Müslüman olmanın sorumluluğu gereği her Müslüman öncelikle Allah’a karşı sorumluluğunu üstlenmelidir. Allah’a karşı sorumluluğu ise müslüman’ın Allah’ın kendisini yarattığı temel amaca uygun bir yaşamı önceleyerek var olma çabası içinde olmasını sağlamalıdır. Allah’ın insana yüklediği amacı gerçekleştirmenin yolu ise Müslüman olarak tam bir teslimiyet içinde güvenle kendini ilahi emir ve nehiylere tabi kılmalı ve amacı gerçekleştirecek feragati vermeye hazır olmalıdır. Müslüman, içinde var olduğu şartlarla mukayyet olmamalıdır. Bilakis, Müslüman, kendi şartlarını oluşturan ve yeni şartların varlığa çıkışına ön ayak olandır. Şart bağımlı olmak ile şartlardan bağımsız olmak arasındaki derin farkı kavramadan Müslüman olmanın anlamı tezahür edemez!
Müslüman, varlığın hiyerarşik yapısını dikkate alarak ilahi rızaya matuf bir yükselişi kendisine amaç edinir. Bu amacı gerçekleştirmek için Müslüman, kendi nefsi ile sürekli bir hesaplaşmayı gerçekleştirerek, nefsinin isteklerinin hangisinin kendisini cehenneme ve hangisinin kendisini cennete taşıyacağı üzerine derin bir tefekkür içinde olmalıdır. Bu tefekkür bir gün, bir lahza ile sınırlı değil, yaşamının bütününe yönelik bir ilgiyi içinde taşıyarak süreklilik kazandırılması gerekendir. Müslüman, salt kendi şahsi kurtuluşunu gözetmeden, kendi kurtuluşunun aynı zamanda çevresindeki insanların kurtuluşu ile birlikte olması gerektiğine göre hareket etmenin elzem olduğunu anlamalıdır. Bu yüzden kişisel bir kurtuluşun hikâyesinin hüsranla biteceğini bilmek ve bir sosyal gerçekliğin inşasının kaçınılmazlığını idrak etmek şarttır.
Müslüman iman ettiği amentüyü eylemle kanıtlayarak kendi imanının şahidi olmalıdır. Amele dönüşmeyen imanın inanç olarak asılı kalacağını ve kendisini kurtaramayacağı gibi şartlardan kurtuluşun umudu da olamayacaktır. Şartlarla mukayyet bir insanın Müslüman olma hayali hüsranla birleşecektir. Şartları aşan insan kendi özgürlüğünü ele alabilecektir. Evet, her insan bir kültürün içine doğar ama kendi kültürel yapısını inşa iradesine, gücüne ve ihtiyarına sahiptir. O yüzden sorumluluğu asla dışarıda aramaz Müslüman; kendi sorumluluğunu kendisi üstlenir. Bu çerçeve içinde de yaptığı güzellikleri Allah’ın verdiği güce bağlarken, kendi hatalarının sorumluluğunu ise üstlenecek bir olgunluğa erişmelidir. Böylece başkalarını suçlamak yerine kendi hatasını tespit edip onarma imtiyazı kazanmak daha kolaylaşacaktır. Burada zorlaştırılma ve kolaylaştırılma bizatihi ilahi inayet ile ilgili bir temel noktayı işaret etmektedir. İnsanın hayatının zorlaştığı her zeminde bir kolaylığın da kendini gösterdiği tanıklık üzerinden betimlenebilir. Tıpkı her kolaylıkta bir zorluğun kendini göstermesi gibi…
Müslüman olma sorumluluğu, hiç kimsenin Müslüman olma sorumluluğunu üstlenmediği ve insanların Müslümanlıktan kaçtığı bir zeminde etrafına bakmadan, kaç kişi olduğunu düşünmeden, hangi saldırılara muhatap olacağını hesaba katmadan Müslüman gibi yaşamak ve tek başına bir ümmet olma şuurunu göstermek/ şahit kılmaktır. İnsanın yalnız olmadığı şuurunu kazanması imanının derinliği ile alakalı bir durumu işaret eder. İnsan yalnız değildir. Kendisine şah damarından daha yakın olan bir Allah inancına rağmen insanın kendisini yalnız hissetmesi bir yanılgıdır. Bu yanılgıya düşmeyen kişi, Müslüman olmanın sorumluluğunu sahih ve sahici bir şekilde kuşanır. Bu yüzden her an nefesini ensende hissettiğin bir Varlığın seni şefkatle sarmaladığı hissi ile dolmalısın. Müslüman her an Allah ile beraber olduğu şuurunu sürekli kılmanın yöntemini bulmalıdır. Burada tezekkür, hatırlama ve anma eylemlerini birlikte bir bütünlük içinde varlığa kavuşturmalıdır. Müslüman her an ilahi esma ve sıfatları hem hatırlar, tekrar eder ve hem de tefekküre konu edinir ve hayatının mayası haline getirir. O yüzden Müslüman başını nereye döndürürse döndürsün orada Allah’ı görmelidir, bulmalıdır, idrak etmelidir. Gördüğü her şeyin ilahi inayetin bir yansıması, tezahürü ve göstergesi olduğunu idrakten hali kılmamalıdır.
Ayrıca Müslüman bir sosyal insan olarak sorumluluğunu diğer insanlar içinde kuşanmalıdır. Diğer Müslümanlarla iman ettiklerinde dinde kardeştir, kardeşliğin getirdiği bütün sorumluluğu üstlenir, iman etmemişse kanda kardeştir, bu kan kardeşliğin gereği olan sorumluluğu üstlenecektir. Ayrıca her insan, çevresindeki her varlıktan da sorumludur. İşte bu kendisine ve ilişkiler ağı içindeki diğer varlıklara karşı sorumluluğu; adalet, güven, barış, sadakat ve yardımlaşma üzerine kuruludur. Mümin o kimsedir ki onun elinden, dilinden ve belinden zarar gelmeyendir. Yani eli ile gücü kullanarak başkasına zarar vermemelidir. Dili ile hakaret ederek, yalan söyleyerek, aldatarak zarar vermemelidir. Beliyle ise şehvetine kapılarak haksız yere başkasına tecavüz etmemelidir. Şehvet dünyevi isteklerin başkalarının zararına uygulamaya geçirme arayışı ve bu arayışı güçlendirecek her tekniği, gücü ve imkânı kullanıma dâhil etmedir. Bu zarar vermeme bütün ilişkiler ağı içindeki varlıklara teşmil edilir.
Yani Müslüman kendisine karşı sorumlu olduğu gibi, dört kategorideki varlığa karşı da sorumlu olacaktır. Bu dört kategorinin ilki; Allah/Yaratıcı kudrete karşı sorumluluğudur. İkincisi, insanlara karşı sorumluluğudur. Üçüncüsü ise yaratılmış her varlığa karşı, yani insan dışındaki varlıkların tümüne karşı sorumluluğu ve dördüncüsü ise kendi nefsine karşı sorumluluğudur. İşte bu dört sorumluluğu da en ufak bir kaygıya neden olmadan yerine getirmeye başladığı zaman gerçek anlamda Müslüman olma liyakati kesbeder. Bu yüzden ilahi inayetin hayatındaki kalıcılığını keşfetmekle başlaması ilk adımdır. Bir imtihan dünyasında yaşadığı gerçeği ile yüzleşmesi ikinci adımdır. Yaşamın başıboş olmadığı ve yaratılışın da başıboş olmayacağını anlaması, anlama ulaşması üçüncü adımdır. Hayatını bu amaca adaması ise dördüncü adımdır. Artık bu dört adım kendi döngüselliği içinde karşısına çıkan yeni durumlarda sorumluluğu gereği ne yapması gerektiğini anlamasına yeterli bir zemini verir.
Hayatın dairevi/döngüsel bir olgu olduğu gerçeğini anladığı zaman kişi, yaptığı yanlışın sonucunu giderecek adımları atması kolaylaşacaktır. Yanlışı bütünü ile ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi imtihan oluşun temelini işaret eder. Ayrıca günaha düşmenin kendisinin bir tecrübe olarak imanın güçlendirilmesinde temel bir fonksiyon sağlayacağını da unutmamak lazım…
Rabbim bizi Müslüman olma şuurunu ve sorumluluğunu üstlenen kullarından eylesin…
Abdulaziz Tantik