli yerinde olmalıdır. Demokratik – laik – Kemalist – seküler bir devleti savunmak bir tarafa, Allah böyle yapılara meyil dahi etmememizi emrediyor. Unutmayın ki, devlet aklı farklı çalışır. Kendi bekası için kullanabileceği her şeyi, her kesi, her vasıtayı kullanır. Şimdi kullandığı en etkili vasıta ise eski İslamcıların dilinden zamana göre yorumladıkları İslami söylemlerdir.
Dil söylediğinden, kalem yazdığından, kulak duyduğundan, göz gördüğünden, boğaz yediğinden ve kişi sevdiğinden dolayı gün gelecek hesaba çekilecektir. Dinin muhkem kabulleri arasında vela ve bera kavramları önemli yer tutar.
Bu satırlarımı kardeşçe bir emri maruf – nehyi münker olarak görmenizi hassaten istirham ederim. Yazınız kamuya açık bir yazı olduğu için, bende sizi kamuya açık olarak uyarmayı uygun gördüm.