islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4954
EURO
36,2629
ALTIN
2.962,32
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

NEDEN ÂLİM DEĞİL DE AKADEMİSYEN

NEDEN ÂLİM DEĞİL DE AKADEMİSYEN
16 Temmuz 2022 09:30
A+
A-

Günümüzde birçok mesele karmaşası vardır ve hayatın da karmaşası yaşanmaktadır.

“Âlimler müslümanların tuzu mesabesinde” olmalarına rağmen kendileri bozulmuş tuz durumundadırlar. Ölüp giden İslam âlimlerinin yerleri doldurulamadığı gibi Batı tandanslı eğitimin yetiştirdiği okumuşlara âlim değil, akademisyen unvanı verilerek farklı bir model oluşturuldu. Bu model özellikle üniversitelerde ve onların kapsamları çerçevesinde İlahiyat fakültelerinde de yerlerini aldılar. Bu akademisyenlerin aralarında dava birliği yoktur. Bu tamamen bir kargaşa ortamı oluşturmakta, karmaşaya ve fitneye zemin hazırlamaktadır.

Bu durumda bilinçli ya da bilinçsiz kargaşa çıkarılıyor. Ekonomik alanlarda, sosyolojik olaylarda, siyasi platformlarda, eğitim sisteminde hatta dinî meselelerde çıkarılan kargaşaların arka planlarını görmek elbette zordur. Elbette beyinleri arıza yapmış, kalpleri paslanmış âdeta şartlandırılmış insanların kargaşa girdabına kapılmaması mümkün değildir. Bugün de bu çok yaygındır. “Görünen köy kılavuz istemiyor.” Bin dört yüz küsur yıl bütün kurumlarıyla dünya gündeminde yerini koruyan tek medenî sistem İslam’dır. Buna karşı birleşik cepheler oluşturup saldıran siyonist ve haçlı bozguncuları her alanda derin bir ikilemde bocalayıp kendilerini tatmin etmeyen sistemlerinden sıkıntı çekmektedirler.

İslam tarihi sürecinde, İslam’a karşı başlattıkları fiili savaşlarla emellerine nail olmaya çalıştılar. Bunu başaramadılar. Siyonist ve haçlı bozguncuları her tür hileyi bize reva gördüler. Nice hayatî değerlerimizi çökertmeye çalıştılar. Çok alanda başarılı oldular. Fakat İslam’ı yok edemediler. Bu onları derin endişelere sürükledi. Onun için ilmî, ahlâkî, eğitim, ekonomik ve yönetim alanlarında sinsi ve düşmanca hamlelerle çözüm aradılar. Bunlardan en çok dinî alanı seçiyor ve müslümanları sindirip yok etmeyi veya köle yapmayı yeğliyorlar.

Bunun da yegâne çarelerinden biri, ilmi ve dolayısı ile direnci güçlü âlim insanı ortadan kaldırmak olduğu kanaatiyle planlar yaptılar. İlmiyle âmil âlim imajı yerine dava derdi olmayan serbest düşünür ve konuşur akademisyen yetiştirme projelerine ağırlık verdiler.

Elbette “ilmiyle âmil âlim,” serbest düşünür ve konuşur basitliğinde biri olmayacaktır. O halde sıra dışı serbest düşünür ve konuşur modern bilgin akademisyen unvanı ile kafa karıştıracak, fesatçılıkla dini dejenere etmek için piyonluk yapacak birileri devreye sokulmalıdır. Özellikle cumhuriyet döneminde buna öncelik verilmiştir. Ve  “din terakkiye manidir” iddiası gündeme getirilmiştir. “Mekke’de nazil olan ayetleri kabul, fakat Medine’de indiği sanılan ayetleri reddedecek” kadar dengesizleşen türediler ön plana çıkmışlardır.

Bu çok kasıtlı yanlış iddialardan biri de Kur’an hakkında ileri sürülen aşağılık iddialardır.

İlgili akademisyenlere gelince, onlar Kur’an hakkında ileri geri konuşmuyorlar. Ancak Kur’an’ın muhteviyatı üzerinde âdeta oyun oynuyorlar. İstiva, Peygamberin misyonu, şefaat, miraç, hadis, sünnet namazın reddi, namazın kazası, namazın vakitleri, zihar, faiz, kılık kıyafet, kurban ve benzeri birçok meselede iddialar ileri sürüyorlar. Aklı sıkan açıklamalara başlıyor sıra dışı âdeta “kendine vahyi gelmiş havası” ile reddediyor, eksikler çıkarıyor, yeni hükümler vazediyor ve inanılmaz yorumlar yapıyorlar. Cenabı Hak da bunları teşhir ediyor.

Âli İmran suresi yedinci ayetinde; “Kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne çıkarmak ve te’vilini yapmak için Kur’an’ın müteşabih ayetlerine takılırlar.” Ve bu ayetin sonunda da; Rabbimiz; “Bunları ancak lüb akıl sahipleri öğüdünü alarak anlarlar,” buyuruyor. Ve böylece Allah Teâlâ “usul bilmez” bu insanlara uyarıda bulunuyor. Burada önemli bir gerçeği zikretmeden geçmemek gerekiyor. Biz halkı âdeta dinde şüpheye götürenleri teşhir ediyoruz. Yoksa hiç kimseyi potansiyel suçlu görmüyoruz. Bununla beraber, her akademisyen “böyledir de” demiyoruz. Rabbimizin uyarısına özen gösteriyoruz. “Ve biz bu misalleri insanlar için veriyoruz. Ancak onları âlimlerden başkası akıl erdirip anlayamaz.” (Ankebut:29/43)

Netice olarak, âlim ilmin altyapısını sebep sonuçlarını ve usullerini öğrenip yaşayan, akademisyen ise her hangi bir teorik bilgi edinendir. Buna en ilginç örneklerden biri tasavvuf dersidir. Tasavvuf dersi vardır, fakat zikir ibadeti yoktur. Oysa ilmin gereği yaşamaktır.

İşte âlim ile akademisyenin farkı da budur!

Esselamu aleykum İlhan ORAL 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.