Evet, “İstanbul Sözleşmesi” kaldırıldı. Bu sözde sözleşmenin ilintili olduğu diğer mevzuatı, nazarı itibara almadan sevinmek saf dillilikten ileri geçmez.
İlhan ORAL
Evet, “İstanbul Sözleşmesi” kaldırıldı. Bu sözde sözleşmenin ilintili olduğu diğer mevzuatı, nazarı itibara almadan sevinmek saf dillilikten ileri geçmez. Ziyadesi ile sevinen müslümanların ciddi boyutta bilgilenmeleri, muhakeme, mukayese ve öz eleştiri yapmaları, aklî melekelerinin ve yekini imanlarının gereği olmasına rağmen yine yanlış saplantı oldu.
Cumhuriyet döneminde nice çıkmaz sokaklara sürüklenip şaşkına dönen müslümanlar nice belirsiz eylemlerle hedef sapmalardan kurtulamadılar. Dinin ve dinî değerlerin kaldırılıp lağıv edilmesi ile nelerini kaybettiklerini bilmedikleri için konu üzerinde muhakeme yapmaya katlanmak istemiyorlar. Bilgi ve mevzuat hakkında mukayese yapıp, dinî değerler ile dine saldırılar arasında doğru yolu bulamıyorlar. Aslında doğru yolun İlâhî sistem olduğunu anlamak için aklî melekeleri yerinde olanlara zor değildir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, küfrün kararlarının kaldırılması ile ilgilenmedi. Bunun için mer’i düzenden talepte bulunmadı. Karma bir sisteme rıza göstermedi. O, hiçbir zaman sistem hakkında hiç kimse ile pazarlığa girmedi. “Vahyin hâkimiyeti” idealinden sapmadan davasının mücadelesini verdi.
Onun davası, fânilerin düzeni değil, ezel ve ebed hayat sistemi idi. O dava da yalnızca Yaratan Kudrete aitti. Bunun açıklamasını yapan Allah Teâlâ şöyle buyuruyor; De ki: “Ben, Rabbimden Kur’ân delili üzereyim. Siz ise, onu yalanladınız. Acele istediğiniz azap benim elimde değil. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, hakkı anlatır ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (Enam:6/57) Kur’an’da nice deliller arasında bu ayette belirtilen hüküm esas alındığında, müslümanların görevleri tümü ile açıkça ortaya çıkar. Bütün yetkileri elinden alınıp hiç hükmünde kalacak insanın bahanesi olamaz. Bid’at olmaktan ileri geçemeyecek kanaatler insanları bağlayıcı olamaz. Onun içindir ki bu yüce dava beşerî yorumların dilencisi olamaz. “Allah kuluna kâfi olduğu” halde müslümanlar laiklikten medet umamazlar.
Ey Resûlüm, kullarım Ben’i senden sordukları zaman, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler. (Bakara:2/186) Allah Teâlâ’nın hak ve doğru daveti Müslümanın dikkatini çekmelidir. Müslümanın sevineceği netice de selamet ortamıdır. Başkası değildir. Bundan başka bir yol ve yöntem aramak, ağır ve korkunç akıbetlere götürür: Ve o kâfirleri, ateşe arz edilirlerken, zilletten boyunlarını bükerek gözaltından ateşe bakarlarken göreceksin. İman etmiş olanlar da şöyle diyeceklerdir: “Gerçekten hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlardır.” Bilin ki, zalimler devamlı azap içindedirler. (Şûrâ:42/45)
Şu muhteşem cümleyi bir daha gözden geçirir misiniz? “Gerçekten hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlardır.” Hele bir düşünelim. Kimdir bu “kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlar.”? Bunlar, Allah Teâlâ’nın ilk emrinin “oku” olduğunu, savunurlar, kendileri okumazlar. Bunlar insanlara öğüt verirler fakat kendileri tatbik etmezler. Bunlar “kendilerinizi ve ailenizi koruyunuz” emrini dinlerler bununla hiçbir endişe taşımazlar. Bunlar, Kur’an’ı överler fakat Onu inceleyip araştırma zahmetine hiç katlanamazlar. Bunlar, aileyi zirvelerde değerlendiren Kur’an beyanlarına bakmak için tenezzül etmezler. Feminist ve benzeri aile bozguncuları harıl harıl aileyi ayaklar altına sererken bunlar hiçbir şey olmamış gibi davranırlar.
Yine bunlar, internet oyunlarında hiç tanımadığı erkekleri avlama sanatı ile nice aile kurumunu yıkan fuhşu olağanlaştıran virüsleşmiş kadınları görmezler. Bu kadınlar evli erkeklere birinci veya ikinci kuma olarak kaçan bir de üstüne üstlük “imam nikâhı” ile evlenen, çocuklarını sokaklara döken “başörtülü şeytanların” varlığından etkilenmezler. Bu faciaya çare göstermek için, nice yetkili makamı, nice eğitim kurumunu, nice belediyeyi, nice medya kuruluşunu ve nice gönüllü kuruluşunu hizmete çağırdığımız halde aldırış etmiyorlar.
Şimdi, bütün değerleri ile yok oluşa geçmiş yüce bir medeniyetin mensupları olarak siz müslümanlar, siz daha ne hayallerle ve oyalanmalarla ne yaptığınızın farkında değilsiniz! Kur’an’ın özüne dönüşten başka çareniz var mı?! Esselamu aleykum.