Kaybedene akıl veren çok olurmuş… Bu yazı da öyle anlaşılabilir. Ancak okuyucularım bilirler ki, bu kardeşiniz siyasi analizlere pek girmez. Yine girmiyoruz, sadece bazı İslâmî hakikatleri hatırlatıyoruz…
Geçen sene de 24 Haziran seçimi sonrası, Müslümanca yönetimin bazı ilkeleri üzerinde durmuş, müminler olarak yapıp-ettiklerimizin ve yapmayıp-etmediklerimizin sağlamasını yapmayı önermiştik…
İmam Gazali’den aktarılır: Hükümdarlığını kaybetmiş birine sorulur:
-“Yönetimini/İktidarını nasıl kaybettin?” Eski hükümdarın cevabı oldukça manidardır:
-“Devlet/iktidar ve kuvvetle gururlanmam (“güç zehirlenmesi”), istişareden uzaklaşmam, ehliyetsiz kimseleri önemli işlere tayin etmem (sebebiyle).”
Bu kıssadan sadece siyasi iktidar değil, her yönetici ve makam sahibi ders almalıdır.
Aşağıdaki âyet-i kerimeler Müslümanca bir yönetimin ana ilkelerinden bazılarını bir arada verir:
“O müminler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten alıkoyarlar. İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hacc 22/41)
“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; öfkelendiklerinde kusurları bağışlarlar. Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. İşleri, aralarında şûra iledir…” (Şûrâ 42/37-38)
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah işiten, görendir.” (Nisa 4/58)
“Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; hayâsızlıklardan, kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır; böylece size öğüt verir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.” (Nahl 16/90)
Peygamberlerin ve ilahi kitapların gönderiliş amacı adaletin ayakta tutulmasıdır:
“De ki: Rabbim adaleti emretti.” (A‘râf 7/29) “Aranızda âdil olmakla emrolundum.” (Şura 42/15)
“Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik…” (Hadid 57/25)
Hadid/25’de “demir” ile simgelenen güç yani iktidar, eğer kitap ve mizana uygun kullanılırsa adalet; kitap ve mizanın ilkelerine ters olarak kullanılırsa zulüm ve kaos ortaya çıkar.
“Adl”; hakkı yerine koymaktır; zulmün zıddıdır; insaf, hakkaniyet, istikamet mefhumlarını içeren bir denkleştirmedir ki, terazi kefesi gibi muadele (denge) denilen bir eşitlik ifade eder.
Allah’a verilen mîsâk/söz; insanlara adaletle davranmayı da içerir: Dengesi, sevgi veya düşmanlık sebebiyle bozulmayan; hısımlık, çıkar veya şahsi arzular vb.’nin etkisinde kalmayan bir adalet anlayışıdır bu. Yalnız Allah için ayakta tutulan, Allah’ın gözetiminden kaynaklanan adalet…
İktidarı adaletten saptıran etkenler ise tarih boyu değişmemiştir: Bir şahsa veya topluluğa duyulan kin (Maide 5/8), akrabalık bağları, çıkar ilişkileri, nefsani arzular (Nisa 4/135; En‘âm 6/152) vb…
Rabbimiz Hz. Davud’a (a.s) hitaben hepimize emreder; “…İnsanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır…” (Sâd 38/26)
Rabbimizin Kur’ân’da bu tehlikeye ısrarla dikkatlerimizi çekmesi câlib-i dikkattir. Emaneti yani görevleri ehil ve layık olanlara vermek yerine yakınlara (akrabalara, hemşerilere, yandaşlara) vermek suretiyle adalet ve hakkaniyetten sapmak da en çok karşılaşılan zulüm ve haksızlık türüdür. Müslüman yöneticiler -siyasi iktidara sahip olsalar da olmasalar da- öncelikle liyakat ve ehliyet konusunda âdil olmalıdırlar. Zira bu konudaki sapma, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek olur.
Müminler, mümin kardeşleri arasındaki anlaşmazlıkları adaletle çözerler (Hucurat 49/9); inkârcılara bile adaletle davranırlar (Mümtehine 60/8); mizanı (dengeyi) adaletle ayakta tutarlar (Rahmân 55/7-9). İktidar olsunlar ya da olmasınlar insanları hayra çağırır, iyiliği (mârufu) emreder (sevdirip yaygınlaştırır) ve kötülüğü (münkeri) engellerler (Âl-i İmrân 3/104,110,114; Tevbe 9/71).
Müslümanca yönetimin bir ana ilkesi de istişaredir (Şûrâ 42/38). Yüce Rabbimiz, gençlerle istişare edip onların ısrarı ile Uhud’da savaşa karar verdikten sonra acı kayıplar yaşayan Efendimize (s.a) onları affetmesini, onlarla yine istişare etmesini emretmiştir (Âl-i İmrân 3/159)… Müslümanca yönetimin ilkeleri elbette bunlardan ibaret değildir. Bu konuda kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Arzumuz, yeni dönemin yeni planlamalarında bu ilkelerin gözetilmesine katkı sağlamaktır.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi