2021 yılında sosyal medyada hz. Hadice (r.anhâ) annemizle ilgili bir rivâyet paylaşıldı. Metnin kime ait olduğu belli değil.
Belki bunu paylaşanlar hz. Hadice’yi övdüğünü düşündükleri veya onu çok sevdikleri için paylaştılar.
Ancak tarihi bir olay katarılırken, ismi belli bir kişiye ait söz, haber, aktarılırken, helal-haram gibi dinî bir hüküm ise mutlaka sağlam (sahih) bir kaynağı olmalı değil mi?
“Peygamberimiz buyurdu ki:”, “Bir hadiste söylendiğine göre”, “Peygamberimiz bir hadisinde buyuruyor ki” diyenler bunun kaynağını mutlaka söylemeliler. Üstelik kaynka gösterilse dahi, o sözün, o haberin Rasulüllah’a ait olduğu sabit olmalı. Yoksa Peygamber’e iftira edilmiş olur. Peygamberimize iftira etmenin de cehennemlik bir günah oldu hatırlanmalı.
«Bile bile kim bana yalan isnat ederse (yalan uydurusa) Cehennemdeki yerini hazırlasın.» Farklı lafızlarla… (Buhârî, İlim/38 no: 106-110, Cenâiz/33 no: 1291, Edeb/109 no: 6197. Müslim, Zühd/82. Ebû Dâvûd, İlim/4 no: 3651. Tirmizî, Fiten/70 no: 2257, İlim/8 no: 2660, Tefsir/1 no: 2950, Menâkıb/19 no: 3715. İbni Mâce, Mukaddime/4 no: 30-37. Darimî, Mukaddime/25, 46. Ahmed b. Hanbel, 2/67, 83, 3/13, 39, 422, 4/47, 100, 156, 201, 367, 5/245, 292, 412)
“Tarihte falanca sahabe veya kişi şurada şunu yaptı, şunu söyledi, şöyle bir fetva verdi” diyenler bunu isbat etmekle yükümlüdürler. Aksi halde hem yalan söylemiş, hem adı geçek şahsa iftira etmiş, hem de dinleyicileri veya okuyucuları kandırmış olur. Bu da çok çşrkşn bşr davranıştır.
Aşağıdaki rivâyeti de bu açılardan değerlendirmeye çalışalım…
Bu rivayete göre (msala, uydurmaya göre mi demeliydim);
1-Hz. Hadice (r. anhâ) güya güneşli günlerde her zaman damda otururmuş. Yakınları; “neden böyle yapıyorsun? Hava çok sıcak, yaşlı vücudun yorgun düşecek” dediler. O da; “benim efendim Güneşin altında iken ben gölgede duramam” dermiş.
*Nerede yazıyor? Kim görmüş?
Hadi diyelim bir kaynakta geçiyor… Bakalım kaynağın verdiği bu haber sahih mi? Ki bu metni yazan kesin ifadelerle, “oturdu, geldi, dedi” diye naklediyor.
Kaldı ki bir hanımın kocasına saygısı böyle mi olur? Hicazda, öğle saatlerinde, evin damında Güneş altında durmak… Bunun nesi fazilet ve eşe saygı!
2-Bu paylaşıma göre Peygamberimiz Vahiy almadan önce Hira’da çok uzun süre kalırdı. Hz. Hadice emrinde 400 (yazı ile: dörtyüz) hizmetçi olmasına rağmen ona bizzat kendisi yiyecek taşırdı. Bu tam beş yıl sürdü (!)
Ama kaynaklar farklı şeyler söylüyor:
a-”Peygamberlik gelmeden önce Hz. Muhammed’in şehirden uzakta, özellikle Hira’da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde Hadice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla ona ulaşmıştır.” (Kandemir, Y. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16/465-466)
“Risâletinin bir kaç yıl öncesinden itibaren Ramazan aylarında dedesi Abdülmuttalib ile diğer bazı Kureyşliler’in yaptığı gibi Hira dağındaki mağarada münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Yiyeceği tükenince şehre iniyor, fakirlere yardımda bulunuyor, Kâbe’yi tavaf ediyor ve yiyecek alarak mağaraya dönüyordu. Zaman zaman Hadice’yi de yanına alıyordu.” (Fayda, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/ 408. Daha fazla bilgi için bkz: İbni Hişam, Siyer 1/245-236. Halebi, B. es-Siyeratü’l-Halabiyye, 1/382-383. Hamidullah, M. İslâm Peygamberi, 1/73)
b-Hz. Hadice’nin 400 hizmetçisi varmış. Yoksa 400 kölesi mi vardı demek istendi? 400 hizmetçi… pes doğrusu. Birisi dördün arkasına iki sıfır atmış olmasın? Milâdi 600li yıllar, Mekke’de, birisinin bu kadar hizmetçisinin olması…
Bu rakamı veren neye dayanarak bunu veriyor? Kendisi bizzat saydı mı? Arşivlerdeki belgelerden mi çıkardı? Zaman tüneline mi girip bizzat şâhit mi oldu? (Dilin kemiği yok, at atabildiğin kadar)
3-Güya hz. Muhammed bir gün Hira’da iken Cebrail gelmiş ve “şu gelen kim” diye sormuş. Peygamberimiz de onun kendisine yiyecek getiren Hadice olduğunu söylemiş. Cebrail, “Allah’ın ona selâm söyledi ve Cennette ona bir köşk hazırladı” demiş (!)
Kaynak? Hangi sağlam kaynakta geçiyor bu haber? Yok. Metni yazan öyle uygun görmüş. Ya da roman yazarları gibi hâyal etmiş herhâlde (!)
Romancının hâyal edip bir şeyler yazması normal. Ama burada hakkında söz söylenen Allah’ın Rasûlü ve onun muhterem zevcesi…
Bu metni yazan ve dediklerini isbat edemeyen kişi Peygamber’e ait olmayan bir sözü ve haberi ona isnat etmenin iftira ve cehennemlik bir günah olduğunu acaba duydu mu, biliyor mu?
*Bu uydurmaya göre bu diyaloğ risâletten önce olmuş. Halbuki Kur’an Peygamber’in (sav) Cebrail’i iki defa gördüğüne işaret ediyor. (Bkz: Necm 53/6-11, 13. Tekvîr 81/23)
Aişe’nin (r. anhâ) naklettiğine göre Rasûlüllah (sav) ilk vahyi aldıktan sonra Hıra’dan dönerken Cebrail’i asli sûretinde gördü. Cebrail ona Allah’ın elçisi olduğunu söyledi. (Bkz: Buhârî, Taʿbîr/1 no: 6982, Bed’ul-vahy 1/3. Müslim, Îmân/73(257) no: 409)
Risâlet görevi aldıktan sonra da Hıra’ya gitmedi.
4-Güya hz. Muhammed Cebrail’in bu sözünden sonra eşine kıyamadığı için dağdan aşağı inmiş, onu dağın eteğinde, şimdiki İcâbe Mescidinin olduğu yerde karşılamış.
Tabii metni yazan da uzaktan olanları takip ediyormuş (!)
5-Hz. Hadice yemek getirdiğinde Peygamber ona; “Müjdeler olsun ey Hadice! “Allah sana selâm” söyledi deyince çok zeki olan hz. Hadice baktı ki “sen de Allah’a selâm söyle dese” olmayacak. (Metni yazan onun aklından geçenleri bile okudu (!)
Selâmı şöyle aldı: “Allahümme ente’sselâm ve minke’sselâm tebârekte ve teâleyte yâ ze’lcelâli ve’l-ikrâm. (Allah’ım sen selâmsın. Selâmet de sendendir. Ey celâl ve ikrâm sâhibi sen münezzehsin, sen yücesin)”
*Metni yazan metnin başında; “işte namazın sonunda okuduğumuz, aslını ve manasını bilmediğimiz duanın ortaya çıkışı böyle” deyip bu uydurmaları sıralıyor.
Üstelik bu hz. Muhammed (sav) peygamber olmadan önce gerçekleşmiş (!)
Kur’an net bir şekilde Muhammed’in (sav) peygamberlikten önce kitap-vahiy nedir bilmediğini söylüyor. Yani Cebrail’den de, namazdan da, namazın sonundaki selâmdan da haberi yoktu. (Bkz: Şûrâ 42/52)
Müslüman bir kimse nasıl olur da Kur’an’ın dediğinin tam tersi bir şeyi söyler veya inanır?
*Ayrıca metni yazan kaynak vermediğine göre galiba kendisi teybiyle veya kamerasıyla orda imiş. Karı-koca arasındaki konuşmaları, orada olan olayları bizzat kaydetmiş (!)
Halbuki bu namaz selâmı Rasûlüllah’ın namazdan çıkışta yaptığı ve ümmetine öğrettiği bir uygulamadır ve iman ikrarıdır.
Peygamberin arkasında namaz kılan sahabeler önceleri tahiyyât oturuşunda “Allah’a kullarından selâm olsun, falana falana selâm olsun” manasında ifadeler kullanırlardı. Bunu duyan Peygamber (sav);
“Allah’a selâm olsun demeyin. Allah Selâmın kendisidir. Fakat siz şöyle söyleyin” dedi ve Tahiyyât duasını öğretti.” (Buhârî, Ezan/150 no: 835. Müslim, Salat/55 no: 897)
“Rasûlullah (sav) selâm verip (namazdan çıkınca) üç kere “estağfirullah” dedikten sonra “Allahümme ente’s-selâmu ve minke’s-selâm, tebârekte ve teâleyte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm-Allah’ım sen Selâmsın. Selâm, selâmet de sendendir. Ey celâl ve ikrâm sâhibi sen münezzehsin, sen yücesin” derdi.” (Müslim, Mesâcid/26(135-137) no: 1334-1341. Tirmizî, Salât/108 no: 298-300. Ebû Dâvûd, Vitir/25 no: 1512. Nesâî, Sehv/81-82 no: 1338-1339. İbni Mâce, İkâme/32 no: 924)
“Allahümme ente’s-Selâm” konusunda bu kadar kaynak mı doğru söylüyor, yoksa hiç bir kaynak ve delil göstermeyen yazarı meçhul bir metin mi?
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ