Bir sosyal devlet olan Türkiye, toplum ve aile hayatını tehdit eden yoksulluk sorunuyla mücadele etmek zorundadır. Haftalardan beri takdim ettiğimiz modern zekât modelimiz, bu sorunu kökünden çözecek niteliktedir. Modelimizde nisap miktarı (kefaf/muhtaçlık sınırı), Açlık Sınırının (AS’nin) ötesinde günümüz muhtaçlık ölçütlerinde kullanılan Yoksulluk Sınırı (YS) veya daha gelişmiş bir sosyal-refah ölçütü olan Asgari Hayat Standardı (AHS) kavramlarına dayanmaktadır.
Modelimizde AHS (YS), hem nisap miktarı, hem de kifayet ile eşdeğer tutulmaktadır. Buna göre AHS’nin (YS’nin) altında kalan bir kişi, eski tabirle kifayete (yeterli mala veya gelire) sahip olmadığı için, (nispeten) yoksul sayılmakta, kazancı yetmediği için de zekât kaynaklarından yararlanma hakkına sahip olmaktadır. Yoksulluk Sınırı (YS) veya Asgari Hayat Standardı (AHS), ekonomik gelişmelere paralel olarak her yıl değişken olabilmektedir. Bu modeli uygulamak isteyen her devlet, iktisadî yönden gelişmişlik seviyesine göre zekâttan yararlanacak kesimler için, biri YS ölçütünden hareketle Nisap (1) veya AHS olmak üzere Nisap (2) seçebilir (Bkz. Bir önceki yazımızda yer alan koordinat sistemine).
Muhtaçlık Ölçütü Olarak Açlık Sınırı (AS)
Birinci derecede (mutlak) yoksulluk sınırı olarak da ifade edilen Açılık Sınırı (AS), hayatta fizyolojik olarak kalabilmenin asgarî bir sınırının olduğu varsayımına dayanmaktadır. Mutlak yoksulluk, insan haysiyetine yakışır bir şekilde temel ve zorunlu ihtiyaçların giderilememesi hâlidir. AS, genelde diğer sosyal kesimlerin hayat standardından bağımsız olarak belirlenmektedir. Birinci derecede fakir ve dolayısıyla mutlak anlamda yardıma muhtaç fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, giyinme) kendi güç ve gayretleriyle karşılayamamaktadır. Böyle bir duruma düşmüş olan bir kişinin, haricî yardım alamadığında, belli bir zaman sonra gayr-i ihtiyarî olarak ölüm riski ile karşı karşıya gelmesi de kaçınılmaz olacaktır. Hiçbir devlet, nisap miktarını (kifayeti) belirlerken, AS’yi baz almamalıdır. Çünkü AS, mutlak yoksulluğun önlenemez sonucu olarak yoksulluk sınırının çok altında sürdürülen insan onuruna yakışmayan sefil bir hayattır.
Muhtaçlık Ölçütü Olarak Yoksulluk Sınırı (YS)
Ekonomisi henüz gelişmemiz bir devlet, nisap miktarını (Nisap 1) geçici olarak YS’ye bağlayabilir. YS altında olan fakirler, AS’nin altına düşmedikleri sürece göreceli yoksullar olarak kategorize edilmektedir. Bu bağlamda göreceli yoksulluk; bir kimsenin, diğer bir kimseye göre daha az gelir elde etmesidir. Göreceli yoksulluk, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranın altında olma durumudur. Göreceli yoksullukta sadece asgari kalori ihtiyacına bakılmamakta, kültürel ve toplumsal açıdan tüketimi yoksul olanlar içinde zorunlu görülen malların kapsama alınması söz konusu olmaktadır. Bundan dolayı, belli bir toplumda kabul edilebilir tüketim seviyesinin altında olanlar, göreli yoksulluk kapsamına girmektedir.
Muhtaçlık Ölçütü Olarak Asgari Hayat Standardı (AHS)
Ekonomisi güçlü olan bir devlet, nisap miktarını, YS’nin üzerinde olan AHS ölçüsüne göre (Nisap 2) belirlemelidir. AHS, kişinin hayatını insanlık haysiyetine yaraşır bir biçimde devam ettirebilmesi, sağlıklı bir ortamda, huzurlu ve gelecek endişesi duymadan yaşayabilmesi, temel insanî ihtiyaçlarını karşılayabilecek seviyede elde edeceği en düşük gelir miktarı ile sağlayabileceği geçim seviyesidir. AHS, kişinin kendisi ve bakmak zorunda olduğu kimselerin geçimini, insan haysiyetine yaraşır bir şekilde sağlayıp sağlamayacağının esasları, ülkelerin ekonomik gücüne endekslenerek belirlenmektedir. AHS ve buna bağlı olarak bu sosyal-refah standardının altında kalan yardıma muhtaç kesimlere sunulacak zekât ödemelerinin (kamusal sosyal yardımın) parasal boyutu, bir ülkede fert başına düşen ortalama gelirin % 40 ile % 60 arasında takdir edilebilir. Modelimizde AHS, fert başına düşen ortalama (net) millî gelirin % 50’si olarak tespit edilmiştir.
Günümüz modern dünyasında gelişmiş ülkelerin sosyal adalet seviyelerine ulaşmak adına bu şekilde belirlenen AHS ölçüsü, aynı zamanda nisab olarak da kabul edilebilir. Bu şekilde belirlenen nisab ölçütü/miktarı (AHS), devletin muhtaçlara yapacağı kamusal sosyal yardım miktarını da ortaya koymaktadır. Belirlenen nisap miktarı (AHS) ile bu nisap miktarının altında yaşayan nispeten yoksul insanların gerçek gelir düzeyleri arasındaki farkın yani yoksulluk açığının, zekât fonu ile kapatılması gerekmektedir.
Yoksulluk açığını kapatan zekât kaynaklı sosyal transferler, hem yardıma muhtaç kişilerin AHS’lerini (asgari refahını) temin etmekte, hem de diğer gelir gruplarının (zenginlerin) ortalama refah seviyelerine önemli bir derecede yaklaştırmakta ve kendilerini diğer zengin sosyal kesimlerle âdeta eşdeğer bir duruma getirmektedir. Dolayısıyla, bu miktar üzerinden yapılan maddî destekler neticesinde, muhtaç kesimlerin psiko-sosyal ve ekonomik durumları, diğer sosyal kesimlerle mutlak anlamda eşit olmasa da, eşdeğer olarak kabul edilmektedir. Yardıma muhtaç kişilerin evli ve(ya) çocuk sahibi olmaları durumunda, kendilerine tahsis edilen sosyal yardım miktarı da, hane halkı fert sayısına orantılı olarak kısmî olarak artmaktadır.
Yoksullara Dönük Zekât Ödemelerinde Somut Örnekler
Modern zekât modelinden muhtaç durumunda olan sosyal kesimlerin hangi ölçütlere göre nasıl yararlanabileceğini daha iyi anlayabilmek için, somut örnekler vermek yerinde olacaktır.
– Yoksul Bir Kişi Üzerinden Bir Örnek:Örneğin, bir ülkede Fert Başına Düşen Ortalama Net Gelir (FBNG), belirli bir yıl için 30 bin TL olsun. (Bu miktar, 2016 yılı için ortalama olarak 10.000 USD ile hemen hemen eşdeğerdir ve Türkiye’nin reel ekonomisini yansıtmaktadır). O ülkenin yıllık nisab miktarı (Nisab 2 / AHS) ve dolayısıyla devletçe yapılması gereken azami kişisel kamusal sosyal yardım miktarı da (FBNG’nin ortalama % 50’sini baz alacak olursak) 15 bin TL’dir. Bir başka deyişle yalnız yaşayan (yardıma muhtaç) bir insanın o ülkedeki nisab miktarının (AHS’nin) yıllık parasal boyutu 15.000 TL’dir. İlgili devlette yaşayan bir kişinin gelirinin sıfır olduğunu düşünecek olursak, bu kişi, zekât fonundan yılda bir kez olmak üzere bu miktar üzerinden (yani 15 bin TL’lik) bir sosyal yardım (zekât) alma hakkını elde edecektir. Bu sosyal yardım miktarı, 12’ye bölünerek aylık olarak da verilebilir. Farz edelim ki bu kişinin nisab miktarının (15 Binin) altında bir geliri var. Bu gelir de 10.000 TL olsun. Bu durumda kişinin yıllık nisab miktarına (AHS’ye) ulaşabilmesi için, zekât fonundan kendisine ayrıca 5.000 TL üzerinden bir sosyal yardım yapılmalıdır. Böyle bir sosyal sistemde her yıl belirlenecek olan AHS’nin altında hiçbir vatandaş olmayacaktır.
– Yoksul Aile Üzerinden Bir Örnek: Kişinin evli (toplam iki kişi) olması durumunda nisab miktarını belirleme formülü, şu şekilde ortaya çıkmaktadır. 15.000 TL (AHS’ye göre yıllık nisab miktarı) x [1 + 0.5] = 15.000 + 7.500 = 22.500 TL. Farz edelim ki karı koca çalış(a)mamakta ve herhangi bir yan gelirleri bulunmamaktadır. Bu durumda sosyal devlet, zekât fonundan mutlak anlamda yoksul olan bu aileye yılda toplam olarak 22.500 TL vermek mecburiyetindedir. Çünkü iki kişilik bir ailenin o yıl için asgari hayat/geçim standardı 22.500 TL’dir. Diyelim ki evin erkeği çalışmakta ve yılda net olarak 20.000 TL kazanmaktadır. Ailenin toplam geliri, AHS’ye göre belirlenen yıllık nisab miktarının biraz altında kaldığı için, bu aileye zekât fonundan 2.500 TL ayrıca ödenmesi gerekmektedir. Böylece bu ailenin AHS’i garanti altına alınmış olmaktadır.
– Bir Çocuklu Yoksul Aile Üzerinden Bir Örnek:Kişinin evli ve bir çocuk sahibi (toplam üç kişi) olması durumunda formül, şu şekilde kullanılmaktadır: 15.000 TL x [1 + 0.5 + 0.3] = 15.000 + 7.500 + 4.500 = 28.000 TL. Dolayısıyla üç kişiden meydana gelen bir ailenin yıllık AHS, 28.000 TL’dir. Bu hanenin yıllık toplam gelirinin 20.000 TL olduğunu kabul edelim. Bu durumda bu aileye AHS’ye kavuşması için, yılda 8.000 TL üzerinden bir sosyal gelir bağlanmalıdır. Bir çocuklu ailenin hiçbir geliri yok ise bu durumda bu aileye, rahat geçinebilmeleri için, zekât fonundan o yıl için toplam olarak 28.000 TL verilmelidir. Bu para, aylıklara bölüştürülerek de verilebilmelidir.
Nihaî Değerlendirme
Modern dünyamızda zekât, sosyo-ekonomik ve malî anlamda birçok fonksiyon üstlenebilecek potansiyele sahip önemli bir kaynaktır. Kuran-ı Kerim’in emrettiği bu kaynaktan Müslüman topluluklar ve devletler yararlanmadığı ve zekâtı sosyal sistemlerin bir parçası hâline getirmedikleri müddetçe toplumsal sorunların altından bir türlü kalkamayacak ve sürekli olarak maddî ve manevî buhranlar içinde olacaktır. Onun için gelecek yazımda modern zekât modelimizin mevcut sosyal sistemleri de dikkate alarak, siyasî, iktisadî, idarî ve organizasyonel yönden nasıl oluşturulabileceğinin ipuçlarını (inşallah) takdim edeceğim.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…