Osmanlıdan Günümüze
Babadan oğula intikal sisteminin egemen olduğu bir toplumda/ülkede İslâm ne derece bir hayat düzeni olarak uygulanabilir? Padişahın şahsının kutsal ve sorumsuz olduğu (1876 T. Esasiye Kanunu Madde 3: Osmanlı padişahı yaptığı hareketlerden gayr-ı mes’ûldur) anlayışını içeren Padişahlık sistemi yanı sıra Faiz oranlarının Şeyhü’l-İslâm fetvasıyla yüzde 12 ve hatta 20’lere kadar geçerli kılınabildiği Osmanlı’da İslâm’ın ne derece etkili olduğu konusu ciddi ciddi incelenmesi gereken bir konudur.
Maksadımız Osmanlının güzelliklerini inkâr değil.
Halen yürürlükte olan Anayasa’da mesela eğitimde, ekonomide, ceza ve miras sisteminde İslâmi model arayışları anayasal suçtur. (Madde 24: Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma…)
Bu hukuksuzluk ve İslâm karşıtlığına bırakınız İslâm adına karşı çıkmayı, Evrensel Hukuk veya Demokrasi adına itiraz eden de yoktur. Oysaki İslâm böylesi bir modern şirk dayatmasına karşıdır.
İslâm’ın kendi öz evlatlarının iktidarında bile garipliğini yaşamasına yüreğimiz nasıl sızlamasın?
Diyanet ve Üniversite Düzenimiz de Seküler Anayasal Kurumlardır.
Birçok yazımızda Diyanet’in ve İlahiyat’ın temsil ettiği İslâm’ın Kur’ân ve Nebevî Sünnet merkezli olmadığına dikkatleri çektik. Bunun içindir ki Diyanetin toplumsal bir ağırlığı ve dinen meşruiyeti olmadığına değindik. İlahiyat fakültelerinde de Allah’ın dini İslâm öğretilmemektedir. Bu fakültelerimizde dört yıllık eğitim sürecinde Kur’ân-ı Kerîm’in baştan sona bir meali dahi okutul(a)mamaktadır. Ama şikâyet edilen Kur’ânî değil Felsefî yoksulluktur. Akademik ünvanlı hocalarının büyük bir kısmının bilgi daha da önemlisi bilinç düzeyi de yetersizdir.
Yetersizlik sebebiyledir ki İlahiyat fakültelerinin, ülkemizin toplumsal sorunlarından her hangi birine İslâm’dan ilham alarak ışık tuttuğu görülmemiştir. Görülecek de değildir. Bunun için de halkımızın güvenini kazanamamıştır.
Doğruyu Söyleyip 9 Köyden Kovulmak Bize Düştü
İlahiyat Fakülteleri Yüksek İslâm Enstitülerinin devamıdır. Ben İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne birincilikle girdim ve 1973’de birincilikle mezun oldum. Kamuca bilinen mezunlarından biri de bendeniz olsam gerek. Daha açık bir anlatımla içerden bir kişi olarak ifade ediyorum: Yaşadığımız dönemin İlahiyatlarından –istisnalar bir tarafa-İslâm’ı bilen ve yaşayan adam çıkmaz. Mezunlarının öğretmenliğinden beklenen faydalar da sağlanamaz, üstelik zararları da önlenemez. Bunun içindir ki sitemizde bir yazar hocamızın İlahiyatlar Kapatılmalı ve İslam Üniversiteleri açılmalıdır şeklindeki iki yazısını yayınlamakta sakınca görmedik.
İzmir İlahiyat Dekanının Gerçek Dışı Beyanı
Bütün bunları niçin yeniden gündeme taşıdık diye sorarsınız, İzmir İlahiyatın mezuniyet töreni ile ilgili görüntüler derim.
Görüntüleri videodan izleyeceğiniz için yalnızca Dekan Rıza Savaş’ın yayınlana konuşmasına değineceğim. Dekanımız şöyle der:
“Biz İlahiyat Fakülteleri olarak şunu her zaman her yerde savunuyoruz; gelenekle modern bakışı birleştiren ve ondan yeni bir İslâm anlayışı, doğru bir İslâm yorumu çıkaran kurumlarız. ”
Bu ifadeler hılaf-ı hakikat’tir, şecaat/yiğitlik arzederken sirkatin/hırsızlığın söylemektir. Sormak lazım.
İlahiyatlar geleneksel anlayışla modern anlayışı birleştirerek yeni bir ekonomik düzen mi oluşturdu? Yoksa seküler bataklık içinde giderek batmakta olan eğitim sistemimize alternatif yepyeni İslâmî bir model mi geliştirdi?
Yapabildiklerinin mezuniyet videosunda izlediğimiz şarlatanlıklar olduğu apaçıktır.
Medreseleri Olan Cemaatler ve Tarikatler
Bu yazımızdan hareketle medreseleri olan tarikatler ve cemaatler kendilerine paye çıkarmasınlar. Onlar da İlahiyatlarımız gibi yarı ölü ve de amaçsızdır.
Diğer İlahiyatlar farklıdır sanmayın. Onlar belki iç dünyalarını açığa vurmada İzmir İlahiyat kadar yürekli değildirler.
Önemli Not. İlahiyatlarımızın hal-i pürmelali ortada iken Ziya Şelçuk’a teslim edilen Milli Eğitimimizden ne hayır bekleyebiliriz?
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi