Gelin bugün hiç yapmadığımız bir şey yapalım… Özeleştiri diyorlar adına… İçimizde ki benleri bir tarafa atıp, nefislerimize bir nefes aldıralım.
Günümüz terminolojisinde “ego” deniliyor ya… Sigmund Freud’la özdeşleşen bir psikanaliz terimi bu… “Ben, benlik ve bencillik” gibi ifadeleri karşılıyor. İnsanın kişisel özelliklerini koruyarak bilinçaltı isteklerinden bazılarına izin verme hali olarak da tanımlanıyor. İslami literatürde ise “nefis ve nefsin istekleri ve arzuları peşinde fütursuzca gitme, koşma ve ahiret hayatını unutarak veya unutmuş gibi yaparak dünya gailelerine dalmak” olarak tanımlayabileceğimiz bir duygu. İşte bu fütursuz duygu, insanları, duygusal yönden köreltirken, ahlaki yönden de zayıflatıyor ve bu dünyada uçurumun kenarına getirirken, ahiret hayatını da berbat etmesine vesile oluyor.
Tabi ki de “Ben” duygusundan sıyrılmayı başaranlar bunu anlayabiliyor. “Ben” duygusunun içinde kaybolanlar ise, kaybolduklarının dahi farkına varmadan devam ediyorlar egoist hayatlarına. Bu konuyu yüce rabbimiz bizlere bakın nasıl beyan ediyor?
“Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılındı. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”(A’li İmran 3/14)
Yüce rabbimiz bu ayeti kerime ile bizlere, insanoğlunun dünyaya düşkünlük vesilesi olan şeyleri ne güzel anlatmış değil mi? Hatta bir adım daha ileri gidelim ve ezelden ebede, olmuş ve olacak olan her şeyi ilim sıfatı dâhilinde bilen yüce rabbimiz, bu ayeti kerime de adeta günümüz Müslümanının portresini çizmiş bizlere…
Tavsiye edilemeyecek, günümüz Müslümanlarının tasvip edilmesi caiz olmayan yaşantılarının portresi bu ayeti kerime…
Ayeti kerime ile günümüz Müslümanlarının arasında ilinti kuramayan ve okuyucularımız olabilir. Asrı Saadet döneminden küçük bir örnek verirsek, yazdıklarımızı kabul etmek istemeyen kardeşlerimize bir nebze de olsa yardımcı oluruz zannındayım.
“Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda (zekat ve sadakalarını vermeyerek) harcamayanlara pek acıklı bir azabı müjdele” (Tövbe 34) ayeti kerimesi nazil olunca, bazı sahabeler endişe duydular ve bu endişelerini Hz. Ömer ile paylaştılar. Hz. Ömer(ra) da Peygamberimize (sav) gelerek;
“ Ey Allah’ın Resulü! Muhacirler altın ve gümüş hakkında ki ayetten dolayı, hangi malların hayırlı olduğunu soruyorlar” dedi.
İşte bu soru üzerine Peygamberimiz (sav), günümüze de örnek olacak şu sözleri beyan etti:
“Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, imanı hususunda kendisine yardımcı olabilecek bir kadın(eş) edinmeye çalışsınlar” (Tirmizi ve İbnMace)
Evet, günümüz Müslüman’ı Modern Müslüman sosyete ümmet oldu. Sevgiden yoksun, etrafından bihaber, sadece kendini seven ve kendi nefsi için çalışıp çabalayan, bütün bunları yaparkende diğer Müslüman kardeşlerini hiç düşünmeyen modern(!) Müslüman…
Ayeti celilede buyrulduğu gibi, “Altın ve gümüşü biriktirip zekât ve sadaka vermek istemeyen”, kocaman evlerde oturup son model arabalara binen ama etrafında ki ihtiyaç içinde olan insanları pekte düşünmeyen Müslüman…
Geniş evlerde oturan ama gönlü dar Müslüman…
Altın, mal, mülk biriktirip zekâtını verme konusunda ağır davranan hatta “Ben devlete vergimi veriyorum” diyerek Zekât ibadetinden yırtmaya çalışan Müslüman…
Tesettürü moda’ya uydurmaya çalışarak, yüce rabbimizin emretmiş olduğu örtünme ayetlerini dahi kendi nefsine uyarlayan Müslüman…
Allah Faizi şiddetli bir şekilde haram kılmışken, “Bu devirde faiz haram olmaz” veya “Türkiye Darul harb’dir, faiz almak vermek caizdir” fetvasını bile veren Müslüman…
Dedik ya, Modern müslüman, sosyete ümmet oluverdik.
Öyle hale geldik ki, yaptığımız ibadetler, okuduğumuz Kur’an-ı Kerimler bile kalbimize tesir etmez oldu. Her şeyin fenomen yani görünen kısmıyla ilgilenirken, ibadetlerimizin deruniliğini yakalayamaz olduk. Gözlerimiz görüyor dedik ama kalplerimizin göremediğini bilemedik.
“Doğrusu gözler körelmez ama sinelerde ki kalpler körelir”(Hac suresi 22/46) ayeti kerimesinden bi-haber yaşadık, yaşıyoruz.
Yüreklerimizde Kur’an’ın gülleri açması gerekirken, sinelerimizi haramlar ile bataklığa çevirmenin ıstırabını hissetmedik bile…
Öyle ya, Modern Müslüman sosyete ümmet olmanın bir bedeli vardı. Onu fazlasıyla ödedik, ödüyoruz şeytana…
Nefis muhasebesi yapacağız ya… Hadi soralım kendimize “Biz ne kadar Müslümanız” diye. “Arkadaş Müslümanlığın ne kadarı mı olurmuş” diye soranlara da, Kur’an’ı Kerim ve peygamberimiz’in (sav) hadisi şeriflerinde ölçülerin konulduğunu ve insanın özgürleşebilmesi için nefsinin esaretinden kurtulması gerektiğini tekrar hatırlatalım ve soralım:
“Sahi biz ne kadar Müslümanız?”
“Sürdürdüğümüz debdebeli hayatın içinde Namaz ibadeti ne kadar önemli?”
“Yüce rabbimizin bizlere farz kıldığı tesettür, bizim hayatımızın neresinde?”
“Komşumuza en son ne zaman selam verdik ve hal hatır sorduk?”
“Dilimizin şehveti olan gıybetten ne kadar uzak durabiliyoruz?”
Biz sormaz isek bunları kendimize, kıyamet günü rabbim soracak bunları bize…
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…