islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4768
EURO
36,3253
ALTIN
2.957,23
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

MESLEKTAŞIM VE ODA ARKADAŞIM “RAŞİT HOCA”

MESLEKTAŞIM VE ODA ARKADAŞIM “RAŞİT HOCA”
28 Kasım 2022 11:00
A+
A-

Yapmakta olduğum bir kitap çalışması dolayısıyla Abdülkays Elçileri ile ilgili hadis-i şerifleri mütalaa ederken aldım vefat haberini Raşit Hoca’nın. Hicri 8. Yılda Bahreyn taraflarından Müslüman olup İslâm hakkında bilgi almak ve o bilgiyi hem yaşayıp hem de çevrelerindeki insanlara ulaştırmak maksadıyla kendi istekleriyle Medine’ye gelen bu heyet içinde, bu yolculuktan sonra Eşeccü Abdilkays diye ünlenecek asıl adı el-Münzir olan sahâbî de vardı. Heyettekiler Medine’ye ulaşınca doğruca Hz. Peygamber’e koştular. Eşecc ise, hayvanların yanında kaldı, eşyalarını derleyip toparladı devesini bağladı. Güzel ve temiz elbiselerini giydi. Daha sonra Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıktı. Efendimiz onu yanına oturttu. Tanışma ve niyet beyanı konuşmalarından sonra Hz. Peygamber bu zâta “Sende Allah’ın sevdiği iki haslet, özellik ve güzellik var: Hilim ve Enât” buyurdu. Hilim, akıl, vakar ve sabır; Enât ise, sükûnet ve teennî ile hareket etmek, acelesizlik, sekinet demekti.
Benim kendisine hitap cümlem olan “Raşit Hoca”nın vefat haberi üzerine, yıllarca oda arkadaşlığı ve mesâi birlikteliği sonucunda hakkında edindiğim intibaya tam denk düşen bu hadis-i şerifi, bir yerde söz düşerse söylemek üzere hemen bir kağıda kaydettim. Bana söz düşmedi ama tabutu başında tezkiye konuşması yapan önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Bey, ilim ilavesiyle aynı hadis-i şerifi hatırlatarak söze başladı. İçimden “Raşit hoca”yı tanıyan kim olsa, hadisten haberi olmasa bile aynı sözleri söyler; ilim, vakar ve teenni kelimeleri ile hocayı anar ve gerçeği dile getirmiş olurdu” diye geçirdim.

On yılı aşkın oda arkadaşlığı süresince bir kez olsun acele edip telaşla koştuğunu, sesini yükseltip bağırdığını, herhangi biri hakkında –başkalarından naklettiği sözler dışında- hakaret anlamına gelecek cümleler kullandığını hatırlamıyorum. İslâm ve ümmet-i Muhammed hakkında fevkalâde duyarlı, bilinçli ve dinamik bir iman hassasiyetine sahip olmasına rağmen tepkilerinde de aynı hassasiyete sahip çıkar, aşırıya kaçacak bir söz söylemez ve tavır göstermezdi. Hep aynı vakar içinde kalırdı. İtiraf etmeliyim ki kendisiyle ayrıştığım belki en belli başlı nokta bu idi.
Yaptığı bir iyilikten ya da farklı halden bahsetmek zorunda kaldığında “söylemesi ayıp” diye söze başlama âdetini, “Raşit Hoca”ya ait bir edep olarak hatırlamaktayım.

Hoca bildiğim kadarıyla aileden zengin biri değildi. Resmi veya özel herhangi bir kurum veya kuruluşa ortaklığı, senedi sepeti de yoktu. Maaşı yegâne gelir kaynağı idi. Fakat çevresindekileri ve tanıdığı servet ü sâman sahiplerini teşvik etmek suretiyle vesile olduğu hayır-hasenât müessese ve teşkilatları açısından fevkalâde zengin biriydi. Bu açıdan mal sahibi birçok zenginden çok çok daha zengindi. Raşit hocaya “yaptırdıklarıyla zengin” demek yerinde bir tespit olur. Yaptıklarının sayım ve dökümünü kirâmen kâtibinin kayıtlarına havale etmek en isabetli yoldur.
İlmî, fikri, idari, ticari ve siyasi çevreler ve faaliyetlerle hep bilgili, bilinçli ve etkili bir hoca ve yönlendirici olarak birlikte olmuş ve fitneyi uyandırmadan hakka ve halka hizmet etme başarısını göstermiştir. Gösterişe ve reklama kesinlikle kaçmadan resmi görevine ek olarak sosyal, bilimsel ve kurumsal faaliyetlerini sürdürmüş ve bu yönüyle akademi dünyasının dışında ve fakat hayatın içinde olmayı başarmıştır.
Öyle sanıyorum ki, 1982 ihtilalinden sonra onu Erzurum’da içeri alıp sorgulayan sonra da İstanbul’a sürgün eden dönemin idarecileri, hocanın İstanbul’da vereceği hizmetleri hayal edebilmiş; “cezalandırma diye uygulamaya konulan işlemlerde büyük ikramların saklı olabileceği” gerçeğini sezebilmiş olsalardı, kesinlikle böyle bir işlemi yapmazlar, hocayı İstanbul’a kendi iradeleriyle göndermezlerdi. Ne demiş koca Erzurumlu; “Hak şerleri hayr eyler, Neylerse güzel eyler.”

“Raşit Hoca”nın İstanbul’daki hayatında gözlemlediğim iki temel tavrı; Peygamberlerin iki ortak sünneti olan “İnananlara kol-kanat germek ve inançlı (muvahhid) nesiller yetiştirmek” eylemine gücü ölçüsünde sahip çıkmak diye tanımlayabilirim. Bunu yaparken de Kitap ve Sünnet’ten başka bir ölçü tanımamak ve ne pahasına olursa olsun din kardeşliğini öncelemeye özen göstermek, onun yakınlarına, meslektaşlarına ve dostlarına örnek gösterilecek karakteristik temel mirasıdır, diye düşünüyorum.

Yetîm-i akrân, yetîm-i ahbâb ve yetîm-i ashâb’tan biri olarak Raşit Hoca’dan şikâyetçi olduğum bir konuyu da zikretmeden geçemeyeceğim. Özellikle Riyazu’s-sâlihin Tercüme Şerhi üzerinde çalışırken bir araya geldiğimiz anlarda cep telefonunun çalmadığı; akıl danışan, medeni, ailevi, ticari, siyasi ve dini bir konuda kendisiyle istişare etmek isteyen bir arayanın olmadığı on dakikalık bir zaman bulamazdık. O günlerde cep telefonu olmayan M. Yaşar Kandemir hoca ve bendeniz çareyi hocaya telefonunu kapattırmakta bulmuştuk.

Taziye maksadıyla arayan bir meslektaş telefonda; “Hocam, öyle insanlar vardır, geriden büyük bilinir. Yakınlaşıp tanıdıkça küçülür. Öyleleri de vardır ki tanıdıkça büyür. Raşit hoca, biz Ankara’da kendisini tanıdıkça gözümüzde büyüdü” dedi. Ben de kendisine “Raşit Hoca’nın soyadı Küçük’tü” dedim, Meslektaşım cümleyi, “Evet, soyadı küçük, kendi büyük hocaydı” diye tamamladı.

Benim de artık söyleyecek bir şeyim kalmadı. Raşit Hoca, Allah sana gani gani rahmet eylesin. Bizleri cennetü’l-firdevs’inde buluştursun.

İsmail Lütfi Çakan

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.