Tanrı kavramı bu yazıda ilah kavramının yerine kullanılmaktadır. Modern tanrılar ise ilahlar olarak da tercüme edilebilir. Çünkü Allah anlamında Tanrı tektir ve çoğul kullanılamaz! Ontolojik olarak da zaten Allah tektir, çoğul kullanılamaz! İlah ise ulûhiyetin temsili bağlamında yaratılış, süreci ve oluşu ile varlığı açıklama bağlamında işlevselliği açısından tercih edilmektedir. Yoksa Allah’tan başka ilah yoktur. Zat olarak o tektir, eşi ve benzeri olmadığı gibi O’na rağmen başka bir varlıkta yoktur. Varlığı O yarattığı için var olmaktadır. Bu temel girişten sonra konuya girelim…
Modern tanrılar, bağımsız, kendileri ile mukayyet ve kendi haklarında veya varlık hakkında yargıda bulunan özellikli kişilik haline dönüştürülmüş karakterlerdir. Kendinden menkul oluşu temel bir özelliğidir. Tanım yapması, yorum yapması, yorumunu hakikatin temsili, temsili ise hakikatin kendisi olarak görmektedir. Yaratıcı pozisyonunu taşımaktadır. Var olandan da olsa yeni bir varlık türü inşa etmektedir. Yargı ortaya koymakta ve yargılama hakkını kendi inhisarında tutmaktadır. Yasa koyucu vasfını kendine tanımakta ve ona göre davranmayanlara ceza kesmektedir. Ayrıca boyun eğenlere de mükâfat vermektedir. Bu özellikleri hepiniz bir yerlerden tanıyorsunuzdur mutlaka…
Modern tanrıların başında özne gelir. Dekart ile başlayan felsefi süreç ile birlikte kendi bağımsızlığını ve bilginin kaynağı olma hasebi ile tanım ve yargı gücünü eline geçiren özne aynı zamanda hakikatin ne olduğunun da belirleyici pozisyonunu eline geçirmiştir. Dış âlem ile ilgili gerçekliği de öznenin zihni kategorilerinde oluşturulmaktadır. Özne yeni bir metafizik üretmekte ve kendi ideolojisini de kendisi üretmektedir. Aslında özne, kurgu üzerinden yeni bir dünya tasarımı gerçekleştirmekte ve gerçeği hakikatten kopartarak yeni bir gerçekliği inşa etmektedir.
Modern tanrıların ilki özne olarak öne çıkmaktadır. Tabi bu özne her insan tekinin potansiyel olarak sahip olduğu ama modern bakışı içselleştirmiş, modern kültürün inşasına katılan ve modern yöntemi icra eden kişidir. Öyle her önüne gelen insan ben özneyim diyemez! Yani hiyerarşik bir durum söz konusu… Örneğin aydınlanmamış insanlar barbarlardır. Hatta daha ilerisi insan sayılmadıkları için öldürülmelerine hüküm verilmiştir.
Bu öznenin en farklı özelliği ise akıldır. Fakat bu akıl da yeniden tanımlanmıştır. Klasik dönem akıl ile bir ilişkisi kalmayan yeni bir akıl tanımına ulaşılmıştır. Öznenin konumunu belirginleştiren ve onun tanrısallığını da güçlendiren bir yapıya sahip kılınmıştır. Akıl, kendi başına hüküm koyabilme yetisini kazanmıştır. Aşkınlık ile bağını kopartıp yeryüzünde yegâne düşünme mekanizması olarak tebarüz ederek tanrısallığa yönelmiştir. Özne ile birlikte kendi yaşamını belirleme imtiyazı kazanmıştır. Bunun için bir yerlerden icazet almasını gerektiren bir durum yoktur. Hatta inanılması gereken bir Tanrı varsa onu de ben yaratırım havasında yaklaşımlar geliştirmiştir. Deist yaklaşım bu durumu izah eden iyi bir örneklemdir.
Bu durumu besleyen iki temel unsuru da ilave etmekte yarar var! Bilimsellik ve felsefi bakış… Bilim üzerinden bir kesinlik üretilerek, varlığı kuşatarak onu tanımlamak, istenildiği düzeyde onu yeniden biçimlendirmek… Ki bunu teknik ve sağlık sektöründe görmekteyiz. Bu durum üzerinden doğa, insan, toplum ve gerçekliği yeniden kurmaktadır. Felsefi sistem ise bunun meşru zemini kurmakta ve felsefe dışında başka bir gerçekliğin olmadığı sanısını güçlendirerek dinlere yer kalmadığını ispata çalışmaktadır. Tabi ki bu duruma itiraz eden tekil şahsiyetler olmuştur. Bu kopuşa itiraz eden kafalarda var. Ama ana akım olma özelliği kazanamamaktadırlar. Her şeyin kurgulandığı bir zeminde doğal olana yer bırakılmamaktadır.
Bunu sağlama adına birey diye yeni bir insan tipolojisi üretilmektedir. Birey modern tanrıların kurguladığı bir zeminde inşa edilmiştir. Toplum, yeniden kurgulanmış ve ilişkileri de hukuk düzleminde yeniden inşa edilerek ahlaki olan yokluğa tevdi edilmiştir. Bütün bunları sorunsuz gerçekleştirmek içinde ulus devlet formu içinde modern devleti inşa etmiştir. Birey, toplum ve devlet/iktidar yeniden tanzim edilmiş ve modern tanrısallığın üç saç ayağı olarak öne çıkmıştır. Buna destek babında aydın, iletişimci ve sanatçı üçlüsü oluşturulmuştur. Yeni kültürün aktarımı, kabulünü sağlama ve ona uygun bir kültürel vasatın inşa ettiği karakterlerin varlığını yaşama katma bağlamında… Bu konuda ne kadar başarılı olduğunu görmek adına, bu yaz itibarı ile başlayan ve bir anda tüm dünyada yatak odası kıyafetleri ile sokakta ve sosyal hayatın her alanında görülmeye başlanması yeterlidir. Yine pandemi döneminde emir ve yasakların itirazsız, itiraz edenlerin cezalandırıldığı bir sosyal yaşamı bizatihi tecrübe ettik. Tek fark, tanrı olduklarını ilan etmeden tanrı gibi davranmayı sürdürmelerinden mütevellit bir kafa karışıklığı söz konusu, hepsi o kadar…
Tabi bütün bu olup bitenlerin propagandasının yapıldığı ideolojik yapıyı da unutmamak lazım… Hatta bu propaganda dilini diğer kültürlere ve dini yapılara da geçirerek onların içeriğini boşaltmalarını da görmekteyiz. Böylece yeni bir kader inşa etme çabaları bağlamında da gelecek vizyonlarını üretmeleri dikkate alınmalıdır. Örneğin; trans hümanizm, post hümanizm ve yeni yaşam merkezli felsefi bakışın uygulama şansını artırmaya matuf iktisadi, siyasi, felsefi hamlelerini de gözlemleyebiliyoruz. Bu bakışın kabulüne yönelik filimler, çocuk oyunları, diziler, romanlar, denemeler, bilimsel kitaplar da sunulmaktadır. Teknik üzerinden elde ettikleri gücü doğayı biçimlendirmeye matuf kullandıkları gibi, bireyi, toplumu ve zihni yapılandırırken, geleceği de yapılandırmaya yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Kripto para bunlardan biridir. Çevre üzerine kopartılan fırtınalar, iklim değişikliği propagandaları, yapay gıda, yapay organ ve giderek yapay insana yönelik çalışmalar, nereye doğru sürüklendiğinin izlerini taşır. Daha 1900lü yıllarda yazılan romanlar ve felsefi metinler bize bugünlerde tartışılan şeylerin nereye dayandığını göstermesi bağlamında önemlidir. Cesur Yeni Dünya kitabı bu örneklerden sadece biridir. Ama en önemlisi, propaganda yöntemi üzerinden reklam aracılığı ile yeni bir yaşamı kolaylıkla gerçeklik zeminine taşımakta olmalarıdır.
Asıl önemli olanı ise; modern tanrılara mesafeli olması gereken kadim kültüre dayalı inanç ve kültürlere yönelik yanıltıcı çalışmalar, onları içerden değişime zorlamalar, onlara modern hastalıkları, ideoloji, bilimcilik, felsefecilik yapma, sekülerliği zorunlu kılma gibi bulaştırarak çabaların karşılık bulmasını sağlamaktadırlar. Çin, Hindistan, Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi Ortodoks Hıristiyanlığı, Katolik Hıristiyanlığı gibi İslam düşüncesini de ciddi bir şekilde artırılmış gerçeklik zemini üzerinden değişime uğratmaktadır. Örnek olarak İran İslam Devriminin geldiği nokta ve bugünlerde İran’da yaşanan olayları gözlemlediğimizde ne söylediğimiz belirginlik kazanır.
Müslüman La demekle mükellef; sadece müşrik putperestlerin tanrılarını reddetmekle bu sağlanmaz! Modern tanrıların ürettiği putperestliği de reddetmelidir. Yeniden iman etmeli ve asla Allah’tan başka tanrılara tapmamalıdır. Bunu sağlamadığı sürece Müslümanların Müslüman kalma imkânları zayıflamakta ve kendi nesillerini kaybetmekle yüz yüze kalacaklardır. Ki bugün durum bunu açıkça göstermektedir.
Herkes kendi vicdanına yönelecek ve kurgu üzerinden üretilmiş yapay tanrılara pirim vermeden, onları reddederek yeni bir insan, mümin insan karakterini inşa etmelidir. Yeni bir sosyal gerçekliği, hakikatin tecellisi olan gerçekliği hayata geçirmeli ve hayatını vahyin bildirdiği emir ve yasaklara göre düzenlemelidir. Yoksa azap pek yakındır. Ölüm öncesi ve ölüm sonrası azap mukadder olacaktır.
Abdulaziz Tantik