Blok sistemler bildiğimiz anlamıyla “blok”dediğimiz kayıtlardır. Bunu, bir defter bloğu gibi düşünürsek, her kayıt bir sayfada yettiği satır adedince yazılır. Buna muhasebe sisteminde yevmiye kaydı diyebilirsiniz. Zaman içerisinde çalışanın bir günlük rızkı (helal alın teri) için de bu ifade uygun görülmüştür.
İlk zamanlar herhangi bir yedekleme, kopyalama gereği hissedilmemiştir. İnsanların, henüz akite ve sözleşmeye dayalı kültürleri, adı üstünde “sözleri”mahalli anlamda bir değer/erdemifadesiydi. Sosyal faaliyetler bu değer üzerinden karşılık buluyordu. Evlenme sürecinden, emanet anlayışına ve toplumu düzenleyici kurullarda da bu haslette olan insanlar erdemli insan olarak kabul görürdü. Nitekim Resulullah (SAV) henüz peygamber olmamışken, Kureyş kabilesi tarafından itibar gören hanif biri olarak tanınırdı. Güven duyulur, anlaşmazlıkların çözümünde hükmüne riayet edilirdi.
***
Hayatın henüz tam olarak ticarileşmediği zamanlar, borç sarmalının hayatı kavrayamadığı zamanlar olması bakımından anlamlı ve özeldir. Köylerde, dağlarda, ovalarda akan pınarların boş yere aktığı düşünülmediği, bahçeye kazılan su kuyularına sayaç vurulmadığı, yaylaların yayla olduğu zamanlardı. Özel ve güzel bu gerçeklikler, yerini şimdilerde hatıra ya da hayal alemine terk etti.
Rabbimizin, zerreden küreye birbiriyle çeliştirmediği ve ya kaosa karşı düzensizliklerin düzeni şeklinde bir mekanizma ile dengeyle koruduğu fraktal geometrik düzen; şimdilerde tersinden okunmaya, okutulmaya çalışılıyor. Her bireyin, bir diğerine karşı kümülatif derecede ihbar edildiği bir dağıtık kayıt zincirlenme süreci. Her bireyin otorite olarak kendini tatmin ettiği; aslında kimsenin otorite olarak kabul görmediği bir düzenek… Herkesin müdür olduğu bir işyerinde, aslında müdür yoktur. O halde müdür müdür müdür? diye komik bir soru geldi aklıma. Aslında sistem de bu derece ironiktir.
Mana aleminin bir parçası halindeki “sözün”, fıtri ifadelerce samimi olduğu emarelerin devam ettiği süreçler zincirinden, her kaydın, her kayda dahil olduğu dışına genişleyen bir sonsuzluk paradoksu sistemi. Küçük balığın sürekli büyük balığı yutma dürtüsü içerisindeki doğrulama refleksi. Elbette, küçük olmak önşartından hareketle, büyüğü yutmak doğrulama şartıysa; burada İblis’in günahı ne olabilir?
İblis dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” (Araf Suresi 16. Ayet)
Mübalağalı bir ifade olacak; ama, anlatımı güçlendirmek veya idraki arttırma adına, vahyin hıfzedilmesi gibi, doğruluk üzerine kurulu bir misyonun halifesi olan insanlık, fıtri değerlerine uygun hangi ilahi emri suiistimal edebilirdi ki. Ya da buna gerçekten gücü yetebilir mi? Bu mümkün olabilir mi?
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”(Hud Suresi 112. Ayet)
Okumak, insanın” Emrolunduğu gibi dosdoğru olmaktır. Oysa; Muhasebe hilelerinin ataları diyebileceğimiz, borcu silme, üstüne kalem çekme, çocuk defteri yırtmış gibi eylemsellik ve tek yönlü avantajlar doğuracak ifadeler, genel ahlak zafiyetini dolayısıyla, blok sistemin acziyetini çoktan ilan etmişti. Bu yollarla varlık sahibi olanlar da iflas edenler de epeyce olmuştur sanırım. En azından büyüklerimizden duyduklarımız kadarıyla şerh koymuş olalım.
Tabi zaman içerisinde blok zincirsistemleri oluştu. İlk zamanlar defterdarlığın vergi tahsilatı ihtiyacı, taban üzerinde kurduğu mali tahakkümle insanları kayıt dışı kalmak yönünde motive ediyordu. Ne kadar vergi dairesi mükellefi olmaktan uzak kalırsan, o kadar yüksek kar etmiş olursun, diye bilinirdi. Çünkü kamunun faiz maliyetineortak olmazdın, belki de günaha girmeyecektin güya… Yine de bu Faizmaliyetleri; ancak, dışarıya devletin maliye politikaları sonucu, topladığı vergilerce ödenebilirdi. Böylece; siz devletinizin, sizin adınıza borçlanma payının, üzerinize düşen faiz yükümlülüğünden kaçmış oluyordunuz. Kamu otoritesi; adeta, borçlanmayı caiz görüyorsun da faizi neden caiz görmüyorsun diye soruyordu sanki size, hal diliyle…
Devletiniz ile sizin aranıza giren ilk nifak değildi ki bu.O halde hiçbir matematik kuralı bizimle devletimiz arasına girmemeli, arabulucu olmamalı diye bir önermede bulunabiliriz. Nitekim; Rabbimiz de Bakara Suresi 282. Ayeti kerimede böyle emrediyor.
“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın……..” (Bakara Suresi, 282…)
Rabbimiz özellikle vurguluyor. Ey iman edenler. Birbirinizle borçlanabilirsiniz diyor. Yani araya kimse girmesin, diyor. Rabbimiz; “Ey iman edenler” çerçevesi ile bloğu düğümlüyor. Ey madenci, ey finans kurumu, ey elektrik idaresi, ey teknolojik dev… demiyor. Borçlanan da, borcu yazan da, şahit olan da iman etmiş, Kur’an’ın hükmüne riayet etmiş ve teslim olacak… Bu kadar net!
Rabbimiz; Alak Suresi ile ilk ayeti kerimede “Yaratan Rabbinin adıyla Oku!”diye emreder. Okumak bizim işimiz, yaratmaksa (yazmaksa) Rabbimiz’in işidir. Yazmak içinde şahitliği ve delilleri de bulunduran bir ölçüdür. Bozulmaması gereken SunnetUllah’ın ifadesidir. O halde yazmak her yiğidin harcı da değildir.Muhasebeci, hukuk adamı, hakim, hakem gibi arabulucu nitelikteki meslek grubu ya da bu misyonu temsil eder, etmek zorundadır. Aksi halde tuğyan, tufan ve her ne zillet varsa toplumların üzerine yağan pislikler eksik olmaz.
Kayıt sistemleri, blok anlamda tek bir defterin genellenmesiyle zincirlenerek, özün yok edilmesi sonucu, örfi hale getirilerek, acziyete uğratılmış, cahiliyenin artması, zulüm sisteminin kabulüyle birlikte suistimale açık hale geldiler. Nitekim; ilahi dinlerin tahrif edilen kitapları (Zebur, Tevrat ve İncil) da bu tuğyana maruz kalmışlardır.
Bu dönüşümler; eğer tüccar ya da herhangi bir ekonomik faaliyet içerisindeyseniz ki, olmak zorundasınız, gerçekleşiyordu. Borca Dayalı Para arzı Sistemide; ekonomik ve ticari faaliyetler üzerinden inebildiği ölçüde tabana aynı faaliyetler üzerinden iniyordu. Günümüzde de bu mekanizma aynı şekilde hızla devam etmektedir. Sistemin matematiği böyle kurgulanmıştır. Bu matematiksel kurgu bir ağacın gövdesinden köküne ve kökünden de toprağın derinliklerine kadar adeta birer kılcal damar gibi uzamaktadır. Ancak dallarından, yapraklarından verilen besin ne kadar köke inebilirdi ki?
Rabbimiz nasıl ki; böyle bir toprağı, kökünden besleyecek şekilde, ali bir iradeyle ve en ala olan göklerden yere doğru yağmurlar yağdırarak kökün en uzağındaki kılcal uzantısından yukarı doğru besliyorsa; Borca dayalı firavuni rızık sistemi de aynı katsayı üzere, rabbine isyan ediyordu…