Miraç Mucizesinin Anlattıkları (I)

Korona virüsü, Virüse karşı alınan tedbirler falan derken, içinde bulunduğumuz manevi atmosferi,  üç ayları unutmadık inşallah! Zira önümüzde Recep ayının 27. Gecesi (21 Mart) kutlayacağımız muhteşem bir gece var. Miraç gecesi

Peygamberimiz (s.a.v)’in Miraç mucizesi, İslami bir hayat düzeninin kriterlerini çizmesi bakımından önemlidir. Ancak mucizelere inananlar, miraca inanmış ve iman etmişlerdir. Rabbimizin izni ve inayetiyle, peygamberlerin elinde gösterdiği tabiatüstü olaylara mucize denmektedir. Kur’an-ı Kerim’in muhtelif yerlerinde, bazı peygamberlerinin mucizelerinden bahsedilmektedir. İbrahim (a.s)’ın Nemrud’un ateşinden kurtulması [1],Nuh tufanı[2], Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi, Musa (a.s)’ın asasının yılana dönüşmesi[3], yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen peygamber mucizelerindendir. Allah’a ve peygamberlerine inananlar, mucizeye de inanırlar.

Miraç yükseğe çıkmak, yücelmek manalarına gelmektedir. Bu muazzam olay geceleyin vuku bulduğu için “İsra” olarak da adlandırılmaktadır. İsra kelimesi, gece yolculuğu manasına gelmektedir. Bu mucize hakkında Kur’an-ı Kerim’de ise şöyle buyrulmaktadır.

“Kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan alarak ayetlerimizi göstermek için civarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Muhakkak ki O, işiten ve görendir”[4]

Peygamberlerin göstermiş olduğu mucizelerin iki ana hedefi olduğu düşünülebiliriz:

1-O mucizeyi gördüğü andan itibaren, yüce yaratıcının güç ve kudretini anlayıp insanların iman etmesi.

2-İman etmiş olan insanların da, imanının sınanması.

Miraç olayı, Rabbimizin izin ve inayetiyle, Peygamberimiz (s.a.v)’in mucizelerinden biridir. Miraç olayı ayet ve hadisi şerifler ile sabittir. Buna göre, Peygamberimiz (s.a.v)  bir gece ( Recep ayının 27. gecesi)  Mescid-i Haram’dan alınarak Mescid-i Aksa‘ya götürülmüş, oradan da manevi bir binek üzerinde yedi kat göğe çıkartılarak Sidre-i Münteha‘da yüce Rabbimizle görüşmüştür.

Miraç olayından sonra Peygamberimiz (sav), bu büyük mucizeyi Mekkelilere anlatmış, ancak bu büyük mucize karşısında dahi müşrikler küfürlerinde diretmişlerdir. Üzerlerinde şirkin pisliğini taşıyanlar, bu mucize karşısında kalplerini iman şelalesiyle yıkayamamışlardır.

Hiç şüphesiz, Miraç mucizesinin zeminini hazırlayan bir dizi olaylar vardır. Peygamberimiz (s.a.v)’in Taif seferi, Hz. Hatice annemiz ve ona kol kanat geren amcası Ebu Talib’in üç gün arayla vefat etmeleri, güllerin efendisini üzmüştü. Peygamberimiz (s.a.v) üst üste gelen bu üzücü olaylar neticesinde mahzun olmuşlardı. Peygamberimiz (s.a.v) in erkek çocuklarının vefatı üzerine,  As b. Vail gibi İslam düşmanlarının Resulü Kibriya efendimize “Ebter-sonu kesik” lakabını takmaları, küfrün içine düştüğü acziyeti göstermekteydi. Resulü Kibriya efendimize ve ilk Müslümanlara yapılan eziyet ve zulümler, Kelime-i Tevhid‘in altında birleşen Müslümanları bunaltmıştı. Bu açıdan bakıldığında miraç mucizesi, başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere bütün Müslümanlar için teselli kaynağı olmuştur. Miraç mucizesiyle yüce Rabbimiz, habibini ve ona gönül verenleri daraldıkları ve bunaldıkları bir dönemde teselli etmiş, dünya ve ahiret mutluluğunun sıratı müstakim çizgisinde olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Bu konuda yüce kitabımızda şöyle buyrulmaktadır:

“Her kim peşin isterse, dilediğimiz kimseye, istediğimiz kadar dünyalığı peşin veririz. Sonra da ona cehennemi tahsis ederiz. Kınanmış ve kovulmuş şekilde ona yaslanır.” “Her kim ahireti ister de, ona layık bir şekilde orası için mümin olarak çalışırsa, işte bunların gayretleri de kabule şayan olur.”[5]

İmanın lezzetinden uzak olan müşrikler, miracı anlayamadılar. Hz. Muhammed (s.a.v)’in gece yolculuğunu, “Allah her şeye kadirdir.” diyerek düşünmeleri ve tefekkür etmeleri gerekirken, şirklerinde direttiler. Zaten anlam ve anlamlandırabilme, akıllı insanların işidir. Aklını ve düşünme melekesini şeytana kiraya verenler, miracı anlayamamışlardır ve de anlayamayacaklardır.

Günümüzde de, miraç mucizesine salt bir bakış açısıyla bakanlar, bu mucizeyi anlayamamaktadırlar. Hâlbuki Miraç mucizesine manevi bir gözle bakmayı başarabilenler, teşri kılınan hükümler açısından da İslam dininin güzelliklerini görebileceklerdir. İslam’ın sosyal hayatı tanzim eden ilkelerini bu olayda görebilmek, akıllı insanların işidir.

Şurası bir gerçektir ki, Miraç mucizesini  “Uyurken mi uyanıkken mi vuku bulmuştur?” tartışmalarının yerine, İsra Suresi’nde bulunan hakikatlere odaklanabilirsek, kendimizin ve toplumumuzun yaralarını tedavi edecek ilacı bulmuş olacağız. Şu anda, dünyamızın ve insanlığın düşmüş olduğu sıkıntıların ve keşmekeşliklerin çözümü, miraç mucizesinde gizlidir. O miraç mucizesi ki, insanlığı eşi ve benzeri olmayan medeniyet çizgisine ulaştırmayı hedeflemiştir. O medeniyet çizgisi, İslam medeniyetidir. Miraç mucizesiyle Cenab-ı Hak, aslında Peygamberimiz (s.a.v) ve ilk Müslümanlara imanlarını korumaları halinde, İslam medeniyetinin kurulacağını müjdelemektedir.

Bu gece yolculuğu gerçekleştiği zaman inanmayan insanlar, Miraç mucizesinde teşri kılınan hükümleri sormak veya anlamak yerine, “Mescid-i Aksa’nın kaç penceresi veya kaç kapısı var?” diye sormuşlardır. Bu olayın özünü anlamak ve anlamlandırmak yerine, teferruatla uğraşmayı yeğlemişlerdir.

Sevgi, barış ve esenlik dini olan İslam’ı, savaş ve terörizm ile anmaya çalışanlar, miraçta teşri kılınan hükümlere iyi bakmalıdırlar. Anlama ve anlamlandırabilme melekesini harekete geçirmeyi başaran her insan, Miraç mucizesinin, cehalet içinde yüzen insanlık için kurtuluş kriterleri sunduğunu görecektir.

Peygamberimiz (s.a.v) Miraç’tan bizlere üç hediye getirmiştir:

1-Allaha şirk koşmayan herkesin cennete gireceği müjdesi: Bu hediye, Peygamberimiz (s.a.v) ve ilk Müslümanlara eziyet eden müşriklere müthiş bir ikazdır. Bu ilahi ikaz, zorbaların güçsüzler, zenginlerinde fakirler üzerindeki otoritesini kırmıştır. Artık tüm insanlar, bir tarağın dişleri gibi eşittirler. Cenab-ı Hak katında üstünlük, ancak takva sahiplerine aittir.

2- Namaz hediyesi: Peygamberimiz (s.a.v)’ in “Gözümün nuru”[6] dediği beş vakit namaz, bu gecede farz kılınmıştır. Bu mübarek hediye ile fert ve toplum kötülüklerden sakındırılmıştır. Zira Allah rızası için yapılan ibadetler ve özelliklede namaz sayesinde insanlar, huzuru bulma noktasına geleceklerdir. Kur’an-ı Kerim’de namaz ibadeti, çok farklı bir konumda zikredilmiştir. Yüce yaratan bu konuda bizlere şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”[7]

Ayet ve hadisi şeriflerden anladığımız üzere namaz ibadeti, belli hareketleri yapmaktan ibaret değildir. Namaz ibadetinin belli başlı ritüellerinin yanında farklı bir ruhunun olduğu, Müslümanlarında bu namaz ruhunu yakaladıkları takdirde, kötülük yapmaktan kendilerini alıkoyabilecekleri ayet ve hadislerde belirtilmiştir. Bu muhteşem ibadet ruhlarımızı olgunlaştırırken, bizleri kötü fiil ve davranışlardan da uzaklaştıracaktır. Üstat Necip Fazıl’ın namaz konusundaki şu dizeleri ne kadar da anlamlı ve güzel:

Namaz,sancıma ilaç,yanık yerime merhem;

Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem.

Asr-ı Saadet döneminde namaz ibadetiyle alay eden insanların varlığı, hepimizin malumudur. Günümüzde de bazı insanların bilerek veya bilmeyerek namaz konusunda lakayt tavır takınmaları hoş şeyler değildir. Bakara Suresi’nin 142. ayetinde namazı ve kıblenin değişmesi hükmünü alaya alanlar hakkında, aklı kıt veya akıl yoksunu manasında “Süfehe” kelimesi kullanılmıştır. Demek ki Müslüman akıllı insandır. Namaz vasıtasıyla nefsini kötülüklerden korurken, Allah’a yaklaşmasını bilen insandır. Akıllı insan, haram ve helali bilen hayatını bunlara göre tanzim eden insandır.

3-Bakara Suresi’nin son iki ayeti: İman edenler bu ayetler ile maddi ve manevi pisliklerden arındırılmıştır. Bu iki ayeti kerimede, Peygamberimiz ve çevresindeki Müslümanlar, itaatleri ve sadakatleri sebebiyle övülmektedir. Peygamberimiz (s.a.v)’in etrafında toplanan ve onu koruyup kollayan Müslümanların, Allah tarafından gönderilen elçiler arasında ayrım yapmadıkları vurgulanmaktadır. Aslında günümüzde toplumlar arasındaki sıkıntı da tam bu noktadan çıkmaktadır. İslam inancına göre bizler, Hz. İsa ve Hz. Musa’yı peygamber olarak kabul etmemize rağmen, ‘İslamofobi’ oluşturmak isteyen zihniyet, Hz. Muhammed (s.a.v)’i tanımamaktadır. “ …Allahın elçilerinden hiçbirinin arasında ayrım yapmayız…”[8]Ayeti kerimesi, tahribata uğramış olan İncil ve Tevrat’ın karşında, Kur’an-ı Kerim’in mükemmelliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Miraç hadisesinden bahsedilen İsra suresinde, sosyal hayatı düzenleyen ilkelerin olduğunu belirtmiştik. O ilkeler ki, insanımızı bugün düşmüş olduğu buhrandan ve keşmekeşlikten kurtaracak prensiplerdir. Gelin şimdi o ilkeler üzerinde biraz düşünelim. İslam’ın bizlere hazırlamış ve sunmuş olduğu sosyal hayatın, bizler neresindeyiz, tefekkür edelim.

 “Gerçekten bu kuran insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir. Güzel ve faydalı işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler.” [9]

Yüce Rabbimiz insanı “eşrefi mahlûkat” olarak yaratırken, rehbersiz ve kılavuzsuz bırakmamıştır. “Sıratı Müstakim” çizgisini belirlemiş, o yolda yürüdüğümüz takdirde bizler için mükâfatlar müjdelemiştir. İnsan Kur’an-ı Kerim’i rehber, Hz. Muhammed (s.a.v)’i de kendine kılavuz edindiği takdirde, dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamış olacaktır. Bu ayeti kerimede Cenab-ı Hak, Kuran’ın hükümlerine uyulduğu takdirde, dünya ve ahiret mutluluğu için açık senet vermektedir. İnsanlara mutluluğun formülü, Kur’an-ı Kerim olarak gösterilmektedir.

“Allah ile beraber başka bir ilâh kılma! O zaman zemmedilmiş (kınanmış) ve hor görülmüş olarak kalırsın.” [10]

Peygamberimiz (s.a.v) Cenab-ı Hak’tan aldığı vahiy doğrultusunda hareket ederek, putlar ve put anlayışıyla mücadele etmiştir. Kâbe’nin içine doldurulan putlar ve insanların bu putlardan medet umarak bunlara tapınması, tevhit inancıyla bağdaşmamaktadır. Şirk gizli veya açık şekilde olabilmektedir. Yüce Rabbimizin yanında başka ilahlar edinmek, tevhit inancıyla bağdaşmayan şeylerdir. Bu ayeti celile, puta tapan veya başka şekillerde Allah’a eş koşanları uyarmaktadır. İnsanlara şirkin sonunun olmadığı, şirke dalanların ise helak olacağı konusunda uyarı yapılmaktadır.

Şaban DOĞAN

Devam Edecek


[1] Embiya Suresi 21 – 69

[2] Ankebut 29 – 14, 15

[3] Şuara Suresi 26 – 28, 30

[4] İsra Suresi 17 – 1

[5] İsra Suresi 17 – 18, 19

[6] Nesai İşretün Nisa 1 – 7, 61

[7] Anebut Suresi 29 – 45

[8] Bakara Suresi 40 – 285

[9] İsra Suresi 17 – 9

[10] İsra Suresi 17 – 22

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

1 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

2 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

6 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

6 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

7 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

8 saat ago