“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi..?” diye sorulur ya hep.
Sanki; okumaya ikame edilebilecek başka bir seçenek var gibi.
Gezmekse; gördüğün, duyduğun ve etkileşimde olduğun olayları okumadıktan/okuyamadıktan sonra neye yarar? Bir de; sayfalarda gezdirmek vardır gözleri, yormak. İnternetle hayatımıza giren, son yılların moda tabiri, “sörf yapmak” fiilinin ata sporu… Fazlaca ısrarı; Hoca Nasrettin fıkralarında, sayfalar arası üzüm tanesi aramakla geçen bir ömre benzer.
Uzun lafın kısası; “bilmek” yalın gezmelerin haddi değildir. Çünkü; bilmek, idrak etmenin, idrak ise okumanın tezahürüdür. Gezmek; eğer kişinin okuma becerisi varsa bir anlam ifade eder. Anlamın, idrakin önünü kesen, üzerini örten gezmelerse; züppeliktir, hovardalıktır.
Bu yazımda; gezdiği, gördüğü, yaşadığıyla birlikte, gerek yerel; gerekse küresel anlamda olayların gidişatını okuyan ve okutan bir isimden bahsedip, O’nun dikkat çektiği bir konuya değineceğim…
Okumayı, Rabb’inin rızası gereği öncelemiş, okutmayı meslek edinmiş; çokça gezen, gezdiğini okumayı ve okuduğunu anlatmayı düstur edinmiş, ülkenin önemli isimlerinden biridir Prof. Dr. Mete Gündoğan. Dahası; siyasetçi yanını siyasete alet etmeyen bir siyasetçi…
Gündoğan Hoca; Yeni dönemde nelerle, hangi tehlikelerle iç içe olduğumuza dair ekonomik, sosyal ve politik bir çok konuya değiniyor. Gerek sosyal medya üzerinden, gerekse TV programları ve konferanslarıyla sürekli uyarıyor/uyandırıyor. Son günlerde ise; henüz kurulmakta olan kabineye yol gösteriyor. İlk iş olarak; müteahhitlerin elinde kalan, satılmayan konut stoklarının inşaat sektörünü ve ülke ekonomisini çökertebileceği konusuna dikkat çekiyor. Özellikle; inşaat sektörünün içinde bulunduğu bu durumdan kurtulması için müteahhitlerin baskılamalarının etkisiyle, yüksek faizle borç alınmasının ağır sonuçlar doğuracağından endişe duyduğunu dile getiriyor. “SAKIN..! Sakın faizle borç almayın!” diyor…
Hali hazırda satılmayı bekleyen 2 milyon 130 bin konut stokundan bahsediyor. Ancak; gerek finansal gerekse mali anlamda sorumluluk üslenmiş hiç bir şahıs; ya da herhangi bir kurumun sorumlusu açıklama yapmıyor/yapamıyor. Maalesef; çözüm odaklı bir girişim emaresi de yok. Çözüm bulunamıyor, bulamıyorlar.
Öyle bir debdebe ki; hala ekonomi ve maliyenin başına kim gelsin, kim gitsin hesaplarına boğulmak isteniyor gündem.
Gündoğan’ Hoca’nın Twitter hesabından yayınladığı paylaşım şöyle:
“HT Business’de 2,130,000 yeni konut stokundan bahsediliyor.
Bunun birim ortalama değeri 100,000$ olsa 213,000,000,000$’lık bir ölü yatırım talep bekliyor demektir.İşte size yanlış ekonomipoliğin bir sonucu! 213 milyar$ %20 ile transfer edilse 42.6 milyar dolar faiz demektir!!!”
Pekâlâ, bu ne demektir? Şüphesiz, 42.6 Milyar Dolar faiz ödeme düşüncesi başlı başına bir fecaat. Hele bunu uygulayacak olan ekonomi kurmayları, değil iktisat ve ekonomiyi okumak, kitabını dahi yazmış olabilirler. Belki; çokça da gezmişlerdir.
Gündoğan Hoca’nın uyarıları üzerine; herhangi bir borçlanmaya gidilmezse; sistemin sürükleyeceği kısır döngünün etkisinden çıkılması için milli ve özgün projelerin uygulanmasının önü açılacaktır.Aksi taktirde; bu derece borcun milletin sırtına yüklenmesi, sektörü kurtarayım derken, milleti daha da sefil bir hale sürükleyecektir. Bunun vebali çok ağırdır ve o vebalin altında kalınır.
O halde konuyu basitçe çözümlemeye çalışalım:
213 Milyar Dolarlık satılmayı bekleyen bu kadar konut ne olacak?
213 Milyar Dolar demek, (213 x 4.70 TL”den yaklaşık 1 Trilyon TL yapıyor. Yani inşaat sektöründe satılmayı bekleyen 1 Trilyon TL tutarında bir konut stoku var. Üstelik ekonomik ömrü de her yıl %2 amortismana tabi olduğu halde. Anlayacağınız bu kadar konutun satılmadan stokta beklemesi bir dert, satılması ayrı bir dert.
Ayrıca; mevcut para-kredi sisteminin kurgusu gereği, inşaat piyasasının hareketlenmesi de mümkün görünmüyor. Zira; piyasada bulunan likit para miktarı sadece 149 Milyar TL’dir. Bu para Kısmı Rezerv Sistemi (KRS) marifetiyle mevduatları 1 Trilyon 946 Milyar TL’ye kadar çıkarmıştır. Bu, sadece kaydı olarak var gibi görünen bir paradır. Gerçekte yoktur. Fiziki olarak bu paranın hareket ettirilmesi zaten mümkün değildir. Çünkü; bu paranın kaydı olarak var gibi gösterilmesine sebep olan şey kredilerdir. Bu krediler, mevcut mevduatları bloke eder haldedir. Yani; bankalar, kredilere bağlı üretilmiş suni mevduatları, bu şekilde kilitli halde tutmuş oluyor. Suni diyorum. Çünkü; teorik olarak krediye dayalı oluşturulmuş bir paradır ve bu paraların kredi kayıtlarından bağımsız olması mümkün değildir. Mevduatlar, kredilerin gölgesi gibidir. Gerçek anlamda Merkez Bankası’nca basılmış banknotlar değildir. Nitekim; uygulama da bunu doğruluyor. Bu şartlar fiziki parayi kısıt tuttuğundan görsel olarak enflasyona neden olmazken; kaydı olarak enflasyona artı yönlü etki ediyor. Bahsedilen parasal enflasyon da budur. Aslı astarı yoktur.
Zaten fiziki olarak bu miktarın, bankalarca mevduat sahiplerine ödenebilmesi, matematiksel olarak da mümkün değildir. Dolayısıyla mevcut durumda inşaat sektörü tıkanmıştır. Hızla konut satışlarına geçilmesi zorlanacak, siyasilere baskılar yapılacaktır. Sektörün canlanması bahanesiyle, milletin canına ot tıkayacak olan yüksek faizle (%20 gibi) dış borçlanmaya gitme tehlikesi, kabinenin kapısında nöbet tutuyor.
…
Gündoğan Hoca, yıllardır okuyor, anlatıyor ve yazıyor; da…
Birileri hala nerelerde geziyor?
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi