Savaşın ne olduğunu anlatacak ne yazık ki dedelerimiz hayatta değil. Savaşta fazladan performans gösterilir, fazladan çalışılır, para ödemesinde sorun olur, ama iş devam eder çünkü her işyeri, her pozisyon bir mevzidir. Yönetici de çalışanı kadar, hatta ondan fazla emek vermeli, sabahlara kadar mücadele etmeli, çalışan da elinden gelenin en fazlasını yapmalıdır.
Tecrit ya da kapama süreciyle birlikte tarihimizdeki en uzun süreli sokağa çıkma yasağı 29 Nisan itibariyle başladı ve Bayram sonuna kadar en az 18 günlük sürede devam edecek. Bu süreçte konunun ruhunu ihlal ederek yüzbinlerce vatandaşımız yazlıklara, köylere, turistik mekanlara akın ederek, büyükşehirlerdeki patlamayı oralara götürmeye başladı. Bir yandan da milyonlarca muaf vatandaşımız yine sokağa çıkacak.
Bunula beraber çok daha geniş bir kesim, özellikle özel sektör ofis çalışanları evlerinde kalacak. Bu bir tatil değil. Bir tatil kararı çıkarılmadı. Ekonominin devam etmesi için çalışmaların evden devam etmesi gerekiyor. Bunların başında bilgisayarıyla nerede olursa olsun işlerini sürdürebilecek vatandaşlarımız. Ancak işyerlerini bekleyen tehlikeler de bulunmakta.
Kaytarma eğilimlerinin ortaya çıkması
Uzaktan çalışma ya da 1990’lardaki adıyla tele-commuting, teknolojik olarak pek çok sektörde mümkün. Bununla birlikte teknoloji tek başına bunu gerçekleştirebilecek yeterlilikte değil. İnsanların bu disipline uyması, sorumluluk sahibi olması önemli. Müslüman karakterinin temeli olan asla yalan söylememe, verilen sözü yerine getirme ve hem güven verme hem de çalışma arkadaşlarına güvenme, Mümin tanımı, uygarlıkları yükselten üç temel özellik. Bu temel ilkeleri ‘beyaz yalanla’, arkadan iş çevirmeyle, ofis dedikodularıyla, “beni sömürüyorlar ben de onları sömüreceğim” zihniyetiyle değiştirdiğimizde çoğu zaman kritik noktalarda siparişler yerine gelmez, projeler bitmez, insanlar sürekli stres içinde olurlar.
Uzaktan çalışma rejimleri uygulayan pek çok yönetici, teknik olarak evden aynı performansta çalışmanın hatta daha da verimli çalışmanın mümkün olacağını bilirken ne yazık ki bunların gerçekleşmediğini görmekteler. Kısaca çeşitli bahanelerle kaytarma kuruluşlar için tehdit. Kaytarmanın kuşkusuz zengin bahanelerinin başında teknik sorunlar gelmekte. Bir toplantı öncesi kamerada arıza çıkması, İnternet’te kesinti olması, iletişimin geç gelmesi ya da okunmaması gibi çok sayıda bahanenin aslının araştırılması kuşkusuz olanaksız. Ancak doğruluğun yerini hiç bir şey tutamaz.
Şirketleri baltalamak için Basit Sabotajlar El Kitabı
Çalışanlar, ofisten uzakta ve ev rahatlığı içinde kontrolün kendilerinde olduğu inancına kapılabilirler. Ofis ortamında göz göze zor anlatılabilecek bahaneler, sanal ortamda rahatça iddia edilebilir. Bunun ve evde olmanın verdiği hakimiyet zannıyla, çalışanın performansı beklenmedik ölçüde azalabilir. Dahası çalışanların normalde daha nitelikli olan iletişimlerinin kapanma ortamında olamayacak seviyede düştüğü de bilinen bir gerçek.
İş baltalamak zor değildir. İnsanların kendiliğinden keşfettiği, çoğu zaman da “onlar da hak etti” sahte bahaneleriyle uyguladıkları yöntemler vardır. Bazen Joseph Heller’in Madde-22 romanındaki Yossarian karakteri ya da Dilbert‘in profesyonel bahaneci Wally karakteri gibi, gibi iş akışını sabote etmeyi sanat haline getirenler vardır. İngiliz İstihbaratı MI6 ve Amerikan istihbaratı OSS (CIA), İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalinde ülkelerde ofis işlerini, üretimini, sabote etmek için, Basit Sabotajlar El Kitabı’nı yayınlamıştır. Kitap, patlamalı, bombalı değil sözlü, yazılı, imzalı sabotajları anlatır, yöneticinin güvenini kazanırken işleri zorlaştırma yöntemlerini anlatırken herhangi bir şirketi batırmak için yeterli taktiğe sahiptir.
Tabii işgalci Nazilere direnmek ve sabote etmek doğrudur, ama ekmek kazanılan bir özel sektör şirketinde, ya da kamuda, kaytarmak için iş baltalamak doğru değildir. Şirket ülke için üretmektedir. Bazen Allah rızası için üretmektedir. Her üretim yavaşlığı, ülkeye, millete, Din-i İslam’a bir darbe olabilir. Dolayısıyla patronum, şirket sahibim bana şöyle dedi, falan kişiye benden önce promosyon verdiler diye bahane üretilmez. Bu ahlaki değildir. Ahlaki olan, inanca uygun olan, istifa etmek. Daha iyisi bir özel toplantı istemektir. Ayrıca pandemi devam etmekte ve her şirket zamanla işçi çıkarmayı düşünme noktasına gelmektedir. Bazen şirketler, fabrikalar, kuruluşlar, örgütler, küçük işyerleri batmaktadır. Batık şirketin malına rağbet olmaz.
Kuşkusuz yorgunu yokuşa sürme taktiği Kuran’da da ele alınmış ve Bakara suresine adını vermiştir. Hz. Musa (a.s.) basit bir iş istediğinde, ashabı İsrailoğulları kendilerini çok kurnaz bilerek, ayrıntıları vermediği için bu işi yapamayacağını taktiğini uygulamaktadır. (Bakara Suresi 67. ve 73. ayeter arası) Uzaktan çalışmada bu taktik özellikle kolaylaşmakta, çünkü iletişim sorunları bahane edilerek, yanlış anlamalar, teknik ayrıntılar, kısa mesajlaşmadaki çokanlamlılıklar, daha kolay bahaneler haline gelebilmektedir.
Kapanma dönemi gerçek kişilikler ortaya çıkar
İletişimde ne kadar yakınsanız o kadar hassas ve ölçülü olan insanoğlu, elektronik iletişime geldiğinde içindekileri boşaltabilir duruma gelmesi eskiden beri bilinen ve bilimsel araştırmalarla saptanmış bir durum. Yüzyüze iletişim telefonda sesli iletişimden daha iyidir. Görüntülü konferans iletiişimi sesli telefonda iletişişmden iyidir. Telefon, e-mail’den daha iyidir. E-mail, anlık mesajlaşmadan, günümüzde yaygın kullanılan WhatsApp telegram gibi platformlardan daha iyidir. Tersi durumda da yüzyüze söylemeyi hayal bile edemeyecek kişiler, elektronik iletişimde bir anda sınırları unutabilmektedir. Bu da, ev ortamını rahatlığı bir araya getirildiğinde işyerlerinde çalışanlar arasında, ofiste yaşanmayacak geri dönüşümsüz kariyer sonlandırıcı düzeyde ciddi sorunlar çıkarabilmektedir.
Kapanma dönemi çalışmaya devam eden işyerlerinde çalışanlar ve yöneticileri, gerek doğruları söylemekte, gerek ev ortamının rahatlığıyla çalışma saatlerinde olduklarını unutmamakla, gerekse iletişimde beklenen kalitede olmakla bu sorunları kısmen çözebilirler. Kapanma döneminde herkes salgınla mücadele etmenin yanısıra ekonomimizi ayakta tutmak ve işlerin devamını da sağlamakla bir milli ödev yerine getirmektedir. Bu dönemde her zamankinden daha özverili olunması, işyerine gidiş saatlerinden tasarrufun gönüllü olarak yapılan işe aktarılması önemlidir.
Bunu için evde yaşayanların, eğer hepsi çalışıyorsa birbirlerine destek olmaları, bazıları çalışıyorsa çalışmayanın diğerinin durumunu gözlemesi gerekir.
Unutulmaması gerekir ki önümüzdeki çağda giderek esnek çalışma rejiminin artması beklenmektedir. Eğitim, ofis çalışmaları, tasarım, projelendirme, toplantılar evden olma yönünde ilerleyecek, bu aslında büyük şehirlerin üzerindeki yükü azaltıp doğaya kısmen dönüşü de sağlayacaktır. Bu nedenle bu dönemde operasyonları, şirketleri, projeleri, üretimi baltalamayacak şekilde, kendimizi başkasıyla karşılaştırmadan, aşırı güçlü bir pozisyona geçtiğimiz zannına başvurmadan, kurumumuzun, kuruluşumuzun, teşkilatımızın en yüksek verimi alması için canla başla mücadele etmemiz gerekmektedir.
Bu bir savaştır. Savaşın ne olduğunu anlatacak ne yazık ki dedelerimiz hayatta değil. Savaşta fazladan performans gösterilir, fazladan çalışılır, para ödemesinde sorun olur, ama iş devam eder çünkü her işyeri, her pozisyon bir mevzidir. Yönetici de çalışanı kadar, hatta ondan fazla emek vermeli, sabahlara kadar mücadele etmeli, çalışan da elinden gelenin en fazlasını yapmalıdır.
Bu muazzam işsizlik denizinde, her türlü nasihate rağmen yapmayan, yapanla değiştirilmelidir. Bu kişisel vicdan seçeneği değil vatan sevgisinin ve dine hizmet duygusunun sonucudur.
Hep beraber birleşip, bu pandemi savaşında ekonomimizi sırtlayacağız.