Millet deyince günümüzde muhtemelen Batı düşüncesinin etkisiyle kavim (ulus) anlaşılmaktadır. Halbuki aslı Arapça olan bu kelime Kur’an’da bu anlamda kullanılmamıştır. Bu kelimeyi Bakara 2/120 ayeti çerçevesinde tefsir yorum tarihi ışığında ele alacak olan bu yazıda amaçlanan şey, Türkçede yaygın kullanıma sahip bir kelimenin Kur’an’daki kullanımını ortaya koymaktır. Bu sırada ayette dikkat çekilen diğer konular da yorumlanacaktır.
Ehl-i Kitab’ın dinlerinden (milletehum) söz edilip Resülullah’ın (s) onların kıblelerine uyma arzularının ya da ateşkes istediklerinin kastedildiği yorumu yapılan bir ayet şöyledir: “Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar dinlerine tabi olmadıkça senden razı olmazlar. De ki: Gerçekten Allah’ın doğru yolu, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan sana Allah’tan ne bir veli ne de bir yardımcı vardır.” (el-Bakara 2/120). Ayette dine millet denilmesi, peygamberlerin gelen vahyi yazdırmasına (imla ettirme) bağlanmıştır. İtaat boyutu nedeniyle bu kelimeye din anlamı verilmiştir. Milletin tekil kullanımı, küfrün (kitaplı ya da kitapsız) tek millet olduğuna işaret sayılabilir. Kelime tekil olsa da onların dininin değil, “dinler”inin kastedilmiş olması da mümkündür. İslam karşısında teke indirilebilecek küfür, pratikte de çeşit çeşittir. Bu ayette daha sonra geçen Yahudi ve Hristiyanların “arzularına” (“arzusuna” değil) ifadesi de inkârın çeşitliliğini göstermektedir. Yahudi ve Hristiyanların Resulullah’tan razı olmayacak olanları, onun “dinlerine tabi” olmasını isteyenlerdir. Böyle bir değişimi umursamayan Ehl-i Kitab’ın inkârlarından vazgeçebilecekleri, dolayısıyla onların iman etmelerinden umut kesmemek gerektiği söylenebilir. “Allah’ın doğru yolu” İslam’dır. Onun dışındaki yollar eğridir. Kişi “Yahudi de Hristiyan da olsa şirk koşmuyor ve iyi şeyler yapıyorsa cennete gidebilir.” görüşü batıldır. Bununla birlikte Müslüman olmayanların vahiyle uyumlu bazı doğruları olabilir. Yine ayetteki “Sana gelen ilim” vahiydir. Bu ilimden sonra “onların arzularına uyarsan”[1] şeklindeki uyarı, onların son vahye (Kur’an) aykırı taleplerini kapsar. Yoksa Tevrat ve İncil’deki her pasajın Kur’an’ın aksine olduğu kastedilmemektedir.
Yukarıdaki ayette Hz. Peygamber (s) muhatap alınıp Allah’ın karşısında “ne bir veli ne de bir yardmcı”nın bulunabileceğinin söylenmesi, Resülullah’tan (s) ziyade müminlerin isyana düşmemek açısından dikkatli olmasına vurgu için olabilir. Diğer bir ihtimal de Resülullah’ın (s) batıl yola girme kudretinin elinden alınmadığı dolayısıyla onun dinde sabitliğinin iradesinin bir sonucu olduğudur. Bu ikinci görüşü benimseyenler şu ayeti delil getirir: “Eğer müşrik olursan amellerin boşa gider.” (ez-Zümer 39/65). Bu yorum esas alındığında şeytanın vesveselerine, kâfirlerin zulümlerine rağmen, Hz. Peygamber’in ne kadar takvalı bir duruş sergilediği kastedilmiş olur. Ayette “veli” bulunamayacağından söz ettikten sonra “yardımcı” da bulunamayacağının söylenmesi, velisi olmayanın yardımcısı olabileceğinden dolayıdır. Bir de veli dost olabilir ama yardımcı olamayabilir. Ayet İslam dışı bir yol tutanların her ikisinden de yoksun olduğunu ifade etmektedir. Yine “ne de bir yardımcı” denilirken lâ getirilmesiyle Allah’a karşı batıl yol tutulması durumunda ortaya çıkan çaresizlik gerçeği, iyice pekiştirilmiş olmaktadır. Ayette mevcut olmadığı söylenen “yardımcı” kelimesi, Allah’ın azabından koruyacak kimse olmadığı şeklinde de yorumlanabilir. Bu tehdidin (Allah’ karşısında velisiz, yardımcısız kalma) “gelen ilim” sonrası olması, dinin tebliğ edil edilmediği toplumlar için ilahi bir tehdidin söz konusu olamayacağı şeklinde anlaşılabilir. Aksine yüce Allah’ı dost ve yardımcı edinen kimse ise doğru sığınak noktasını bulmuş demektir.
Görüldüğü gibi Bakara 2/120 ayetinden hareketle millet kelimesi, peygamberlerin gelen vahyi yazdırmasıyla ve itaat boyutuyla da dinle ilişkilendirebilir. Yahudi ve Hristiyanlar, Resülullah’ın (s) onların dinine tabi olmaması durumunda ondan razı olmayacaklardır. İslam karşısında teke indirilebilecek inkârın haktan uzaklaşma şekillere açısından çeşitliliği söz konusudur. Ehl-i Kitab’ın en azından bir kısmının iman etme ihtimalinden umudu kesmemek gerekir. Müslüman olmayanlar, vahiyle uyumlu bazı doğrulara sahip olabilir. İslam doğru yoldur. Diğer yollar ise eğridir. Müslümanlar isyana düşmeye karşı teyakkuzda olmalıdır. Allah karşısında velisiz ve yardımcısız kalmak, tam bir çaresizlik hâlidir. Allah’ı dost ve yardımcı edinenlerin ise güven içindedir.
Anahtar kelimeler: Kur’an, Tefsir, Millet, Din, Ehl-i Kitap, Veli
[1] Ayetteki arzular (ehvâ) ile cehennemi ifade eden ateş çukuru (hâviye) (el-Kāria 101/9) aynı köktendir. Yani vahye değil arzulara uymak, kişiyi cehenneme götürür.
Kalemine sağlık Murat Hocam.