Ortaokul servisimizde bizi her gün en az 15 dakika bekleten bir kız vardı. Adı Mihriban. Mihriban bir aile apartmanında babaannesinin alt katında oturuyordu. Babası vefat etmişti. Kardeşlerinin en büyüğüydü. Bizi her gün bekletmesi hariç her konuda uyumsuz da bir kızdı. Genelde servistekilerle tartışırdı. Bir gün Mihriban yine bizleri uzunca bekletince tüm servis onu uyarmaya karar verdik. Okula geç kalmamıza sebep olduğunu gayet makul bir uslupla anlattık. Mihriban hatasını kabul etmeyip çıkışınca servisteki bir arkadaşla tartıştı. Ertesi sabah evinin kapısında onun yerine bizi babanesi bekliyordu. Babane servise bindi ve “ Çocuklar tamam haklısınız ama Mihriban’ın babası yok. Dün çok üzülmüş söylediklerinize. Onu üzmeyin olur mu, zaten yetim” dedi.
Dün bir anne “Ahmet Mete kalbi delik doğduğu için ağlayınca tıkanıyordu. Eşim ve ailesi bu çocuk ağlamayacak diye beni hep uyardılar. Ben onu hiç ağlatmıyorum hocam. Okulda da idare ediliverse…” dediğinde üzerinden en az 20 yıl geçmiş olan bu servis hatıram aklıma geldi. Herkesin farklı bir bahanesi, açıklaması var olaylar üzerinde. Ama bir çocuğu üzmemek için göz yummalar, tölere etmeler sadece ona değil ilişki kurduğu herkese zarar ve ziyan olarak geri dönüyor.
Birkaç gün önce haberlerde çocukların fırın şakasını okuduk. Bir grup öğrenci maç çıkışı fırına gitmişler. Bir kaçı derecesi düşük olan fırını merak edip içine girmiş. En son giren çocuğa ise diğerleri şaka yapmak istemişler. Fırının kapağını kilitleyip derecesini yükseltmişler. Çocuğun elleri ve yüzü yanmış. Kapağı açtıklarında arkadaşlarının fenalaştığını görünce paniklemişler. Üzerime çay döküldü diyeceksin diye tembihlemişler. Çocuk bir ay kendinde olmadan hastanede yatmış. Olayı okuyunca benim içim de yanan çocuğa yandı. Bir anne olarak düşündüm, yanan çocuğun annesi olmak mı, yakanların annesi olmak mı daha acı?
Biz yetişkinere düşen muhakkak ki hoşgörülü olmaktır. Ama bu demek değil ki çocukların sınırları aşmalarına, hakka girmelerine izin verelim. Mihriban’ın tüm servisi bekletmesi babanesinin yetimliğine duyduğu aşırı merhamet sonucu edindiği bir bencillikti. Ahmet Mete’nin arkadaşlarını ve öğretmenini yorması her istediğinin yapılması sonucu bir şımarıklık. Ergen çocukların sadistliği de her hatalarına şaka denilip çocukluklarına yorulması, üzerlerine ahlaki sorumluluklar yüklenmemesinin bir sonucu.
Yani kul hakkı, insanlara saygı, bencil olmama, kibirlenmeme gibi ahlak eğitimi üzerinde çok çok daha fazla durmamız gereken bir konu. Nokta ….
Birinci sınıfında okuyan oğlumun ödevini kontrol ederken gördüm, gördüğüme inanamadım. Öğretmenimizin alıştırma ödevi olarak verdiği fotokopi kağıdında çocuklardan resimde gördükleri görselin doğru yazılış seçeneğini bulup işaretlemeleri isteniyordu. Görsel başında taç olan kanatlı bir çocuk. Görselin doğru yazılışı ise “Melek”. Bu tasfir Yunan mitolojisinde, kilise duvar resimlerinde, Hristiyan ve Yahudi heykellerinde görülür evet ama İslam kaynaklarında böyle bir Melek tasfiri yapılmamıştır. İnancımızla asla uyuşmaz. Öğretmenimize durumu açıkladım, haklısınız hiç böyle düşünmemiştim, küçüklüğümüzden beri gözümüz öyle alışık ki buna, farketmedim bile dedi.
Ne yazık ki durumun özeti de güzel öğretmenimin dediği gibi. Öyle güzel, öyle yavaştan öyle alıştırarak değiştiriyorlar ki, fark edemiyoruz bile…
ŞEYMA DEMİRCAN NAMAZCI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-