Hafta sonunda bütün ülkeyi yasa boğan, çoğu yaşlı 11 Covid-19 yoğun bakım ünitesi hastasının Gaziantep’in elit özel hastanelerinden Konukoğlu ailesinin idaresindeki Sanko Hastanesinde çıkan oksijen tüpü kazasında diri diri yanmasıyla sonuçlanan elim kaza halkımızı derinden yaralamıştır. Bu olaya daha yakından bakılması gerekmektedir. Kuşkusuz kazaya yol açan faktörler ayrıntılı incelenecek, muhalefet de hiç zaman kaybetmeden bulabildiği bir hükümet üyesini sorumlu tutacaktır. Ancak bu kaza bağlamında yaklaşmakta olan toplumsal bir tehlikeyi de ele almakta yarar bulunmaktadır.
Soğuk Savaşın son yıllarına doğru adeta hiç bitmeyecek, 21. yüzyılda da rahatça devam edecekmiş gibi bakılan Sovyetler Birliği’nin bir kaç sene içinde ortadan kaybolmasına, Komünist Parti rejiminin çökmesine neden olan küçük gibi görülen ama büyük etkisi olan ardı ardına kazalardı. Çernobil nükleer felaketi, yüzbinlerce kitabın yandığı Sovyet Bilimler Akademisi yangını, Sibirya Kara Ejder orman yangınları, başkentin çehresi olan Rossiya otelindeki muazzam facia, Matthias Rust’un elini kolunu sallayarak Cessna’sıyla kızıl meydana inebilmesi, Arzamas büyük tren kazası, en az 500 kişinin öldüğü Ufa tren patlaması, Sovyet rejiminin son döneminde halkı bezdirmişti. Arıza sonucu çıkacak nükleer savaşın bir subayın şahsi kararıyla önlenmesi gibi gizli tutulan kazalar veya Sovyet ordusu ve elit birliklerinin Afgan Mücahitlere karşı arka arkaya başarısızlıkları da üst kesime korku vermekteydi.
Kazalar, hele makine ve sistem kazaları toplumsal nedenlidir, dinidir. Sorumluların, bu en alt düzeyden en üst düzeye kadar olabilir, Hakkı ve halkı umursar görünüp umursamamasından, bunun bizim dinimizdeki ismiyle Münafıklıktan kaynaklanır. İhmal, topluma güvensizlik, bireyselcilik, denetim eksikliği, kronik sorunlardır. Allah’ın hastalığı verdiği gibi çok kolayca alınacak önlemini de verdiği Korona’nın patlaması, Vietnam’ın yapabildiğini bizim yapamamamız toplumsal nedenlerledir. Köprülerin aşınması ve yıkılması, binaların çökmesi, toplumsal nedenli kazalardır. Nitekim Mısır’da her yıl binalar durup dururken çökmekte ve malzemeden çalmayı görmezden gelmeye yol açan rüşvet nedeniyle içindekilere mezar olmaktadır. Nasıl ki ağrılar ve acılar vücuttaki arızaların habercisidir, kazalar da sistemin çökmeye başladığının ön habercileridir.
Türkiye son dönemde hızla gelişmiş ve pek çok yeni tesis, altyapıyla, üstyapıyla donatılmıştır. Yollar, hastaneler, köprüler, şebekeler her yere erişmiştir. Ancak yeni, gıcır gıcır bu yatırımların şimdi orta yaş dönemleri başlamaktadır. Çoğu hastane, yol, köprü, havayolu, baraj, kanalizasyon, elektrifikasyon yaşlanmaya başlamaktadır. Bunlar ilk günlerden daha fazla bakım, onarım, işletim itinası talep etmektedir. Giderek daha zor devam eden bu muazzam yatırımlar ancak çok dikkatle, kılı kırk yararak, Hakka ibadet için halkı gözeterek, sorumlulukla, bireysel köşe dönücü zihniyetin zıddı olan toplumsal yaklaşımla ayakta tutulabilir. Bugünkü Japon tarzı ya da eski Müslüman tarzı sorumluluk sahibi olmaz, toplumsal bir bakış açısıyla davranmaz, fedakarca görevimizi yapmaz, idare eder, kendimize yontarsak, başta çok görkemli olup zamanla kokuşan Sovyet sistemindeki gibi kazalarımız da ardı ardına gelmeye başlayacaktır.
O zaman da Allah bize bu felaketleri neden veriyor diye sorarız. Allah bize sistemi bir bütün olarak veriyor. O sistem dahilinde o kafayla, o aymazlıkla, o takvasızlıkla, başka yerde olmayan kaza ihtimalleri, başka yerde olduğunda etkilemeyen felaketler, başka yeri vurduğunda sarsmayan depremler, bizi vurmaya başlayacaktır. Bu konuda Allah bu felaketleri dinimizi, yani toplumsal kontratımızı kaybetmemizden bize veriyor diyenlere de akıl edemeyen, bağlantıyı kuramayan sözde aydın kesimler “yobazlar, ikisinin ne alakası var” diye çığlıklar atacaklardır.
Kazalar, salgınlar, felaketler, çöküşler önlenebilir. Yeter ki dinimize, Rabbimize sığınalım, onun rızasını arayalım, bunun için başkaları bakmazken Allah’ın baktığını unutmadan görevlerimizi Allah için, toplum için yapalım, esas mükafatları ahirette alacağımızı unutmadan çalışalım.