Yaşımız kaç olursa olsun, hiç izlememiş dahi olsak hepimiz biliriz dağlar kızı Haidiyi. Ablalarım küçükken izlerlermiş, ben sadece masal kitaplarında görmüştüm ama geçen gün Trt çocukta karşıma çıktı. Çizgi filmin yansıttığı dönemi iyi bildiğim için bir bakmak istedim. Tam bu esnada oğlum da yanıma gelip “ Anne bu kız ne güzel ayakkabısız koşuyor çimenlerde, ama ben öyle koşamam ayağıma bişey batar” deyince henüz yaşı küçükte olsa konuyla ilgili biraz sohbet etmek istedim.
“Biliyor musun bazı ülkelerde insan insana hiç değer vermiyor. Çocuklara da hiç değer vermiyorlar. Hemde bu ülkeler çok güzel. Çok güzel icatlar, oyuncaklar yapmalarına rağmen çocuklara değer verme gereği duymuyorlar. Eskiden bu ülkelerden birinde bazı çocuklar Haidi gibi ayakabısız gezermiş. Anne babası olmayan ya da fakir olan, yardıma muhtaç bu çocuklara insanlar yardım edeceği yerde onları köle yaparlarmış. Küçücük çocukları çalıştırılar hatta satarlarmış. Diğer çocuklardan farklı görünmeleri içinde ayakabı giymelerine izin verilmezmiş.”
Yusuf gözlerini kocaman açarak baktı bana. “Çok yazık değil mi onlara, insanlar neden bu kadar kötüymüş? Onlarda mı israil? Dedi.
“Hepsi değil belki ama Allah’ı sevmeyen Onun isteklerini yerine getirmekten kaçınan insanların çoğu kötü yavrum. Çünkü iyiliğin güzelin ne olduğunu bilmiyorlar. Oysa ki Allah bize anlatıyor. İnsanın insandan farkı yoktur diyor. Köle diye bir şey yoktur diyor. Anne babası olmayan çocukları koruyun diyor. Bunların hepsini bize Kur’an ı Kerim’ de anlatıyor. İyi insan olmak için, dünyayı anlamak için,bilim için hepsi için Allah’ın sözüne uymak lazım. Bunu asla unutma emi. Şimdi sana Kur’an okumayı öğretiyorum ama büyüyünce anlamını da öğrenmeli Onu kendine rehber yapmalısın.” Dedim. Belki yaşı için biraz ağır bir konuşma oldu ama ben bunları sıklıkla söylüyorum ki hem onun kulağına küpe hem de benim dilime dua olsun.
Oğluma basit bir dille izah etmeye çalıştığım İsviçre’nin karanlık yakın tarihini bilmeyenler, bilip de unutanlar için anlatayım. “Verdingkinder” yani “çıplak ayaklı çocuklar” isviçre’de kilisenin desteği ile ortaya çıkan bir kavram. Buna göre anne babası olmayan ,yoksul ya da boşanan aile çocukları kilise tarafından halkın evlerine yerleştiriliyor. Büyük bir vicdani haraket olarak nitelendirilen bu yerleştirmede çocuklar evin halkı gibi değil köle gibi muamele görüyorlar. Genelde ahırlarda yatıyor, her türlü işte çalıştırılıyor, satılıyor ve istismara maruz kalıyorlar. Bu uygulama ise çok yakın tarih 1974 yılına kadar devam ediyor. İsviçre’nin konuşmaktan kaçındığı bu kara tarihleri için halen yaşayan geçmişin verdingkinder’ lerinden resmi özür dilemesi ise anca 2013 yılında oluyor.
Dini islam olan ülkemizin, yüzyıllar öncesi Peygamber efendimiz(s.a.v) ‘in veda hutbesinde anlattığı kölelik ve yetim hakkı gibi konuları anca anlayan ya da mecburen anlamış gibi yapan isviçre’ye hayran olması onlardan kanun alması ne garip değil mi?
Ha Avrupa’nın iyi ve güzel, örnek alınacak yanları yok mu?var elbette, hemde bir çok konuda. Mesela ben de sokaklarını gezmeyi, mimarilerine bakmayı çok severim. Eğitim sistemlerinden bazı modelleri örnek alır bir çok uzmanını beğenerek takip ederim. Oğlumun da küçük yaşında tüm Avrupa şehirlerini gezmesini gerekli yerlerde model almasını isterim. Ama yine isterim ki iyi bilsin. Neyi örnek alacağını, nelerinin yanlış olduğunu ve doğrusunun ne olduğunu. Öğretilmiş bir hayranlıkla, karşılaştırmadan eleştiremeden Avrupayı gözünde büyütmemesini.
ŞEYMA DEMİRCAN NAMAZCI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-